20 Ocak 2014 Pazartesi

PuTTY Terminal ve SSH istemci

Putty ağ üzerindeki Unix/Linux işletim sistemli sunucunuza/makinanıza terminal üzerinden bağlantı sağlayan boyut olarak oldukça küçük ama güçlü ücretsiz ve açık kaynak kodlu bir yazılımdır. Putty ile bağlantı yaptığınız sunucunuzu terminal üzerinden çeşitli komutlar ile yönetebilirsiniz. Daha çok gelişmiş Unix/Linux kullanıcılarına hitap eder. Kullanıcı arayüzü yoktur tüm işlemleri komutlar ile yapmanız gerekir. Program dosyası direk portable olarak tıkla çalıştır, şeklindedir.

Putty Yazılımının Özellikleri
  • Kullanımı ve kurulumu kolay. (Tıkla - Çalıştır)
  • Telnet, SSH ve Seri bağlantıları sorunsuz bir şekilde destekler.
  • Telnet veya SSH ile cihaz konfigürasyonu yaparken tüm yapılan çalışmanın bir dosya halinde tutulmasını sağlayan (Kaydetme) özelliğine de olanak verir. Varsayılan kayıt adı Putty.log 'dur.
  • Otomatik yeniden bağlantı kurma özelliği mevcuttur.
  • Hem kişisel hemde ticari kullanımlar için ücretsiz olarak kullanıma sunulmuştur.
İndirme sayfası için tıklayın
Putty Kullanım Klavuzu
Putty Shell Komutları

16 Ocak 2014 Perşembe

Eski Yunan Tarihi ve Uygarlığı

FELSEFE Ders Notları
Eski Yunan Tarihi ve Uygarlığı

M.Ö. 1200 yıllarında Yunanistan’a göç eden Dorlar Akaların egemenliğine son verdiler. Yunanistan’ın tamamına egemen olan Dorlar “Polis” adı verilen şehir devletleri kurdular. Polislerin başında “Tiran” denilen krallar vardır. Yunan şehir devletleri M.Ö. IV. Yüzyılda Makedonya egemenliğine girmiştir.

Yunan uygarlığının önemli özellikleri şunlardır:
  • Yunanistan’da birbirinden bağımsız şehir devletleri kurulmuştur. Bu şehir devletlerinin özgür yaşamak istemesi ve birbirinin egemenliğini kabul etmemesi, Yunanistan’da siyasal birliğin kurulmasını engellemiştir. 
  • Yunanistan’da sınıf ayrımı mücadelelere neden olmuştur. Sınıf kavgalarının çözümlenmesi ve toplumsal barışın sağlanması için Drakon, Solon ve Klistenes isimli arhonlar kanunlar yapmışlardır. Yunanistan’da yapılan kanunlarda; 
  • Köylülerin borçları affedilmiş, borcunu ödeyemediği için köle durumuna düşenlere özgürlükleri geri verilmiştir. 
  • Sınıf farklılıkları ortadan kaldırılmıştır. 
  • Halk meclisleri açılarak, halkın yönetimde söz sahibi olması sağlanmıştır. 
  • Yunanistan’daki bu uygulamalar İlk Çağ’da demokratikleşme sürecini başlatmıştır. 
  • Yunanistan dağlık bir araziye sahip olduğu için tarıma elverişli toprak azdı. Bu nedenle halk geçimini zeytincilik, balıkçılık ve hayvancılıkla sürdürmeye çalışıyordu. Kolonizasyon hareketlerinin başlamasıyla Yunanlılar uzak ülkelerle ticaret yapmaya başladılar. Bunun sonucunda Yunanistan’da zengin bir orta sınıf oluşmuştur. 
  • Yunanlılar kurdukları kolonilere göç ederek yerleşmişler ve Yunan kültürünün buralara yayılmasını sağlamışlardır.Y unanlılar kolonilerini ikinci yurtları saymışlar, bu nedenle uzun süre buralara egemen olmayı başarmışlardır. 
  • Yunanlılar Fenike alfabesini kullanmışlardır. Yunanistan’da en çok gelişen edebi tür destanlar olmuştur. Bunlar arasında Homeros’un İlyada ve Odise destanları çok ünlüdür. Bu destanlar Yunanlılar arasında ulusal birlik duygusunu pekiştirmiş ve okullarda ders kitabı olarak okutulmuştur. 
  • Yunanistan’da felsefe, tıp, tarih, aritmetik, geometri ve astronomi bilimlerinde önemli gelişmeler yaşanmıştır. Sokrat, Eflatun ve Aristo en önde gelen filozoflardandır. Tarihin bilim dalı haline gelmesinde Yunan tarihçilerinin büyük rolü olmuştur. Tarihin babası sayılan Herodotos’un dışında Tukidides de önemli eserler yazmıştır.

Minos uygarlığının en önemli şehir merkezi olan ve 1500 odalı saray bulunan şehir Knossos'tur.

Orta Asya ve İran Uygarlıkları

FELSEFE Ders Notları
Orta Asya ve İran Uygarlıkları

Doğu Asya tarihinde iki büyük devlet arasında imzalanan I.Ö 201 tarihli Pai-Teng Antlaşması Hun ve Çin devletleri arasında imzalanmıştır.

Asya Hun (Büyük Hun) Devleti
  • Merkez Ötügen olmak üzere Orhun ve Selenga nehirleri çevresinde kuruldu.
  • Tarihte bilinen ilk Türk devletidir. 
  • Devletin kurucusu ve ilk hükümdarı Teoman'dır.
  • Çinlilere karşı seferler yaptılar, Çinliler de bu seferleri durdurmak için Çin Seddi'ni yapmak zorunda kalmışlardır.
  • Teoman'ın oğlu Meta Han döneminde; diğer Türk devletlerine de örnek olacak "onluk sistem"e dayalı ilk düzenli Türk ordusu kuruldu.
  • Asya Hun Devleti'nin YıkılışıMete Han'ın ölümünden sonra oğulları ülkeyi iyi yönetemediler.
  • Çin entrikaları ve bu devletle yapılan savaşlar ülkeyi zayıflattı.
  • İpek Yolu'nun Çin kontolüne geçmesi nedeniyle Hun ekonomisi bozuldu.
  • Artan Çin baskısı nedeniyle ülke iyice zayıflayarak Doğu ve Batı olarak ikiye ayrıldı.
  • Eski Türk inancında anlamı "gök" veya "gök tanrısı" olan kavram Tengri'dir.  
  • Hunlarda Kağan başkanlığında toplanan ve boy beylerinden oluşan meclise Toy denir.
  • Göktanrı'nın Hun hükümdarlarına verdiğine inanılan devleti yönetme yetkisine Kut denir.
Asya Hun Hükümdarları
  • Teoman
  • Mete
  • Ki-ok
  • Chün-Chen
Avrupa Hun Devleti
  • M.S. 400'lerde başkent Etzelburg olmak üzere Avrupa Hun Devleti kuruldu.
  • Bu sırada Hun hükümdarı Balamir'di.
  • Avrupa Hunları'nın en ünlü hükümdarı Attila'dır.
  • Attila, 447 yılında büyük bir ordu ile Doğu Roma (Bizans) üzerine yürüdü ve onları vergiye bağladı.
  • 451 yılında Batı Roma İmparatorluğu üzerine ve 452 yılında da İtalya üzerien iki büyük sefer yaptı.

Eski Anadolu Uygarlıkları

FELSEFE Ders Notları
Eski Anadolu Uygarlıkları

Anadolu'nun Tarih Öncesi (Prehistorik) Dönemleri

Coğrafi Mekan Olarak Anadolu

Anadolu, Asya ile Avrupa kıtaları arasında doğal bir köprü gibi uzanan, üç tarafı denizlerle çevrili bir yarımadadır. Yarımadanın fiziki olarak en dikkat çekici özelliği yüzey şekillerindeki çeşitliliktir. Dağlar, platolar, ovalar ve vadilerden oluşan arızalı bir topoğrafik yapısı vardır. Topoğrafik yapısı gereği farklı özelliklerde çoğrafi birimlere ayrılan Anadolu, zengin akarsu kaynaklarına ve yerleşmeye son derece uygun iklim koşullarına sahiptir. Ayrıca bu topraklarda değeri yüksek hammadde katnakları da vardır.

Paleolitik Çağ (Eski Taş Çağı, Yontma Taş Devri) (G.Ö 600.000 - 12.000/11.000)

İnsanın kültürel bir varlık olarak ortaya çıktığı, insanlık tarihinin başlangıç evresi Paleolitik Çağ  / Yontma Taş Devri, Besin Toplayıcılığı Dönemi olarak da tanımlanmaktadır. Anadolu'da Paleolitik Çağ ve onu takip eden Mezolitik Çap ile ilgili araştırmacıların başlangıcı 100 yıl öncesine dek gider. Araştırmalarda bulunan çakmak taşı aletler ve el baltaları Anadolu'daki prehistorik dönem araştırmalarının başlangıcını oluşturmuştur.

Paleolitik evreye ait yerleşmeler
  • İstanbul Çevresi : Pendik, Göksu, Yarımburgaz, Haremidere, Ağaçlı, Çatalca
  • Ankara Çevresi : Keçiören, Çubuksuyu, Etiyokuşu, Uzağıl, Dereköy-Ludumlu
  • Antalya Çevresi : Karain, Beldibi, Belbaşı, Öküzini, Kızılin, Gavurini, Çarkini Kumbucağı
  • Isparta : Kapalıin
  • Antakya-Hatay Çevresi : Mağaracık, Tıkalı Mağara, Altındere, Kanal, Üçağızlı, Merdivenli, Altınözü, Şenköy
  • Gaziantep, Diyarbakır ve Adıyaman Çevresi : Malaliki, İkizini, Dülük Vadisinde Şarklı Mağara, Kartal, Pirun, Şehramuztepe
  • Kars Çevresi : Camuşlu, Cilavuz
  • Elazığ : Küllününin, Karataş, Ağın
  • Karadeniz Bölgesi : Kastamonu-Gölköy, Samsun-Tekeköy
Mezolitik Çağ (Epipaleolitik Çağ, Orta Taş Devri) (G.Ö. 12.000-11.000)

Mezolitik Çağ, Paleolitik Çağ ile yerleşik düzen ve üretim ekonomisinin gerçekleştiği Neolitik Çağ (Cilalı Taş Devri) arasındaki geçişi hazırlayan ara evredir.

Anadolu'da bu çağa ait yerleşme yerleri Toroslar'ın güneyi ile Marmara Bölgesi ve Orta Karadeniz'de saptanmıştır.

11 Ocak 2014 Cumartesi

Hukuk, Suç ve Toplum

FELSEFE Ders Notları
Sosyalojiye Giriş

Eğitim süreci ile hukuk arasındaki ilişki, hukuk kurallarına da kaynaklık eden toplumsal değer ve normların yeni kuşaklara aktarılması, hukuk kurallarının toplumsal yaşam açısından öneminin bilincinde yurttaşların yetiştirilmesi boyutlarında ortaya çıkmaktadır. Aynı zamanda eğitim sürecine yön veren hukuk kurallarının da varlığı söz konusudur. Eğitim ve hukuk süreçlerinin kesiştiği bu alan ise eğitim hukuku olarak tanımlanabilir.

Değerler : Değerler bir toplum ya da grupdaki, istenir ve doğru olana ilişkin ideal ilkeleri tanımlayan özgürlük ve eşitlik gibi prensiplerdir. Değerler davranış kuralları sağladıkları gibi çatışma da yaratabilirler. Değerler davranışların kültürel belirleyicileridirler ve bir kültürün mensuplarından beklenilen davranışları, hangi davranışlardan kaçınılacağını tanımlarlar. Değerler norm ve kuralları da kapsamaktadır, hangi normun kabul edilip edilmeyeceğine değerler aracılığıyla karar verilir.

Normlar : Normlar ödül ceza sistemiyle ortaya çıkan ve bireylerin davranışlarına etki eden kültürel kurallardır. Norm, yaptırımı olan kurallar sistemidir. Paylaşılmış kültürel beklentiler olarak sosyal normal, insanların bir toplumda bir arada yaşamalarını sağlarlar.
 
Resmi Normlar : Yasa yönetmelik, tüzük genelge kurul kararları. Bu normlara ilişkin cezalar ve ödüller önceden belirlenmiştir.

Resmi Olmayan Normlar : Açıkca belirlenmemiştir. Resmi olmayan normlar ihlali sonucu bireyler kınama, alay etme, dışlama, hakaret gibi yaptırımlarla karşılanır. 
 
Anomi 
  • Sosyal düzenin işlememesi, bozulması durumunda ortaya çıkan bir normsuzluk ve kuralsızlık durumunu ifade eder.
  • Metrona göre Anomi yapısal bir gerilimin ürünüdür ve fırsat yapılarına farklı ulaşma düzeylerinin varlığından kaynaklanır.
  • Persons ve Metron anomi konusunda normlar ve değerler arasındaki çelişkilere de vurgu yapar. 
Toplumsal Normlar

Din Kuralları 
  • Belirli bir insanın kutsala ilişkin duygularına karşılık veren, nihai anlamlandırmalara ilişkin sorulara cevaplar sağlayan, sembol, inanç, değer ve uygulamaların kurumlaşmış sistemi olarak tanımlanır. 
  • Dinler, bireylerin belirli durumlarda nasıl davranacağına ilişkin sosyal normlar koyar.
  • Durkheim dini, bütün kısımları birbirine bağlı inaç ve ritüellerden (dinsel tören) meydana gelen, kutsal değerlere ilişkin ve mensuplarını aynı toplumda birleştiren bir bütün olarak tanımlar.

Din ve Toplum

FELSEFE Ders Notları
Sosyalojiye Giriş


Dine Temel Yaklaşımlar

Tarihsel Materyalist Yaklaşım : Marx ve Engels

  • Dini üst yapıda görürler.
  • Dinin çıkış noktası bakımından görüşleri evrimci ve tarihsel materyalist bir şemaya uyar. 
  • Tüm dinlerin kaynağı insanların gündelik yaşamlarını kontrol eden doğa güçlerinin onların zihinlerindeki yansımalarından doğmuş kişileştirmelerdir ve her toplumda farklı biçimde yer alabilir.
  • Din ruhsuz bir durumun ruhu olduğu kadar ezilmiş yaratığın iniltisi kalpsiz bir dünyanın kalbidir de o halkın afyonudur. 
  • Marx ve Engels din kurumumu iki özelliği açıdan ele almaktadır.
Sosyal Psikolojik Yaklaşım : Weber
  • Dünya dinleri diye adlandırdığı beş din Konfüçyüs, Hinduzm, Budizm, Hrisitiyanlık ve İslam
  • Weber dini tanımlamamış ancak dinlerin vaatlerini ayrıntılı olarak ele almış ve dinsel etik ve ekonomik yaşam arasındaki ilişkiyi incelemiştir. 
  • Weber genel bir din tanımı yapmaktansa dine dair yapıları kavramsallaştırma ve örnekleme yoluna gitmiştir. 
Peygamberliği diğer dinsel liderlik biçimlerinden ayırt eder daha sonra kendi içinde ikiyi ayırır.
  1. Örnekleyici Peygamberlik : Örnek bir yaşantıya dayalı bir yol olarak kurtuluş fikrine dayalı peygamberlik
  2. Etik Peygamberlik : Peygamberin kişisel, aşkın ve etik bir tanrının aracı veya elçisi olarak algılandığı peygamberlik

Kadın Aile ve Toplum

FELSEFE Ders Notları
Sosyalojiye Giriş


Aile ile ilgili Teorik Yaklaşımlar
Aile her iki cinsin yetişkin bireylerinden ve onların çocuklarından oluşan en küçük toplumsal kurumdur.

Ailenin Evrenselliği Tartışması

G.P Murdock'a göre Aile
  • Ortak ikamet , ekonomik işbirliği ve yeniden üretimle karakterize edilen toplumsal bir gruptur. 
  • Sosyal yapı adı çalışmasında farklı toplumlarda aile kurumunu incelemiş ve ailenin evrensel bir kurum olduğunu savunmuştur. 
Aileye İşlevsel Bakış 
 
G.P Murdock'a Göre Aile 
Ailenin Toplum için 4 temel evrensel işlevi vardır. 
  • Ailenin cinsel işlevi 
  • Yeniden Üretim İşlevi 
  • Ekonomik İşlevi 
  • Eğitim İşlevi 

Kültür ve Toplum

FELSEFE Ders Notları
Sosyalojiye Giriş


Kültür ve Toplum : Tarih içerisinde yaratılan bir anlam ve önem sistemi, maddi ve manevi öğelerin tümüne kültür denir. Dille ilgilidir, genetik değil öğrenilen bir faktördür.
  • Kültür oldukça karmaşık bir olgudur ve kültür terimine ilişkin 164 farklı tanım vardır. 
  • Parekh'in Kültür tanımı; Bir grup insanın bireysel ve toplu yaşamlarını anlamada, düzenlemede ve yapılandırmada kullandıkları bir inançlar ve adetler sistemidir.
Kültür Kavramının Tarihsel Gelişimi
18.yy kadar tarımsal etkinliklerle veya dinle ilişkili olarak dönüşülen kültür daha sonralarda toplumsal değer ve davranışların tanımlandığı alan olarak ortaya çıkar.
  • Williams göre 18.yüzyıla kadar kültür terimin çoğunlukla tarımla ilgili olduğunu, toprağı ıslah etme ve ürün yetiştirme-ekme gibi anlamlara geldiğini açıklamıştır. 
  • Kavram, çoğunlukla tarımsal etkinliklere yönelik olarak ve yetiştirme, işleme terbiye etme (ya da dinsel tapınma ) anlamında kullanılmıştır.
Estetik

Felsefe içinde sanat ve güzellikle ilgilenen bir alt disiplindir ve sanat felsefesi ile yakından ilişkilidir.

Kültürün Tanımları 
  • Kültürün estetik tanımları; ya da Yüksek Kültür olarak Kültür 
  • Kültürün antropolojik tanımları ya da Bütün bir yaşam tarzı olarak Kültür 
  • Paylaşılan anlam sistemleri olarak Kültür
Kültürün Estetik Tanımları ya da Yüksek Kültür Olarak Kültür  
  • Matthew Arnold Kültürü estetik mükemmellik ile özdeşleştirmiştir.
  • Kültürü enteltektüel sanatsal etkinlikler ve fikirlerle bir arada tutan bu yaklaşım, yüksek kültür ve popüler kültür ikiliğine merkeze alarak kültürü büyük ölçüde yüksek kültür ile eş anlamlı görmektedir. 
Kültürün Antropolojik Tanımları ya da Bütün Bir Yaşam Tarzı Olarak Kültür

  • Bir dönemin ya da bir halkın yaşam biçimi anlamında betimleyici ve antropolojik bir tanımdır. Bu gruptaki tanımlar bir toplumsal grubun ya da halkın gündelik yaşamında belirli anlamlar ve değerler üreten yaşam tarzlarına işaret eder.
  • Kültürün antropolojik tanımı, Sosyal antropolojinin kurucusu olarak kabul eden Edward Tylor dur.
Paylaşılan Anlam Sistemleri Olarak Kültür 

Norm : Bir toplumun bütünlüğü ve devamlılığı için gerekli olduğu düşünülen ve bireylerin davranışlarını düzenleyen resmi yazılı ya da resmi olmayan kurallardır. 

Kültür Çesitleri
  • Alt Kültür: Farklı yasam tarzları gelistirildiğinden hakim olan kültürle iliskisi olsa da ondan
  • önemli ölçüde farklılaşır.
  • Karşı Kültür: Egemen kültüre karsı gelen ve bunu açıkça gösteren toplumları göstermek için
  • kullanılır.
  • Kitle Kültürü: Frankfurt okulu tarafından üretilen kitlesel düzeyde tüketilen kültür için
  • kullanılan bir terimdir.Halk kültüründen farklıdır medya önemli bir araçtır.
  • Folk yada Halk Kültürü: Geleneksel halk danslar
  • Yüksek Kültür: İnsan yaratıcılığının estetik-mükemmellik ile özdeş olan en üst düzey
  • örnekleridir. (opera-bale)
  • Popüler Kültür: Toplumda büyük çoğunluklar tarafından beğenilen kültürdür.
  • Paradigma: Bir bilimsel disipline bilisim topluluğuna belirli bir süre için model olusturma
  • ve topluluğun üyeleri tarafından kabul edilen addır.
Klasik Sosyolojik Kuramda Kültür

Kültür - İşlevselci Yaklaşım
  • Emile Durkheimin yeğeni ve en önemli öğrencisi olan Marcel Mauss ile birlikte yazdıkları İlkel Sınıflandırma adlı çalışmalarında kültürün nasıl ortaya çıktığına ilişkin temel bazı sorunları ele almışlardır. 
  • Toplumların, olguları zaman, mekan, insan tipleri, ya da hayvan türleri gibi ayrı olarak nasıl sınıflandırdıklarını açıklamaya çalışırlar. 
  • Din, toplum ve kültürün temel yapısıdır.
  • Durkheime ve Weber'e göre, din bir anlam sistemi olarak toplumun olduğu gibi kültürün de temel bir bileşenidir.
  • Durkhemine göre din daha çok inançlılar topluluğunu ilgilendiren, kutsal olan hakkındaki bir semboller ve törenler-ritüeller sistemidir. 
  • Durkheme göre ortak olarak paylaşılan Kültür, toplumsal uzlaşma ve toplumsal bütünleşmeyi sağlamaktır.
  • Kültürün toplumsal yapının örgütlenmesinden veya ihtiyaçlarından çıktığını öne sürer.
Kültür - Marksist Yaklaşım

Marksa göre, toplumun üstyapısının önemli bir parçası olarak kültür, altyapı yani ekonomik temel tarafından belirlenir. Kültür basitçe egemen sınıf tarafından yaratılmış dünyanın çarpıtılmış bir görünüşünün ifadesidir ve çarpıtılmış bir gerçeklik algısını ortaya çıkartır.

Çağdaş Eleştirel Yaklaşımda Kültür

Frankfurt Okulu ve Kültür Endüstrisi

  • Bu okulun kuramcıları olan, Max Horkheimer, Walter Benjamin, Leo Lowenthal , Kültür ve ideoloji ve kitle iletişim araçlarına dair analizleri oldukça önemlidir. 
  • Kültür endüstrisinin ürünleri metalaşan ürünler değil, daha en başında piyasa için üretilmiş ürünlerdir. Bu nedenle kültür damgasını vuran temel güdü en çok satışı sağlamak ve kısa sürede maksimum karı sağlamak olmuştur.
Hale : Sanat eserine özgü, onu tek ve biricik yapan, onu çevreleyen parıltıdır.

Antonio Gramsi ve Kültürel Hegemonya

  • Fiziksel güç kullanımı devlet iktidarının önemli bir unsuru olsa da gramsci egemen sınıfın kendine sadece şiddet ve güç kullanarak devam ettirmediğini öne sürmüştür. 
  • Gramscinin bu görüşlerinde kilit kavram hegemonyadır. 
  • Kültürel hegemonya geniş halk kesimlerini egemen sınıflar tarafından kültürel ve ahlaksal olarak yönlendirilmesine işaret eder
Hegemonya : Bir rejim, sosyal sistem yada siyasi iktidarın baskıdan çok geniş toplum kesimlerinin onar rıza göstermesi sonucu ortaya çıkan egemenlik biçimine denir. Mevcut iktidar biçimi içselleştiğinde ve doğal normal görüldüğünde tam bir hegemonyadan söz edilebilir .

Britanya Kültürel Çalışmalar Okulu
  • Kültürün iktidar ve direniş ile ilişkisi üzerine odaklanmıştır. Post Yapısalcı, yapısalcı Marksist ve son dönemde postmodernist kuramları eleştirel bir çerçevede bir arada kullanan bu anlamda çok zengin bir kuramsal birikime dayanır. 
  • Özellikle medyanın kültürel hegemonyanın oluşturulması ve sürdürülmesindeki rolünü ele alır.
  • Ayrıca popüler kültür ve altkültürlerin incelemeleri okulun temel ilgisi olmuştur. 
  • Yüksek Kültür ve Aşağı Kültür ayrımını reddeder .Popüler kültürü meşru bir alan olarak tanımlamıştır. 
  • Bu okul dinamik sürekli yenilenen bir süreç olarak kavramsallaştırılmıştır. 
  • Kültürü birleştirici değil onu bir mücadele ve çatışma alanı olarak tarif etmiştir. Pierre Bourdieu ve Kültürel Yeniden Üretim 
  • Kültürün yeniden üretim kavramı egemen sınıfların kültürünün eğitim sistemi yoluyla nesilden nesile aktarılması sürecini ifade eder.
Kültürün Dinamikleri

Bir toplumun kültürü teknolojik gelişmeler, savaşlar, işgaller ve hatta doğal afetler gibi birçok faktör etkisiyle değişir.

Kültürel Gecikme

  • Bu kavram William Ogburn tarafından ortaya atılmıştır. Maddi kültürde meydana gelen değişiklikler belli bir gecikmeyle manevi kültür tarafından takip edilirken arada bir boşluk doğmaktadır. 
  • Kültürel Sermaye ; Bireylerin özellikler aileleri aracılığıyla sahip olduğu dilsel yeterlilik sosyal tarz ve görgü gibi kültürel niteliktir. 
  • Kavramı ilk kez kullanan Bourdieu dir. Ona göre bireyler ne kadar kültürel sermayeye sahipse eğitim ve mesleki sistemde o oranda başarılı olacaktır.
Kültürel Determinizm

Kültürün değişmez ve çok güçlü, içinde yer alan bireylerin de onun bir nevi esiri olduğu düşüncesidir.

Etnosantrizm ve Kültürel Rölativizm

  • Bireyin kendi kültürel değerlerini merkeze alarak başka kültürleri kendi kültürünün değer sisteminden değerlendirmesi ve yargılamasına denir. 
  • Bu kavram , kendi kültürünü yüceltme, başka kültürleri küçümseme, ötekileşme, ya da aşağılama düzeyinde kendini gösterir. 
  • Bu kavram Heterofobi : Farklılık korkusu ve Düşmanlığı 
  • Zenofobi : Yabancı Korkusu - Düşmanlığı 
  • Şovenizm : ırkçılık ile yakından ilişkilidir. 
  • Kültürel Rölativizm : Kültürleri kendi içinde değerlendirmek, ve yargılamak gerektiği, kültürlerin dışardan yargılanamayacağı düşüncesidir. 
  • Tüm kültürün eşit şekilde saygıyı hak ettiğini savunur.
Kültür ve Küreselleşme

  • Genel olarak yabancı bir kültürün değer ve alışkanlıklarının, yerli bir kültür üzerine yaymak ve yerleştirmek için ekonomik ve siyasi güç kullanılması anlamındadır. 
  • Bu kuramın en kuvvetli savunucusu Schiller dir.

Küreselleşme ve Sosyal Politika

FELSEFE Ders Notları
Sosyal Politika


Küreselleşme

Dünya Bankasına Göre Küreselleşme : Dünya çapında ekonomilerin ve toplumların bütünleşme sürecini ifade eder. 
Uluslar arası Para Fonunu Göre Küreselleşme : Bütün ülke insanların daha yüksek bir hayat standardı sağlamak için gerçekleştirmek zorunda oldukları istikrarlı bir ekonomik büyüme hedefini birlikte gerçekleştirme sürecidir. 
Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütüne Göre Küreselleşme (OECD) : Ulusal ekonomilerin birbirine bağlılıklarının arttığı çok yönlü bir ekonomik bütünleşme sürecidir.
BM göre Küreselleşme : Küresel bütünleşmenin ve karşılıklı bağımlılığın artmasıdır ve iktisadi, siyasi, sosyal ve kültürel boyutları olan çok yönlü bir olgudur.
Uluslararası Çalışma Örgütüne göre Küreselleşme (ILO) : Toplumlar ve ülkeler arası eşitsizlikleri artıran sosyal sorunları derinleştiren etkileri de olan bir süreçtir. 

Küreselleşmenin Doğuşu ve Gelişimi 

Aşırı Küreselleşmeciler : Mal-Hizmet-Sermaye hareketlerinin hiçbir dönemde gerçekleşmeyen hacimde artmasıdır. Neoliberal ve Marksist görüşü savunur.
 
Şüpheciler : Küreselleşme sürecine temkinli yaklaşır, Sürecin yeni değil I.Dünya savaşı öncesi dönemle benzerlik gösterdiğini savunur. Piyasa mekanizmasına karşı sol görüşü savunanlar ile ulus devlete önem veren milliyetçi-Sağ eğilimlilerin yer aldığı bir gruptur.

Dönüşümcüler : Küreselleşmeyi, nimetleri-külfetleri, fırsatları-tehditleri, nihayet olumlu-olumsuz sonuçları ile birlikte değerlendirmek gerektiğini savunur. Ortaya çıkacak olumsuz sonuçların giderilmesi için müdahale edilmesi, yönlendirilmesi ve yönetilmesi gereken bir süreç olarak görür. Reel politikaya yakın duran uygulamayıcılar ve entelektüellerden oluşur.

Küreselleşmenin Göstergeleri 
  • Uluslararası Mal ve Hizmet Ticaretinin artması. 
  • Uluslararası sermaye hareketleri ve Yatırımları artışı
  • Haberleşme ve ulaşım maliyetlerinin düşmesi ve iletişimin artışı
  • Çok uluslu Şirketlerin büyümesi (en önemli gösterge olarak kabul edilir.)
Küreselleşme ve Sosyal Politika Sosyal Devlet 
  • İkinci Dünya Savaşı sonrası yani 1945-1975 yılları arasındaki 30 yıllık dönemde, ulus devletlerin uyguladığı kapsamlı sosyal politika uygulamalarının sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
  • Küreselleşmenin hakim olduğu ekonomi politikası Liberalizm'dir.
  • Küreselleşmenin hakim felsefesi liberalleşme - Serbestleşmedir. 

Atipik Çalışma 
  • Alışılmış düzenli, güvenceli, sürekli istihdam dışında kalan düzensiz çalışmayı, gelir güvencesizliğini, kısmı süreli istihdamı içerisinde barındıran istihdam şeklini ifade eder. 
  • Kısa ve esnek süreli çalışmak isteyen kadınlar, öğrenciler ve engelliler tercih eder. 

Korunmasız İşyerleri 
  • Küçük, Dağınık ve Merdiven altı yerlerdir. 
  • Küreselleşmenin Yol Açtığı Sosyal Politika Problemleri  İnsanlar, ülkeler ve bölgeler arasında ve içindeki eşitsizliklerin artması 
  • Yoksulluğun artması ve derinleşmesi
  • Sosyal Korumanın zayıflaması 
  • Artan güvencesizlik
  • İstihdam piyasalarında oluşan belirsizlik


Dezavantajlı Gruplar

FELSEFE Ders Notları
Sosyal Politika


Özel olarak korunması gereken gruplar; toplumda yetersiz yaşam koşulları içinde yaşayan; demografik değişkenlere bağlı olarak, farklı nicelik ve nitelik gösteren; fizyolojik, psikolojik, sosyal, sağlık, ekonomik, siyasal ve kültürel açılardan çağdaş yaşam kurullarına ulaşmak için devletin sorumluluğunda ve organizasyonunda, toplumsal güvenlik içinde, toplumsal koruma ve hizmete gereksinim duyan sosyal gruplardır.

Dezavantajlı gruplar olarakta adlandırılan özel olarak korunması gereken gruplar arasında çocuklar, gençler, yaşlılar, özürlüler, göçmenler, azınlıklar, eski hükümlüler, kadınlar, tek ebeveynli aileler ve yoksullar yer almaktadır.

Kadınlar 
  • ILO tarafından kadınların korunması ile ilgili Analığın Korunması Sözleşmesi vardır. 
  • Türkiye ilk düzenleme , 1593 Sayılı Umumi Hıfzısıhha Kanunu ile yapıldı. 
  • 3008 Sayılı İş Kanunu 
  • 1961 Anayasası ile Kadınlar özel olarak korunacağı belirtilmiştir.
  • 1982 anayasasında ise cinsiyet kavramına yer verilmiştir.
  • 4857 Sayılı iş kanunu en ayrıntılı kanundur.
  • Yer altı ve Su altında çalıştırılmaları yasaktır. 
  • BM nin Kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın önlenmesi sözleşmesini Türkiye 1985 yılında kabul etmiştir.
Çocuklar ve Gençler
  • ILO ya göre en az çalışma yaşı 15 olarak kabul edildi
  • Çocuk ve gençlerin işçi statüsünde çalışma yaşamına girişleri sanayi devrimi ile birlikte başlar.
  • Uluslar arası alanda ilk defa 1890 Berlin Konferansında Çocukların çalıştırılma yaşı, süreleri, ve iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin karar alınmıştır.
  • Türkiye de ilk düzenleme 151 Sayılı Kanun 1921 yılında yapılmıştır.
  • 3308 sayılı Kanun 1961 anayasası gibi düzenlemeler bulunur.
  • 4857 Sayılı Kanunda 15 yaşını doldurmayan çocukların çalıştırılması yasaktır ibaresi bulunur
  • 14 yaşını dolduranlar için özel hükümler bulunur.
  • Çocukların ve gençlerin yer ve su altında çalıştırılma yasağı - Gece çalıştırılmaları - Ağır ve Tehlikeli işlerde sağlık raporu istenmesi kanunda belirtilmiştir.
Yaşlılar 
65 Yaş yaşlılığın başlangıcı sayılır. Kurumsal Bakım Hizmetleri Şunlardır
  • Huzurevi, Yaşlı Bakımevi, Sokak Yaşlıları Yardım evi , Yaşlı Apartmanları - Yaşlı Köyleri 
  • 65 yaşını doldurmuş kişiler emekli aylığı bağlanır. 
  • Yeşil kart ile karşılıksız sağlık hizmeti alırlar.
  • Yaşlılar için alınacak tedbirlerin eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz
Özürlüler
  • Türkiye özürlü çalıştırma zorunluluğu ilk olarak 854 sayılı kanunla olmuştur. 931 sayılı iş ile 1475 sayılı iş kanununda kota sistemine yer verilmiştir. 
  • 50 ve üstünde işçi çalıştıran Özel sektör işyerlerinde %3, Kamu işyerlerinde %4 olarak işçi zorunluluğu vardır. Türkiye iş kurumu aracılığıyla gerçekleşir.
  • Yer ve su altında özürlü çalışma yasağı vardır.
Eski Hükümlüler
Sadece Kamu sektöründe %2 oranında işçi çalıştırma zorunluluğu vardır.

Göçmenler 
  • 1992 yılında Maastricht Anlaşması ile birlik düzeyine ulaşmıştır. 
  • Türkiye de yabancı çalışma izinleri, süreli, süresiz, bağımsız ve istisnai çalışma izinleri olmak üzere 4 çeşittir.
  • İzinler Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından verilir.

Sosyal Dışlanma ve Ayrımcılık

FELSEFE Ders Notları
Sosyal Politika


Sosyal Dışlanma; sivil, siyasi, ekonomik ve sosyal vatandaşlık haklarından mahrum olma ve edilme durumudur.

Lenoir'e göre zihinsel ve fiziksel özürlüler, intihar eğilimliler, hasta-bakıma muhtaç yaşlılar, istismar edilen çocuklar, ilaç bağımlıları, şuçlular, tek ebeveynli aileler, sorunlu aileler, marjinal kişiler, asosyal kişiler ve diğer sosyal uyumsuz kişiler sosyal dışlanmışları oluşturmaktadır.

ABD'de dışlanmış gruplar için sınıfaltı kavramı kullanılmaktadır. Sınıfaltı kavramı yoksulluktan çok tasa dışılık, uyuşturucu kullanımı, evlilik dışı çocuklar, işsizlik ve okul başarısızlığını anlatmaktadır.

ABD'de sosyal dışlanma sorunundan en fazla etkilenenler siyahlar, yasa dışı yolla ülkeye göç eden Orta ve Latin Amerikalılar, Asyalılar ve Güneydoğu Asyalıların büyük bölümü, Kuzey Amerika yerlileridir.

Sosyal Dışlanma Biçimleri 
  • Ekonomik Dışlanma : Temel gereksinimlerini karşılayacak gelirden yoksun olmak 
  • Mekansal Dışlanma : yaşanılan coğrafi mekan ile dışlanma ve Kamu hizmetlerinin niteliği nedeniyle dışlanma 
  • Kültürel Dışlanma : Toplumsal ve kültürel yaşama katılmama demek 
  • Siyasi Dışlanma : vatandaşlık haklarından siyasi ve hukuki olarak kullanamama
Sosyal İçerme Politikaları 
  • Sosyal Dışlanma Sorununu ilk defa resmi bir belge olan Maastricht anlaşmasında dile getirildi.
  • Sosyal Dışlanmanın AB'nin temel hedefi olduğunu söyleyen anlaşma Amsterdam Anlaşmasıdır. 
  • AB'de Sosyal Dışlanma stratejisi ilk olarak 2000 yılında Lizbon Zirvesi ile başlandı 
  • 2000 Yılında Nice Zirvesi ile AB Temel Haklar Şartı kabul edildi.
  • Sosyal dışlanmanın önlenmesine yönelik politikalar arasında en dikkat çeken "Güvenceli asgari gelir veya asgari gelir güvencesidir" 
  • Güvenceli Asgari Gelir uygulanan İtalya da bu görev Belediyelere verilmiştir. 
  • İnsana Yaraşır İş kavramı ilk olarak ILO nun 1997 yılında yapılan 87.uluslararası Çalışma Konferansına sunulan raporda evrensel bir hedef olarak dünyaya duyurulmuştur.
Sosyal Dışlanma ile ilgili çalışma yapan uluslararası örgütler

ILO : Uluslararası Çalışma Örgütü
UNDP : Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı
UNESCO : Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Örgütü
WHO : Dünya Sağlık Örgütü

Sosyal Güvenlik ve Sosyal Sigortalar

FELSEFE Ders Notları
Sosyal Politika


Sosyal Güvenlik Kavramı 
  • Sosyal Güvenlik ilk defa 1935 tarihinde Amerikan Sosyal Güvenlik Kanununda kullanılmıştır. 
  • Terim anlamı olarak : Toplumu oluşturan bütün fertlerin uğrayacakları tehlikelerin zararlarından kurtarılma garantisi demektir. 
  • Dar anlamda : Hangi tehlikelerin hangi zararlarının nasıl ve ne miktarda seviyede karşılanacağından belirlenmesi dar anlamda sosyal güvenlik tanımını gerekli kılmıştır. 
  • Geniş Anlamda : Sebebi ne olursa olsun muhtaçlık ve yoksulluk yaratan her türlü duruma karşı korunma garantisi sağlanması anlamıdır. 
  • İnsana Yakışır İş : İnsanların çalışma hayatında yönelik bütün olumlu beklentilerinin ( hak ettiği ücret ve çalışma süresi gibi ) gerçekleştiği durumu ifade eder .
  • ILO tarafından belirlenen Sosyal Riskler (dar anlamda) : Hastalık, iş kazaları, Meslek Hastalıkları, Analık, Yaşlılık, Malullük, ölüm, İşsizlik aile gelirinin yetmezliği'dir. 
Tehlikeler 
  • Fizyolojik Tehlikeler : İnsanların ruh ve beden bütünlüğüne zarar veren hastalık, yaşlılık, analık ve ölüm gibi...
  • Tabii Afetlerden Kaynaklanan Tehlikeler : deprem fırtına su baskını toprak kayması ve iklim değişikliği gibi insanların kontrol edemediği can ve mal kayıpları vb..• 
  • Sosyo Ekonomik Tehlikeler : Krizlerin ortaya çıkardığı işsizlik, işini ve işyerini kaybetme , boşanma ve aile reisinin ölümü gibi...
  • İnsanların Sebep olduğu Tehlikeler : Gasp, hırsızlık öldürme, yaralama sakat bırakm... 
  • Kısa Vadeli Tehlikeler : Hastalık, analık, işsizlik, iş kazaları 
  • Uzun Vadeli Tehlikeler : Malullük, Yaşlılık, Ölüm 
Sosyal Güvenlik Teknikleri ve Yöntemleri (Kurumsal Yapı)
Sosyal güvenlik teknikleri bireysel teknikler ve Toplu ( kolektif ) teknikler olarak 2 ye ayrılır.
  • Bireysel Teknikler :  Fertlerin kendi irade ve istekleri ile kendi sosyal güvenliklerini sağlayacak tekniklerdir 
  • Toplu (kolektif) Teknikler : Toplum olarak toplu olarak bir arada yaşamanın ürünü olarak gelişen tekniklerdir. Karşılıklı yardımlaşma, dayanışma , iş birliğine dayalı gelir transferi dir. Bu tekniğin özünde birlikte hareket etme vardır.
Sosyal Güvenlik için Geliştirilen Teknik ve Yöntemleri 

Geleneksel sosyal güvenlik yöntemleri (Sosyal Yardımlar) 
  • Bireysel tasarruf ve her türlü sosyal yardımlardan oluşur. 
  • İnsanlık tarihiyle başlar.
Bireysel Tasarruflar
  • Aile içi Yardımlaşma
  • Aidiyet
  • Dini ve Sosyal yardımlar
  • Kurusallaşmış Sosyal yardımlar

Modern (günümüz) sosyal güvenlik yöntemleri
  • Sosyal Güvenlik Yöntemi (Primli Rejimler) : Devlet tarafından kurulması, zorunlu katılım esası ile prim ödeyerek katıldıkları, Hak ve Yükümlülüklerin kanunla belirlenir 
  • Devletçe Korunma Yöntemi : Muhtaç duruma düşen vatandaşların sosyal Güvenlik garantisi bir kamu görevi olarak üstlenmesi . Bu harcamaların tümüne Kamu Sosyal Güvenlik Harcamaları olarak bilinir 

Tamamlayıcı Yöntemler
  • Yaşlılık, malullük, hastalık ve işsizlik gibi muhtaçlık dönemlerinde kullanılmak üzere yapılan ayni ve nakti tasarruftur.
  • Kira geliri için bir gayrimenkul alarak emeklilik döneminde ilave gelir elde etmek.
  • Özel sigortaların hayat, kaza ve ölüm sigorta branşları ve bireysel emeklilik programları.
  • İş yeri ve iş kolu düzeyinde sendikalar veya meslek birlikleri öncülüğünde kurulan yardımlaşma sandıkları
Otto Von Bismark : Bir konfederasyon olan Almanya'nın birleşerek imparatorluğa dönüşmesinde en önemli rolü oynayan ve ilk başbakan Alman devlet adamıdır. Sanayi toplumunun çalışma hayatına yönelik sorunlarını çözmeye yönelik devletçi sosyal politika tedbirlerini kapsamlı şekilde uygulamıştır.(Bismark Modeli) Sosyal sigortaların kurulmasıda dahil olmak üzere hayata geçirdiği sosyal reformlar politikası ile sosyal devlet kavramının gelişmesini sağlamıştır.

Beveridge Modeli : Alman Bismark modeline karşı geliştirilen İngiliz sosyal güvenlik sistemi modelidir. İngiliz iktisatçı William Henry Beveridge tarafından geliştirilmiştir. Sistem vergilerle finanse edilmesi, fertlere herhangi bir karşılık olmaksızın asgari seviyede koruma garantisi sağlanması oluşturulmaktadır. Sağlık sistemide yine vergilerle finanse edilen milli sağlık sigortası modeli ile oluşturulmuştur.

Sosyal Sigortaların Tarihi Gelişimi 
  • İlk sosyal sigortalar 19.Y.Y son çeyreğinde Almanya da Otto Von Bismark tarafından kuruldu. Daha sonraları Bismark modeli olarak anılmaya başlandı. 
  • İngiltere Beveridge Modeli olarak sosyal güvenlik sisteminin oluşturdu.
  • Sosyal sigortaların kurulan en son sigorta kolu İşsizlik dir. (1907 Danimarka)
  • Türkiye de 1945 yılında Sosyal Sigortalar Kurulmuştur. 
Sosyal Sigortaların Özellikleri ve Özel Sigortalar 
  • Zorunluluk İlkesi
  • Finansmana Katılım İlkesi
  • Özerk Yönetim İlkeleri 
  • Kamu Sigorta Olma İlkesi 
  • Devletin Garantör olma İlkesi
  • Karşılık olma İlkesi
Sosyal Sigortaların Kapsamı
  • Prim ödeyenler aktif sigortalıya bakma 
  • Sigortalıların bakmakla yükümlü olduğu eş, çocuk ve ana babalarını bağımlı nüfus olarak kapsar ve pasif sigortalı olarak değerlendirir. 
  • Sigorta Kolları (Tehlikeler ) itibariyle Kapsam : ILO göre Sosyal Güvenlik Tehlikeleri 9 tanedir ve şunlardır . Hastalık (tedavi edici hizmetler ve iş göremezlik geliri verilmesi ), İş kazaları ve meslek hastalıkları, Analık, Yaşlılık, Malülluk , Ölüm, İşsizlik ve Aile gelirinin yetersizliği

Toplum

FELSEFE Ders Notları
Sosyal Bilimlerde Temel Kavramlar 


Toplum Felsefesi : Toplumun bilimsel yöntemler ve araştırmalarla değil, salt soyut ve varsayımsal özelliklerine göre sadece akıl yoluyla açıklanmasını öngören felsefedir.

Bütüncü (holistik) yaklaşım : Her varlığın içinde bulunduğu ortamla veya kendini oluşturan unsurlarla bütünlüğü içinde açıklanmasıdır. Bu yaklaşıma göre bütünün hem kendisi hem unsurları diğer parçalarıyla karşılıklı ilişki içindedir ve diğerlerinden bağımsız olarak açıklanamaz.

Toplum Felsefeleri 
  • Platon toplum, parçaların bütüne bağlı olduğu bir organizmadır der.
  • Toplumu iş bölümü ve toplumsal eşitsizlik etrafında yapılanmış birleşik bir sistem olarak ele alır.
  • Aristoteles ise karmaşık farklılaşmış bir yapı olan toplumsal bütünün bireylerden değil gruplardan oluştuğuna inanır.
  • Toplumun kökeninde insan doğasının yattığını düşünen Aristoteles insanlığın doğası gereği toplumsal ve politik özellikler taşıdığını belirtir.
Toplumsal Sözleşme Teorileri ve Toplum

İnsanların asosyal bir durumdan çıkmak için aralarında farklı nedenlerle sözleşme yaptıkları kendilerini bağlayan bu sözleşme temelinde toplum hayatına geçtikleri düşüncedir.

Thomas Hobbes: İnsanlar çıkarları için toplum olmuşlardır.  Toplum bireysel çıkarların gerçekleştirilme aracıdır.

John Lucke: Doğa durumu iyidir. Toplumsal çatışmaların ve uzlaşmaz çıkarların kaynağı özel mülkiyet ve toplumsal eşitsizliğin artmasıdır. John Lucke 'e göre insanlar hazza mutluluğa yönelip elemden kaçtıkları için herkesin kendi zevkleri ve mutluluğu yönünde davranmasının sağlanması gerekir.

Jean Jacques Rousseau: Toplum metalurjiyle ortaya çıkmıştır. İnsanların sadece basit fiziksel ihtiyaçlara sahip oldukları toplum öncesi bir doğa durumundan söz eder. Tüm evrende insanların arzuladıkları şeylerin sadece besin, cinsellik vb. yani doğal dürtüler olduğunu ifade eder.

Muhafazakar Tepki - Bonald - Tanrı toplumu 
  • Birey toplumu değil toplum bireyi biçimlendirir. 
  • Hayatın temel amacı özgürlük değil otoritedir.
Hegel: Aile, toplum, devlet ahlakisi. Maddi ilişkiler. Toplum kendine özgü kanunlara sahip yapıdır. Toplumun yapısal kanunu.(çıkarlar) bireylerin aile birliğindeki organik bağlılığından ayrılmış sadece birey olarak birbirleriyle satıcı ve alıcı, işci ve işveren, arz eden ve talep eden olarak belirli çıkarlarla karşılaşması esasına dayanır.

İç Dinamikler: Toplumun yapısı, işleyişi ve değişiminde etkili ooan içsel faktörlerdir.

Sosyal Fizyoloji: Toplum organizmadır. Saint Simon'ın toplumun organizmaya benzediğini ve incelenebileceğini belirtmek için geliştirdiği kavramdır.

Spencer: Sosyal darwinist. Organizmacı. Evrimin temel dinamiği nüfus gelişimidir.

Konsensüs: Fikir birliği...

Praksis: Aktif yaratıcı eylem...

Statüko: Mevcut durumu sürdürme...

Karl Marx
  • Toplum kompleks bir düzenlemedir.
  • Marx toplumu sosyal yapı veya sistem yani bütünsel bir birlik oluşturan sınıflar, toplumsal kurumlar, kültürel değerler vb. gibi karşılıklı ilişkili parçalara sahip şeyler olarak görür.
  • Kendi geliştirdiği praksiz kavramı temelinde özgürce eylemde bulunan insanların her toplumda gelişen öngörülebilir karşıtlık ve sınıf çatışması örüntüleri ışığında tarihin yönünü biçimlendirdiklerini düşünür.
Emile Durkheim
  • Toplumu bir arada tutan şey ahlakilik, kolektif bilinçtir. 
  • İnsanların sınırsız isteklerini kontrol altına almalıdır. 
  • Anomi Durkheim'e göre kargaşaya yol açar. 
  • Biyolojik analojiler yapmıştır. 
  • Organik dayanışma olmalıdır, mekanik dayanışma küçük yerlerde olur.
Max Weber 
  • Batı toplumlarının temel özelliği rasyonalleşmedir. 
  • Toplumun temeli hukuki otoritedir. 
  • Bürokrasi tarafsız güçtür. 
  • Örgütsel yapı şarttır. 
  • Gücün boyutları ekonomik,prestij ve çıplaktır. 
  • Büyük insan kitleleri daha pasiftir. 
  • Karizmatik ,geleneksel,rasyonel otorite...
Georg Simmel  
  • Temel ve genel etkileşim biçimleri sosyal disiplindir. 
  • Etkileşim vardır. 
  • Biçim ve içerik ayrımı toplumu açıklar. 
  • Saf sosyoloji oluşturmaya çalışmıştır. 
  • İnsanı sosyalleştiren bir çok form vardır.
Modern Toplum Teorileri
  • Yapısalcılık
  • İşlevselcilik
  • Yapısal-İşlevselcilik
  • Çatışma Teorisi

Medya

FELSEFE Ders Notları
Sosyal Bilimlerde Temel Kavramlar 


Yeni (Etkileşimli) Medya : Radyo, gazete, dergi ve televizyon gibi geleneksel medyadan farklı olarak kullanıcılarına etkiletişimli iletişim sağlayan cep telefonları, tablet ve avuç içi bilgisayarlar, oyun konsolları vb. internet erişimli iletişim ve enformasyon teknolojilerinin yeni adıdır.

Sosyal Ağlar : Bir ağ yada site içinde internet kullanıcılarına açık bir profil oluşturmalarına aynı ağ/site içerisinde iletişim içinde oldukları diğer kullanıcıların profillerini karşılıklı etkileşim içinde takip etmelerini sağlayan web tabanlı servislerdir.

Deregülasyon: Kamu yayıncılığı tekelinin kaldırılmasıdır.

Yakınsama: Farklı teknolojik ürünlerin birbirleriyle uyumu ve geliştirilmesidir.

Web 2.0: 2004 yılında geliştirilen , ikinci nesil internet hizmetlerini yani internet kullanıcılarının ortaklaşa ve paylaşarak yarattığı sistemi tanımlar. Temelinde etkileşimli uygulama yatar.

Medya: Birbiriyle iletişimi olmayan, iletişim kuramayan iki düzlem ya da iki bağlam arasında iletişimi sağlayan araçlara denir. 
 
Medya Araştırmalarının Tarihçesi ve İlk Kuramsal Yaklaşımlar 
  • 20 yy ile 1940'a kadar medya çok güçlü ve ikna edici görüşü hakimdir. 
  • Bu dönemin hakim anlayışı, Hipodermik Şırınga Modeli dir. 
  • Bu modele göre medya mesajları insanların beynine tıpkı şırıngadan ilaç enzekte edilmesi gibi veriliyordu. 
Propanganda Analizi : Harol Laswell tarafından ortaya atıldı. Bu analiz savaş sonrası olumsuz koşulların, büyük ekonomik bunalımın ve siyasal istikrarsızlığın insanların psikolojisini kötü etkilediğini ve medyanın bir şırınga iğne gibi insanların bilincine girip onları manüpile edebileceğini belirtti. 
 
Paul Lazarsfeld : 1940 yılında ABD de arkadaşlarıyla birlikte yaptıkları araştırmada kitle iletişimi araçlarının etkisinin çok sınırlı olduğunu savundu. Propagandanın incelenmesinden vazgeçen ve şırınga modelinin ortadan kaldırmayı hedefleyen bu yaklaşım genellikle kitle iletişim araçlarının hangi koşullar altında izlerkitlenin tutum ve davranışlarında değişikliğe yol açtığını anlamayı amaçlamaktadır. 
 
İşlevselcilik : Medyanın demokratik ortak değerlerini insanlara özümseterek bir görüş birliği sağlamadaki rolüne dikkat çeker, 

10 Ocak 2014 Cuma

Toplumsal Tabakalaşma ve Eşitsizlik

FELSEFE Ders Notları
Sosyal Bilimlerde Temel Kavramlar 


  • Sosyolojide Toplumsal Tabakalaşma ve Eşitsizlik kavramları toplumda gruplar ve bireyler arasında var olan eşitsizlikleri tanımlamak için kullanılır.
  • Toplumun üyeleri arasında ekonomik, siyasi ve sosyal fırsatlara erişim açısından bir farklılık bulunmadığı kimsenin diğerine göre daha az eşit olmadığı sosyal adaletin tüm bireyler arasında sağlandığı "eşitlikçi" bir toplum daima erişilecek bir hedef olmuştur.
  • Toplumsal Tabakalaşma ve Eşitsizlik kavramlarında dönüm noktası 1789 Fransız Devrimi ve kapitalist toplumdur. Kapitalizm öncesi toplumlarda da eşitsizlikler var olmakla beraber bu eşitsizlikler "doğal ve kaçınılmaz yada mutlak" kabul edilmiştir.
  • Daha önceki egemenlerin öne sürdüğü soy ve ırka dayalı eşitsizlikler yerine Fransız Devrimi'nin insanlığa sunduğu özgürlük, eşitlik ve kardeşlik ilkeleri evrenselleşmiş ve kayıtsız şartsız eşitlik çok önemli bir insanlık değeri olarak meşruiyet kazanmıştır.
  • İmtiyaz toplumdaki insanların elde etmek istedikleri özenilen ancak herkesin ulaşamayacağı fırsatları anlatmak için kullanılır. Ekonomik fırsatlara ulaşabilen kişiler aynı zamanda siyasi ve sosyal gücede ulaşabilir ve bu anlamda imtiyazlı olabilir. Ancak "prestij" kavramı toplumda önem verilen ve kültürel ve sosyal olarak anlamlı özellikleri işaret etmektedir.
Tarih İçinde Tabakalaşma
  • Kölelik Sistemi : Bir insanın diğer insanın üzerindeki mülkiyet hakkını tanımlayan en aşırı eşitsizlik.
  • Kast Sistemi: Tür, renk [Brahmin (din), Kashtriya (asker), Vaishya (tüccar), Shudra (işçi)] Orta Çağ'da özellikle Hindistan'da geçerli Hindu Felsefesi, din, töre, gelenek ve mesleki ayrımlara dayalı bir tabakalaşma biçimidir. Kast ifadesi ispanyol gemicilerin bu tür toplumlara verdikleri isimdir.
  • Feodalite: Soylular, serfler, din adamları...Feodalite'de topraklar kral tarafından soylular arasında dağıtılır. Toprakların alanı ve kullanımı hakları yasal olarak tanımlanır. Toprak da soylu derebeyi tarafından üzerinde yaşamakta olan serf aileleri arasında toprağı ekilmesi amacıyla dağıtılır. Soylular üretimden ve vergileri toplamaktan sorumludur. Serfler ise toprakta çalışarak vergilerini ürün olarak vermek ve askerlik yapmakla sorumludurlar.
  • Sosyal Sınıflar: Ekonomik kaynaklara aynı uzaklıkta yada yakınlıkta olan, üyelerinin siyasi güç ve iktidara erişebilirliği, toplumsal yaşam tarzları ve tercihlerinin birbirine benzediği, büyük bir topluluk kesiti olarak tanımlanabilir.
Sanayileşmiş ve ekonomik olarak gelişmiş toplumlarda üç sosyal sınıftan söz edilebilir :
  1. Üst Sınıf : Gayrimenkul ve menkul sahipliği, işveren, sanayici veya üst düzey yönetici
  2. Orta Sınıf (beyaz yakalılar) : Masa başı iş yapan, profesyonel mesleklere sahip olanlar, devlet görevlileri...
  3. Alt Sınıf (mavi yakalılar) : İmalatta çalışan işciler, el emeği ile çalışanlar, devlet görevinde daha alt ücretli işlerde çalışanlar.
  • Sosyal sınıflar kanunla ya da dinsel açıklamayla oluşturulmaz. 
  • Kazanılmış bir konum olabilir. 
  • Ekonomik temelli farklılıklara dayanır. 
  • Formal ilişkiler içinde belirlenir.
Toplumsal tabakalaşma Kuramları 

Karl Marx
  • Sosyal sınıf kutuplaşmayla oluşur. 
  • Sınıfsal mücadele vardır. 
  • Mülkiyet ilişkileri üretim araçlarının kontrolüne dayalıdır. 
  • Sınıf çelişkisi çözülemez.

Max Weber
  • Sosyal sınıf ve statü; politik parti tabakalaşmasının boyutlarıdır. 
  • Sosyal sınıf ekonomik çıkarlara ve zenginliğe bağlıdır. 
  • Pazar ilişkileri içindedir. 
  • Bireyin yaşam fırsatlarını belirler. 
  • Mülk sahipliği ön plandadır. 
  • Sosyal statü; şan,şeref,ünvandır. 
  • Partiye üye olmak ayrıcalık sağlar.

Weber'in tabaklaşma kuramında üç kavram önemlidir : 
İktidar-Güç, Egemen ve Üstün olma, Toplumsal Eylem


Yapısal İşlevselci Okul - T.Parsons, K.Davis ve W.E Moore

Tabakalaşma tarihten bağımsızdır ve o anda var olan toplumdadır. İhtiyaçlara göre işlevler belirlenir. Bütünü oluşturan parçalardır. Her türlü yeteneğe ihtiyaç vardır. Bazı işlevler diğerlerinden önemlidir. Herkesin farklı yetenekleri bulunur. Eğitim fedakarlıktır. Eğitime yüksek ödüller verilirse hevesli olurlar. Herkes aynı işi yapamaz.

E. O. Wright 

  • Karl Marx’ın sınıf kavramını modern topluma uygulamıştır.
  • Küçük burjuva sınıfı ile 3 sınıftan oluştuğunu söyler.

Toplumsal Hareketlilik 

  • Aile mesleğindeki değişikliktir. 
  • Yukarı hareketlilik modern toplumda, aşağı hareketlilik ilkel toplumda görülür. 
  • Yukarı hareketlilik konum değiştirme ve liyakattir. (D.V. Glass)

Kesişme Modeli: İş yaşamı odaklı işçilik gitmiş, tüketim odaklı yeni bir toplum gelmiştir. Sosyal sınıf, etnik köken, toplumsal cinsiyet eşitsizliklere neden olmuştur.

Pierre Bourdie

  • Sosyal sınıfların belirlenmesinde hobilere bakılmalı. 
  • Ölçek geliştirmede ilk çalışmayı yapmıştır.
  • Toplumsal sınıfların belirlenmesinde yaşam tarzı, tüketim, hobiler gibi farklı zevklere hitap edebilen konuların çalışılması gerektiği üzerinde durmakta ve ekonomik, sosyal sermaye, kültürel sermaye ve sembolik sermaye gibi dört yeni değişkenin eski sınıf analizlerindeki meslek , gelir, eğitim değişkenlerinin yerini alması gerektiğini savunmaktadır.

Baumann: Tüketimden dışlanmışlık.

  • Kast sisteminin meşruluğu ikinci hayat inancıyla olmaktadır.
  • Orta sınıfta imaj ve markaya düşkünlük vardır.

  • Mutlak Yoksulluk : Hanelerin ve bireylerin asgari geçim standardının altına düşmesini ve hesaplanmış yoksulluk sınırının altına düşenleri tanımlar.
  • Göreceli Yoksulluk : Konfora ve iyi yaşam koşullarına sahip olmanın olanaksız ve son derece kısıtlı hale gelecek kadar yatersiz kalması olaran tanımlanır.

Siyaset

FELSEFE Ders Notları
Sosyal Bilimlerde Temel Kavramlar 

Siyaset
  • Siyaset sadece ortak yaşamı mümkün kılan kurallarla ilgilenmez, aynı zamanda toplum halinde yaşamanın gerektirdiği kararlar ve karar alma süreçleri ile de ilgilenir.
  • Kimlerden ne kadar vergi alınacağı, bu vergilerin ne kadarına yol, su, elektrik gibi altyapılarına ne kadarının  harcanacağı, sosyal harcamalara, kamu yatırımlarında önceliğin hangi alanlara ve hangi bölgelere verileceği siyasetin ilgilendiği kararlar ve karar alma süreçlerinin başında gelmektedir.
  • Siyaset bir kez olup biten bir durumdan çok bir süreç olup, ortak kuralları birkez koyduktan sonra süreç sona ermez. Siyaset sürekli yenilenen ittifaklar yapma sanatıdır.
  • Her toplumsal kural siyasetle ilgili değildir. Ahlak, örf ve adet kurallarının ihlali halinde devreye bir ötorite girmez, toplumsal baskıya güvenilir.
  • Toplumsal hayatın doğasında çatışma olgusu yatar. Siyaset bu çatışmayı kontrol altında tutmaya ve düzenlemeye gayret gösterir.
Thomas Hobbes: "İnsan insanın kurdudur."
Hobbes bu sözüyle toplum halinde birarada yaşayan insanlardan bahsettiğimizde, birbirinden çok farklı, kıt olan maddi kaynaklarla birlikte manevi duygusal veya statüye ilişkin değerler içinde birbiriyle mücadele eden insanlarla gelir. Eğer mücadele sürecinde herkesin uyması gereken ortak kurallar olmazsa güçlü olanın hiç bir sınır tanımadan güçsüzü ezdiği bir kaos ve kargaşa durumundan bahsetmektedir.
 
Siyaset Biliminin Temel Kavramları ve Siyasal İdeolojiler
  • İktidar: Muhalefete rağmen yaptırım gücü olan. İktidar, bir kimsenin kendi istediğini bu talebe yönelik muhalefetin varlığına rağmen yaptırabilme gücüdür.
  • Meşruiyet: Osmanlıca "şer" kökünden gelir. Temel yasa olan "Şeriat"'a uygunluğu ifade eder. İktidara itaat etmeyi normal, olağan, olması gereken bir eylem olarak gösterebilmek demektir.
  • Devlet : Bölünmez, devredilemez egemen olan güç. Hukuki olarak egemenlik ve ülke sınırları içinde hakim olan kendisinde başka sınırlama kabul etmeyen herkesi bağlayan kararlar alan en üstün güç.
  • Egemenlik: Siyasal gücü ifade etmeye yarayan soyutlamadır.
  • Ulus-Devlet ve Küreselleşme: Modern toplumlarda devlet, ulus-devlet olarak nitelenir. Modern devletlet kendilerini bir ulus ile özdeşleştirirler. Devlet ulus egemenliğinin soyut tezahürüdür. Küreselleşmenin ulus-devletin sonunu getireceği iddia edilmiştir. Teknolojinin gelişimi küreselleşmenin hızını etkileyen dinamik bir hüviyettir.
  • İdeoloji: Düşünceleri inceleyen bilim (Tracy) Üst düzey siyasal aktörlerin sıradan insanları siyasete çekmesini kolaylaştırır. İdeoloji kelimesi ilk kez Fransız Destut de Tracy tarafından "düşünceleri inceleyen bilim" anlamında kullanılmıştır. Karl Marx ideolojiyi sınıf ve sömürü gerçekliğini gizlemek için egemenler tarafından oluşturulmuş düşünceler anlamında kullanmıştır. İdeolojiler insanları siyasal eyleme yani siyasete katılmaya çağırır. İdeoloji kısa, basit ve anlaşılır bir biçimde sıradan insanların duygularına hitap etmektir.
  • Liberalizme göre; güçlü ama sınırlı devlet olmalı. Liberal ideolojinin öne çıkardığı temel değer birey ve bireyin özgürlüğüdür. Birey özgürlüğüne en büyük tehdit devletten gelir, ancak liberalizm devletsiz bir toplum düşünmez. Liberalizm için devlet "gerekli şeytan"'dır.
  • Sosyalizm ekonomik eşitlik, paylaşma, kardeşlik, topluluk ve kolektif mülkiyet gibi değerleri öne çıkarır. Sosyalizmde Liberalizm gibi aydınlanma düşüncesinin ürünüdür. Karl Marx sosyalizm tarihinde dönüm noktasıdır. Marx'dan önce kaynakların eşit dağildığı eşitsizliklerin olmadığı bir toplum hayali kuran ütopyacı sosyalistler vardı.
  • Muhafazakarlık toplumu değiştirmeye çalışmadığı için ideoloji değildir. Özel mülkiyet kutsal değildir fakat çok önemlidir. Edmund Burke muhafazakarlığın babası  sayılmaktadır. Tezlerini Fransız Devriminin eleştirisi üzerinden açıklamaya çalışmıştır. Muhafazakarlara göre aklın gücü abartılmamalıdır. İnsan aklı mükemmel olmayacak kusurlu bir yaratıktır, bu nedenle toplumda hiç bir zaman mükemmel ve kusursuz olmayacaktır.
  • Sosyal Demokrasi; işçi sınıfının, devirmek yerine siyasetle kapitalizmi yenmesini anlatır. Kaynağında sosyalizme barışcı parlamenter yollardan geçme fikri yatar.
  • Faşizm bir ulus yada ırkın üstünlüğünü vurgulayan, devleti öne çıkaran otoriter bir 20.Yüzyıl ideolojisidir. Liberal değerler demokrasi ve aydınlanma düşüncesi karşıtlığı öne çıkmaktadır. Kesif propaganda ve acıtasyon faşizmin temel özelliğidir.
  • Milliyetçilik Her milletin kendi devletine sahip olması gerektiğini ifade eder. Devlet hakim milleti temsil eden bir kurum olarak milli kimlik ile örtüşmelidir. Devletin sınırları içinde mümkün olduğunca tek bir millet yaşamalıdır düşüncesi hakimdir. 

Adli Psikoloji

FELSEFE Ders Notları
Psikolojiye Giriş
Adli Psikoloji

Hukuk ve psikolojinin kesişim alanında yer alan adli psikoloji için adalet psikolojisi suç psikolojisi eş anlamlı olarak kullanılan terimdir. 

Türkiyede Adli Psikolojinin Tanımı: Hukuk davaları ve ceza davalarında yasaların uygulanmasında cezaların düzenlenmesinde ve infazında psikolojinin bilimsel bilgi ve yöntemlerinin kullanıldığı psikolojinin bir alt dalıdır. Adli psikoloji insanların yasalar yasaların insanlar üzerindeki etkilerini inceleyen bilim dalıdır.

Adli Psikolojinin Tarihi

İlk defa 1505’te İngiltere’de delilik nedeniyle bir ceza yargılamasında beraat kararı verildi. Ancak ceza davalarında davalının akıl sağlığının yerinde olmamasının cazai sorumluluğu ortadan kaldırdığına dair bir prensibin kabulu 1843 yılında McNaughten davası olarak bilinen davada gerçekleşti.

1896’da Leipzig’de bir mahkemede Von- Schrenk- Nortzing ilk defa “ adli psikolog” rolü ile katkı sunmuştur. 
 
W. Marston ise 1915’te yalan söyleyenlerin sinir sistemlerinin işleyişinde uyarılmaya bağlı bazı değişiklikler olduğu fikrinden hareketle ilk poligraf ( yalan makinesi) prototipini icat etti. Yine 20. yy. başlarında K. Marbe ABD’de ilk defa bir hukuk mahkemesinde, bir makinistin treni durdurabilmesi ile tehlikeyi gördüğü süre arasında belli bir zaman aralığı olabileceğine dair uzman bilirkişi görüşünü sundu. Ceza davaları dışında ilk defa adli alanda psikologlardan faydalanılması da bu dava ile gerçekleşmiş oldu.

Bu alanda bilimsel çalışmalar II. Dünya savaşı sürecinde yavaşlamıştır.
 
1990'lardan itibaren aile mahkemeleri,çocuk mahkemeleri,denetimli serbestlik büroları ile koruma kurullarında ceza infaz kurumlarında psikologlar uzman olarak görev yakmaktadır.

8 Ocak 2014 Çarşamba

Klinik Psikoloji

FELSEFE Ders Notları
Psikolojiye Giriş
Klinik Psikoloji
 
Klinik psikoloji, bireyin duygusal, bilişsel, davranışsal ve psikolojik sıkıntılarını ve zorlamalarını anlamak, bunların gelecekteki seyirlerini yordamak ve hafifletmek amacıyla bilimi, teoriyi ve uygulamayı birleştiren psikolojinin alt alanıdır. Bu alanda uzman psikologlara ise, klinik psikolog denilmektedir.

Birbiriyle Yakından İlişkili Ruh Sağlıgı Uzmanlık Alanları

Psikiyatr: Tıp Fakültesinden mezun olduktan sonra psikiyatr alanında uzmanlaşan hekimdir. Psikiyatr anormal davranısların tedavisinde ilaç kullanmakla, fiziksel hastalıkları tedavi etmekte ve inceleme yapmakta yetkili tıp hekimlerinden oluşan alandır.

Psikolojik Danışman: Normal ve orta düzeyde sıkıntı ve uyum problemi yaşayan birey yada gruplarla çalışan meslek grubudur. Psikolojik Danışma ve Rehbetlik Bölümlerinden mezun olanlar bu alanda hizmet vermektedir.

Sosyal Hizmet Uzmanı/Sosyal Hizmet Çalışanı: Ekonomik, sosyal ve kültürel yönden sıkıntı içinde bulunan kişi grup yada toplulukların sorunlarını tanımaları , sahip oldukları olanakları kullanmaları cevredeki olanakları araştırmaları ve yararlanmalarına yönelik hizmet veren uzmandır.Sosyal hizmet bölümlerinden mezun olan bu meslek grubu çalışanları psikolog ve psikiyatrdan farklı olarak daha cok aile ortamı , çalışma koşulları okul ortamı yada sosyal çevrede çeşitli düzenlemeler yaparak bireylerin sorunlarının azaltılmasına katkı sağlar.

Sağlık Psikologları: 4 yıllık lisans eğitiminden sonra sağlık psikolojisi alanında yüksek lisans yaparak uzmanlaşan meslek grubudur. Temel çalışma alanı olarak hastalıkların önlenmesi, iyi sağlık koşullarının yaratılması geliştirilmesi ve devam ettirilmesi yada tıbbi rahatsızlığa sahip kişilerin tedavi edilmesine yönelik araştırma ve uygulama yapar.

7 Ocak 2014 Salı

Sosyal Psikoloji

FELSEFE Ders Notları
Psikolojiye Giriş
Sosyal Psikoloji

Sosyal psikoloji; insanı özelliklede başka insanlarla ilişkileri bağlamında anlamaya çalışır. Hayatın insana dair her yönü hakkında söyleyecek sözü olan çok geniş ve zengin bir bilim dalıdır. Klinik psikolojisi,psikolojik sorunları olan insanları anlamak ve tedavi maksadını taşır. Sosyal psikoloji ise daha genel olarak ''normal'' insanı anlamak arzusundadır. 

Sosyal Psikolojinin Kısa Tarihi

Alanın tarihçesini biçimlendiren en önemli olaylardan biri, Hitler Almanyasından kaçan çok sayıda sosyal psikologun 1930 ve 40'lı yıllarda Amerikaya yerleşip buradaki üniversitelerde başarılı çalışmalarda bulunması olmuştur. Nazizm ve Faşizm akımlarının psikolojik kökenlerini anlama arzusu ve 2.Dünya savaşının gerekleri bu dönemde alanın sorduğu sorular üzerinde etkili oldu. Bugün sosyal psikoloji psikolojinin değişik alt dallarda içinde en dinamik olanlarından biridir ve sosyal psikologlar dinden politikaya aşktan önyargıya saldırganlıktan işbirliğine insana dair akla gelebilecek her konuyu anlayıp anlatmaya çalışırlar.  

Sosyal Psikolojinin İki Temel İlkesi

Sosyal psikologlara çalışmalarında insan doğasına dair bazı temel varsayımlar eşlik ve rehberlik eder. Bunlardan birincisi insanların dünyayı olduğu gibi değil kendi oldukları gibi görmeleridir. Gerçekliği algılayışımızda dışarıdaki objektif dünya kadar kendi benliğimizin de rolü vardır.

Sosyal psikologların kendilerine düstur kabul ettikleri ikinci ilkeyse sosyal etkinin çok yaygın ve güçlü olduğudur.

İnsanlar Ne İster?
  • Hayatımız üzerinde hakimiyet sahibi olmak. Bu güdü bizi kendimizi başkalarını ve hayatın bizimle alakalı kısımlarını en doğru biçimde anlamaya ve bu bilgiyi kendi lehimize kullanıp hayyatta arzuladığımız noktalara gelmemizi sağlamayıa sevk eder.
  • Sevmek , sevilmek, ait olmak. Başkalarıyla yakın ilişkiler içinde olmak,onlar tarafından kabul görmek...
  • Benliğimizi değerli görmek. İyi düzgün sevilesi bir insan olduğumuza bir anlamda varoluşumuzun ''doğru'' olduğuna inanmak. Ortalamanın üstü etkisi: Araştırmalar insanların çogunun kendilerini okul başarısı, iş performansı, zeka, popülerlik, sportiflik, liderlik, araba sürme becerisi ve daha pek çok konuda ortalamanın üstünde gördüğünü belgelemektedir. Çoğunluğun ortalamanın üstünde olması istatistiki açıdan mümkün olmadığından bu olgu benliğimizi degerli görme ihtiyacımızın bir uzantısı olarak görülür.

Çocuklukta Sosyal Gelişim

FELSEFE Ders Notları
Psikolojiye Giriş
Çocuklukta Sosyal Gelişim

Çocuğun bilişsel ve dil gelişimiyle paralellik gösteren sosyal gelişim, toplumsallaşma, benlik ve kişilik oluşumu gibi süreçleri kapsar. Bu süreçte çocuk yaşadığı sosyal çevrenin değerlerini öğrenir, hangi davranış ve duyguların ne kadar ne derece gösterilmesi konusunda bilgi sahibi olarak önce başkalarının yani ailedeki yetişkinlerin yönlendirmeleriyle sonrada kendi öz kaynaklarını kullanarak sosyal davranış  ve duyguları beklenen yönde gösterme yolunda ilerler. Bu sosyal bilginin bir kısmı yetişkinlerin öğretmesi yolula edinilir çoğu kısmı ise dolaylı yollarla aile ve toplumdaki yaşantı sırasında kendiliğinden kazanılır.

Sosyal Davranışlar

Sosyal gelişim literatürüne bakıldığında ele alınan temel gelişimsel özellikler olumlu sosyal davranışlar ve bunlarla ilişkili olan diğer ahlaki ve duygusal gelişimsel becerilerdir. Toplumların uyumlu işleyişi için önemli olan sosyal ağların oluşumuna katkıda bulunan olumlu sosyal davranışlar sosyal gelişimin belli başlı bileşenlerinden biri olarak görülür.

Olumlu sosyal davranışların sergilenmesinde empati (eşduyum) büyük rol oynar. Empati bir başkasının duygusal durumunu ve yaşadığı hissi kavrayıp aynı veya benzer duyguyu kişinin bizzat kendisininde yaşaması anlamına gelir.

Sosyal gelişimin bir başka temel bileşenide anti-sosyal davranışlar, yani saldırgan ve yıkıcı davranışlardır. Başkalarına veya onlara ait şeylere zarar vermeyi amaçlayan hareketler olarak tanımlanır.

Saldırgan davranışlar
  • Fiziksel Saldırganlık
  • Sözel Saldırganlık
  • İlişkisel saldırganlık
Olumlu sosyal davranışlar  ve Saldırgan davranışların gelişiminde hem biyolojik, hem de çevresel faktörlerin etkili olduğu ortaya koyulmuştur.

Sosyal Gelişimi Açıklamaya Yönelik Kuramlar

Sosyal gelişimini açıklamaya yönelik kuramın ortaya koyduğu önermeler (ampirik) araştırmalar ile test edilebilir. Sosyal gelişime dair kuramların belli başlıları:
  • Psikanalitik Kuram
  • Davranışçılık Kuramı
  • Sosyal Öğrenme Kuramı
  • Bilişsel Gelişim Kuramı
  • Etolojik Kuram
  • Ekolojik Sistemler Kuramı
Psikanalitik Kuram

Psikoseksüel Gelişim Kuramı (Freud) 

Sigmund Freud (1910) tarafından geliştirilen kuram, insanın çoğunlukla farkında olmadığı dürtüler ve çatışmalarla hareket eden bir varlık olduğunu varsayar. Bilinçaltı süreçlerin önemine vurgu yapar.

Freud’ a göre insan EROS ve THANATOS olmak üzere iki temel dürtüyle dünyaya gelmektedir. Eros ya da yaşam içgüdüsü, yeme, içme, cinsellik gibi yaşamı devam ettirmeye yarayacak bedensel bütün ihtiyaçları karşılayan aktiviteleri yönetir ve hayatta kalmayı sağlar. Thanatos, ölüm içgüdüsü ise, dövüşme, öldürme, mazoşizm gibi davranışlarla ifade edilen yok edici bir güçtür. Bu kuram enerjiyi, cinsel enerji (libido) olarak tanımlar.

Çocuklar 5 ayrı gelişim döneminden geçerler. Bu gelişim dönemleri:
  1. Oral (0-1 yaş)
  2. Anal (1-3 yaş)
  3. Fallik (3-6 yaş)
  4. Gizil (6-13 yaş)
  5. Genital (13-19 yaş)
Gelişim sürecinin sağlıklı ilerleyebilmesine engel olan iki temel olumsuz süreç vardır. Bu süreçler Engellenme ve Aşırı doyum süreçleridir. Engellenme, aşırı doyurulmasından daha güçlü takılmalara yol açar. Freud, çocuğun gelişimini üç farklı yapı içinde tanımlar: id (dürtü), ego (rasyonel) ve süperego (ahlak).

İd (Dürtü) : Doğuşta var olan ve yeni doğan bebeğin biyolojik iç güdülerini doyurma fonksiyonu bulunan yapıdır. İd, bilinçsizce ve irrasyonel şekilde işler.

Ego (Rasyonel) : Kişiliğin bilinçli, rasyonel kısmını oluşturur. Ego’nun işlevi, içgüdülerin rasyonel bir biçimde doyumunu sağlamaktır. Örneğin; aç çocuk ağlayıp bağırmak yerine, yiyeceğe nasıl ulaşabileceğini düşünüp mantıklı bir yol bulabilir.

Süperego (Ahlak) : Çocuğun hareketlerine rehber olan ahlak kurallarından oluşur ve gerçek anlamda bir içsel denetçidir.  3-6 yaşla arasında olur. Süperegonun gelişimi, içselleştirme süreciyle çok yakından bağlantılıdır. İçelleştirme, toplumsal değer ve davranışları kendisininmiş gibi benimsemedir. içselleştirmeyle, bir yetişkinin gözetimi olmaksızın gerekli ahlaki davranışları gösterir hale gelir. Böylece vicdan gelişimi sağlanır. Vicdan ve içselleştirme gibi önemli gelişimsel süreçlerden süperego sorumludur. 3-6 yaşlarındaki ebeveyn çocuk ilişkisi süperegonun gelişiminde çok etkilidir.

6 Ocak 2014 Pazartesi

Aristoteles

FELSEFE Ders Notları
İlkçağ Felsefesi
Aristoteles

Aristoteles ya da kısaca Aristo MÖ 384 – 7 Mart MÖ 322 dolaylarında Trakya'daki Stageira'da Makedonya kralı II. Amyntas'ın (Philippos'un babası) hekimi olan Nikomakhos'un oğlu olarak dünyaya gelmiş ve genç yaşlarında Atina'ya giderek Platon'un Akademia'sına girmiştir. Platon ile Batı düşüncesinin en önemli iki filozofundan biri sayılır. Fizik, gökbilim, ilk felsefe, zooloji, mantık, siyaset ve biyoloji gibi konularda pek çok eser vermiştir.

Aristoteles MÖ 385 dolaylarında Atina'ya tekrar dönmüş ve kendi okulunu kurmuştur.Okul "Liseus" isimli bir bölgede olduğu için Liseum adıyla anılmış, okul öğrencileri tartışmalarını genellikle yürüyüş yollarında gezinerek yaptıkları için bu okulun öğrencilerine peripathetikler (gezinenler) de denmiştir.

Aristoteles düşünce tarihine etkileri bakımından başta gelen eserlerinden biri, mantık disiplinini adeta tek başına inşa ettiği Organon'dur. Bu eser kategoriler (Kategoriai), Peri Hermeneias  (Önerme Üzerine), I.Analitikler (Analytika I), II Analitikler (Analytika II), Topikler (Topika) ve Sofistik Çürütmeler (Peri Sophistikon Elegkon) adlarını taşıyan altı kitaptan oluşur ve akıl yürütmenin dayandığı temel ilkeleri inceler.

Aristoteles'in felsefenin gelişimini çağlar boyu en çok etkilemiş eseri Metafizik, onun "ilk felsefe" (protephilo sophia) dediği varlık sorunlarını ele alan eserdir.

Aristoteles'in Varlık Anlayışı

Ona göre Platon, idealarla fenomenler, tümel ile tekil arasında inandırıcı bir bağlantı kuramamıştır. Bu bağlantıyı kurmak için yaptığı bütün denemelere rağmen, idealar dünyası fenomenler dünyasından ayrı, başka bir dünya olarak kalmıştır. İdea öğretisi öz ile görünüşü, varlık ile oluşu birbirinden koparıp ayırmıştır. Platon'un birbirinden ayırdığı bu iki dünyayı birisi algılanan ,öteki düşünce ile kavranan kendi gerçek kavramında yeniden birleştirmek Aristoteles'in başlıca problemi olacaktır. İdea ile fenomen arasında öyle bir bağlantı kurulmalı ki bu bağlantı bize algılananı kavramsal bilgi ile açıklayabilmeyi sağlasın. 

Bu bağlantıyı da Aristoteles şöyle kuruyor: Ona göre idealar, tek tek nesnelerin özüdür; bunların varlıklarının varoluşlarının nedenidir; bunun böyle olduğunu göstermek de felsefenin ana ödevidir. Platon da iki ayrı dünya vardı: İdealar dünyası (asıl gerçek olan dünya; duran, kendi kendisiyle hep aynı kalan dünya), bir de duyu dünyası (meydana gelip yok olan nesnelerin, boyuna değişen şeylerin dünyası). Aristoteles için ise idealar dünyası duyular dünyasının içindedir.

Aristoteles felsefi görüşleri bakımından bir miktar Platoncu olsada bir çok önemli noktada hocasıyla ayrı düşmüştür. Bu ayrımın en belirgin olduğu konu varlık konusudur.

Aristoteles Platon'un eidos yada idea kavramlarını aynen benimsemiş ve eserlerinde kullanmıştır. Ama onlara yüklediği anlamlar Platon'un anlamlarından farklı olmuştur.

Aristoteles görünür şeyleri yani maddeyi (hylea) idea öz yada form ile bir arada, iç içe ele alan bu özgün varlık anlayışı, beraberinde birçok soru işareti getirmektedir. Bunların ilki görünür şeylerle ideaların yada madde ile özün birbirleriyle ilişkilerinin ne olduğu sorusudur.

Aristoteles maddenin ancak form ile gerçekik kazandığını form sayesinde biçimlenip niteliğe büründüğünü varlığa geldiğini düşünmekteydi.

2 Ocak 2014 Perşembe

Platon

FELSEFE Ders Notları
İlkçağ Felsefesi
Platon

Platon, MÖ 427/428 yılı dolaylarında Atina'da doğdu. Ailesi Atina'nın ileri gelenlerindendi. Çocukluğundan itibaren iyi bir eğitim aldı. Sporlar, şiirle ve değişik düşünsel disiplinlerle ilgilendi.

Platon ya da Eflatun Antik klasik Yunan filozofu, matematikçi ve batı dünyasındaki ilk yüksek öğretim kurumu olan Atina Akademisinin kurucusudur. Bu akademi aynı zamanda günümüzdeki modern üniversite oluşumunun başlangıcı olarak da kabul edilir. Platon'un akıl hocası Sokrates ve öğrencisi Aristoteles ile birlikte bilim ve Batı felsefesinin temellerini atmıştır. Platon, Sokrates'in öğrencisiydi. Sokrates'e ilişkin bilgilerin çoğu Platon'un diyaloglarından edinilmiştir. Asıl adı Aristokles olan düşünür, geniş omuzları ve atletik yapısı nedeniyle, Yunanca Platon (geniş) lakabı ile anılmıştır.

Felsefe tarihinin en büyük düşünürlerindendir ve etkisi günümüze kadar gelebilmiş, sistematik felsefe çağının başlangıcını taşıyan filozoftur. Sokrates'in öğrencisi olmuş ve onun sorgulama yönteminden etkilenmiştir. Yaşadığı dönemde Atina, oligarşiyi savunanlar ile demokrasi yanlıları arasında şiddetli çekişmelere sahne olmaktaydı. Platon hem ailesinden dolayı hem de özel ilgisi onu sitedeki siyasal yaşamın bir parçası haline getirmiştir, iktidarı elinde bulunduran oligarşi yanlıları, zaman zaman şiddete başvurmakta ve Sokrates'ide kendi amaçları için alet etmeye çalışmışlardı. Demokrasi yanlılarının yönetime gelmesi ile de Sokrates suçu olmadığı halde Atina gençliğini sapkın inanışlara yönlendirdiği için idama mahkum edilmiştir. Bu duruma yakından şahit olan öğrencisi Platon yaşananların derin tesiri altında kaldı ve siyasi bakımdan da demokrasi karşıtı bir düşünceyi hayatı boyunca hep korudu. Bu olaydan sonra siyasetten vazgeçip felsefeye yöneldi ve çeşitli seyahatlere çıktı. 40 yaşından önce gittiği Güney italya'da yaygın bir düşünceye sahip Pythagoras'ın öğretilerinden etkilendi. M.Ö. 387-388 dolaylarında Atina'da Akademia adında felsefe, matematik, geometri, astronomi ve fizik eğitiminin verildiği okulu kurdu. Bu aynı zamanda Batı düşüncesinin ilk büyük akademisi olarak anılacaktı. Okul hem Platon'un kendi hayatında hem de düşüncesinin gelişiminde önemli bir adım oldu. Okulda Aristoteles de öğrenim görüyordu.

Platon, ilk büyük dizgesel yaklaşımı olan, bir dizge kuran, büyük bir filozoftur. Bazı yorumcular, Platon'un en önemli yanının, doğrunun araştırılmasında biricik kılavuz olarak "akıl"ı kabul etmesi olduğunu belirtmişlerdir. 

Hemen hemen hepsi diyalog şeklinde olmak üzere 30'dan fazla eser yazmıştır. Önemli eserleri dil, düşünce ve zaman bakımından seyirleri şöyle gruplanmaktadır:

Sokratik Dönem Eserleri : Gençlik döneminde kaleme aldığı ve Hocası Sokrates'in etkilerini taşıyan eserlerdir.  Savunma, Kriton, ion, Lakhes, Kharmides, Euthyhron, Lysis ve Devletin 1. Kitabı) Bu eserlerdeki amaç, erdemin ve onun alt türlerini tanımlama çabasını, erdemin değişen görünümünü değil, değişmez özünü bulabilme arayışıdır.

Geçiş Dönemi Eserleri : Hocasının eserlerinden sıyrılıp kendi özgün eserlerini ortaya koyduğu yapıtlardır. Protagoras, Gorgias, Menon, Euthydemos, Kratylos

Olgunluk Dönemi Eserleri : Özgün düşüncesini ortaya koyduğu ve Platoncu söylemin doruğa çıktığı eserlerdir. Symşposium, Phaidon, Devlet, Phaedrus

Yaşlılık Dönemi Eserleri : Öğretilerini çeşitli açılardan sınamaya ve sorgulamaya yönelik eserlerdir. Theaetetos, Parmenides, Sofist, Devlet Adamı, Philebos, Timaois, Yasalar.

Sofistler ve Sokrates

FELSEFE Ders Notları
İlkçağ Felsefesi
Sofistler ve Sokrates

Sofist 

Eski Yunan'da sofist ifadesi erken dönemde yetkin şairler için kullanıldığı gibi, Thales, Bias, Solon gibi toplumda saygın bir konuma yerleştirilen bilge ve düşünürler içinde kullanılıyordu. İfadenin bu kullanımına zıt olarak sofist nitelemesi, geç dönemde bazı oyun yazarlarının ve Platon'un metinlerinde kazanç peşinde koşan toplumsal saygınlığını yitirmiş yetenekli öğretmenler içinde kullanılmıştır. Platon döneminde öne çıkan sofistler ile birlikte Thales'in bilindiği Yedi Bilge'nin de sofist olarak adlandırılması bu ifadenin kullanım yaygınlığı hakkında fikir vermektedir

Yedi Bilge
  • Miletli Thales
  • Mytileneli Pittakos
  • Prieneli Bias
  • Solon
  • Linduslu Kleobulos
  • Chenli Myson
  • Sparta'lı Chilon
Sofistler, retoriği, bireyi sitede başarılı ve mutlu kılacak olan pratik yaşam becerilerinin başlıcası olarak görmekte ve onu politik erdem (politik arete) olarak nitelemekteydiler.

Sofistler dile hakim olmak ve nitelikli nutuklar üretebilmek için dilin ve düşüncenin yapısının ve işleyişinin iyi bilinmesi gerektiğini düşünüyorlardı. Bu yüzden dili ve düşünceyi sistematik biçimde incelediler ve bu konuda önemli görüşler geliştirdiler.

Sofisler insan, bilgi ve toplum anlayışları tamamen insan-merkezcilik esasına dayandırılmıştı. İnsan-merkezcilik, başta varlık ve bilgi olmak üzere evrendeki tüm olguları insandan yola çıkarak açıklamaya çalışır. İnsanı her şeyin ölçüsü kılan bu anlayışta insan hakikati bulup çıkarmaz, onu bizzat kurar, üretir.

Sofistler doğa düzeni (physei) ile toplum ya da yasa düzenini (nomoi) birbirinden kesin biçimde ayıran ilk düşünürler olmuşlardır. Bu anlayışta insan, elbette doğanın bir parçasıdır ama diğer canlıların aksine, kendisine bambaşka bir dünya yaratabilmekte, kendi yasasını ve doğruluğunu üretebilmektedir. Doğada adalet, güzellik ya da iyilik gibi nitelemeler bulunmaz. Bunlar insanın kendisinin ürettiği ve ancak yasa düzeninde anlam kazanan kavramlardır.

Sofist tezleri en iyi özetleyen cümle "İnsan her şeyin ölçüsüdür" ifadesidir.

Sofistler insanı "politika yapan hayvan" olarak tanımlamaktaydılar. Bu tanımlama Platon ve Aristoteles tarafından da büyük ölçüde benimsendi ve "homo societus" ifadesinde nihai anlatımını buldu. Latince'deki "insan" (homo) ve "toplum" (societus) sözcüklerinden türetilmiş olan bu ifade insanın, özü itibariyle toplumsal bir varlık olduğunu vurgular. Başlıca Sofistlerden biri olan Gorgias "Hiç bir şey yoktur, olsa da bilinemez, bilinse de ifade edilemez" demiştir. Bu ifade, varlığın algısının kişiden kişiye değiştiği ve bu yüzden insanlar arasında varlığın niteliğine ilişkin özlü bir uzlaşının sağlanamayacağı düşüncesine dayanır.

1 Ocak 2014 Çarşamba

Parmenides, Anaksagoras ve Demokritos

FELSEFE Ders Notları
İlkçağ Felsefesi
Parmenides, Anaksagoras ve Demokritos

Parmenides'in felsefesi Elea ismi verilen bölgede etkinlik göstermesi nedeniyle Elea felsefesi olarakta adlandırılmaktadır. Elea felsefesi İtalya'daki Pitagoras okulunun fikir olarak devamıdır.

Parmenides'in Temel Felsefesi
  • Her şey bir'dir ve sadece bir vardır. Değişim yoktur. "Bir" bir küredir. Toprak, hava, su ve ateş gibi bir şey değildir.
  • Her şey ezeli ve ebedidir. Yoktan varlık, varlıktan yokluk meydana gelmez.

Parmenides öne sürdüğü değişim Yunanca'da kinesis sözcüğüyle ifade edilmektedir.

Kinesis Nedir?
  • Niteliksel değişme, bir şeyin özelliklerinin değişmesidir.
  • Niceliksel değişme, herhangi bir şeyin çoğalıp azalması
  • Mekandaki yer değiştirme yani hareket
  • Herhangi bir şeyin özünün değişmesi, dönüşüm
Parmenides'e göre, içinde yaşamakta olduğumuz evrenin, biri duyularımıza hitap eden öteki ise ancak akılla kavranabilecek olan iki görünümü vardır. Bunlardan ilki tamamen bir yanılgıdır ve duyular bize yokluk diye bir şeyin var olduğunu, evrende değişimin hüküm sürdüğünü söyler. Oysa akıl, yokluğu da değişimi de yadsımak gerektiğini bildirmektedir.

  • Görünüş (değişme) aldanıştır.
  • Görünüş zihnimizin yarattığı bir dünyadır.
  • Gerçek ise değişmez. 
  • Gerçeği akılla kavrarız.
  • Aklı olan insan gerçeğin değişmediğini, herhangi bir çokluk içermediğini, bir olduğunu kavrar.
Parmenides'in sorduğu en önemli soru : Nesne, obje Nedir?

Parmenides'e göre bir nesnenin en temel özelliği var olması olsada bu var olmanın hangi anlamda olduğunu söylememiştir. Yani fizik nesne midir, hayal midir, mitolojik, zihinsel yada inanma nesnesi midir? Bunu ortaya koymamıştır. Bunların ortak özelliği var olmaktadır. Var olmasını sağlayan şey de düşünmedir. Yani düşünmek ile var olmak  bu noktada özdeştir. Parmenides buradan hareketle felsefesini oluşturmuştur. Düşündüğüm her şey var olandır ve buda gerçektir. Ama ne tür bir gerçek olduğu ortaya konmamıştır. Parmenides aynı zamanda kavramsal düşünmeye giden yolu açmıştır. Var olmayan bir şey düşünülemez diyerek gerçekliği ve düşünceyi özdeşleştirdiğinde kavramlar dünyasının kapılarını da aralamış oldu.

Nesne Türleri
  • Fizik Nesneler
  • İdeal Nesneler
  • Zihinsel Nesneler
  • Hayali Nesneler
  • Dini Nesneler
Anaksagoras

Anaksagoras, evreni Empedokles'in yaptığı gibi dört unsura indirgemek yerine, spermatalar adını verdiği sonsuz sayıda unsur olduğunu ve tüm görünür evrenin bu unsurların birleşimlerinden ibaret olduğunu savunmaktaydı. Evrenin temel gerçekliğini birden çok maddi unsura dayandırdığı için o da Empedokles ve Demokritos gibi "çoğulcu maddeciler" arasında sayılır.

Anaksagoras, evrenin başlangıcındaki kaos durumunda her şeyin her şeyle karışmış durumda olduğunu, her şeyin her şeyde olduğunu savunmaktaydı. Şeyler, bu kaotik durumda henüz kendilerini diğer şeylerden ayrı kılacak herhangi bir niteliğe, biçime, sınıra sahip değillerdi.

Evreni meydana getiren unsurları, başlangıcındaki kaotik durumdan düzen, yani kosmos durumuna geçiren şey Nous'un ayrıştırıcı faaliyetidir. Nous, şeyleri birbirlerinden ayrıştırıp tabii sınırlarına kavuşturmak şeklinde işler ve bu yönüyle evrenin görünür düzenin nedeni olur.

Anaksagoras'a göre, Nous'un ayrıştırıcı gücüne rağmen evrendeki şeyler birbirinden asla mutlak anlamda ayrılamazlar. Bu yüzden evrende hiç bir şey yalın halde değildir. Her şeyde her şeyden bir miktar bulunmaktadır. Bu kuraldan bağışık olan tek varlık Nous'tur. Bazı şeyler Nous'tan da bir miktar pay taşısalar da, Nous'un kendisi yalın ve katıksız bir yapıdadır.

Ruhu bedenden, aklı maddeden kesin biçimde ayıran ve bir duyularımıza hitap eden, öteki yalnızca akılla kavranabilen iki alem öngören anlayışa "metafizik ikicilik" (metafizik düalizm) denir. Anaksagoras'ın Nous'u spermatalardan yani maddeden ayırması, bazı yorumcuların onu metafizik ikiciliğin öncüsü olarak değerlendirmelerine yol açmıştır.

Temel Görüşleri
  • Oluş ve yok olma olgularını reddetmiştir.
  • Evrende hareket ve dönüşümün varlığını kabul etmiştir.
  • Çoğulcu maddecidir.
  • Evren düzenini tek bir ilkeden yola çıkarak açıklamıştır.(Çoğulcu maddeci)
  • Spermata evreni olşturan sonsuz sayıdaki madde olarak görmüştür.
Anaksagoras Nous Kavramı
  • Naos diğer şeylerden farklı olarak arı ve yalındır.
  • Bazı şeyler Noustan bir miktar pay alır.
  • Nous şeyleri birbirinden ayırır ve yönlendirir.
  • Nous akıldır.Nous şeylerin kaostan çıkmasını sağlamıştır.
Anaksagoras Spermata Kavramı
  • Sonsuz sayıdadır.
  • Spermatalar birbirinden farklı özelliklere sahiptir.
  • Evreni meydana getirmişlerdir.
  • Kaosta birbirine karışmış haldedirler.
  • Spermata şeyler arasında ayrımı yapacak şekilde görülmemiştir.

Demokritos

Parmenides, mantıksal içerikli bazı akıl yürütmelerle doğa dünyasını baştan sona mantıksal bir içeriğe bürümüştü. Demokritos'un atomculuğu, doğa düzenini Elea mantığının etkilerinden korumaya yönelik etkili bir girişim olarak değerlendirilir.

Demokritos'a göre evrendeki her şey, kendi içlerinde hiçbir boşluk içermeyen, yine kendi içlerinde değişmez ve parçalanmaz olan, sonradan var olmamış ve yok olmayacak olan bazı temel unsurlardan oluşmaktaydı. Demokritos bu temel unsurlara "parçalanmaz", "bölünmez" anlamına gelen "atoma" adını vermiştir. Parmenides'in varlığa atfettiği tüm özellikleri atomlara atfetmiştir.

Demokritos'a göre atomlar ve boşluktan başka bir şey yoktur. Yani tüm evren düzeni, boşlukta birbirleriyle birleşen ve birbirlerinden ayrışan atomlardan ibarettir. Tüm oluş onların bir araya gelip dağılmalarıdır. Evrendeki her şey, onların oluşturdukları farklı birleşimlerden ibarettir.

Demokritos'a göre ruh bile atomların oluşturduğu bir birleşimden ibarettir. Ama ruhu oluşturan atomlar çok daha ince ve yuvarlak yapılı oldukları için diğer atomlara göre daha hareketlidirler ve bu da ruhun diğer maddelerden büsbütün ayrı olmasını sağlar.

Demokritos'un atomculuğunda hareket ya da oluş, artık maddenin kendiliğinden hareketi değildir, madde ya da atomlar arasındaki bir güçtür. Yani maddeler arası bir çekimdir, benzer atomlar arasındaki itilim ya da çekimdir.

Demokritos, Parmenides'in doğaya ilişkin teşhislerinin mantıksal bir nitelik taşıdığını, oysa fiziksel olanın mantıksal olandan farklı olduğunu keşfetmişti. Böylece felsefe tarihinde fiziksel olan-mantıksal olan ayrımını ilk kez belirgin biçimde ortaya koydu.

Demokritos, atomların, biri ikincil olan ve duyulara hitap eden, diğeri birincil olan ve ancak akılla kavranabilen iki yönleri olduğunu savunmaktaydı. Atomların birincil nitelikleri, evrendeki tüm değişime ve çokluğa rağmen değişmeden kalan şeyi oluştururken, ikincil nitelikler atomların duyularımıza hitap eden ve değişkenlik sergileyen tüm niteliklerinden sorumluydular.

Demokritos'un Atomlara Atfettiği Özellikler 
  • Ruh da atomlardan oluşmaktadır.
  • Evrendeki herşey atomların farklı birleşiminden oluşur.
  • Atomların birincil ve ikincil nitelikleri bulunmaktadır.
  • Atomların hareketini belirleyen güç aralarındaki benzerliktir.
Empedokles, Demokritos ve Anaksagoras'ın Benimsediği Ortak Yargılar
  • Evrende hareket vardır.
  • Evrendeki oluşu reddetmemişlerdir.
  • Üçüde çoğulcu maddecidir.
  • Üçüde akla önem vermişlerdir.
Demokritos ile Anasagoras'ın benimsediği ortak düşüncelerden biride : 
Her ikiside hareketi maddeden ayrı bir ilke olarak ele almıştır.

Demokritos'a göre iki tür haz vardır : 
  1. Bedensel Hazlar : Bunları ölçülü yaşamak gerekir. Bedeni ne ezmek nede rahat bırakmak gerekir.
  2. Zihinsel Hazlar : Kalıcı olan hazlardır. Varlığı temaşa etmek esasına dayanırlar.

Copyright 2013-2017 | İbrahim BAYRAKTAR /dev/null Web Günlüğü