29 Nisan 2015 Çarşamba

PHP'de IF...ELSE - ELSEIF Kontrol Yapıları

Hangi programlama dili olursa olsun programın akışını kontrol etmek, gerektiği gibi yönlendirebilmek için bazı kontroller yapmamız gereklidir.  Bir program içerisinde bazı kod satırlarının, belirli şartlar sağlanmadan çalışmasını engellemek için , yada bu durumun  tersi olarak belirli şartlar sağlandığında kod satırlarının çalışmasını sağlamak  için if kontrol deyimine ihtiyaç duyulur.

IF Kontrol Yapısı  PHP'de IF yapısı kodların belli bir koşula bağlı olarak çalıştırılmasını sağlar.

Kullanımı:
if (yapılması istenen koşul veya koşullar) {   
    koşulun gerçekleşmesi durumunda yapılacak işlemler
    .
    .
    koşulun gerçekleşmesi durumunda yapılacak işlemler
}

Eğer bir IF deyiminden sonra gelen ifade sonucu TRUE olan boolean bir değer verirse, IF deyiminden sonra gelen koşulun gerçekleşmesi durumunda yapılacak işlem veya işlemler PHP tarafından çalıştırılır, aksi takdirde (FALSE bir değer geri verirse), dikkate alınmaz.

Örnek 1:  
<?php
   $islem = 2 + 2;
   if ( $islem == 4 ) {
      echo "2 + 2, 4 eder!";
   }
?>

IF...ELSE Kontrol Yapısı belirli kodları belirli şartlara bağlı olarak çalıştırmak için kullanılır. Basit bir ifadeyle eğer böyleyse şöyle yap, şöyleyse böyle yap diyebilmek için kullanılır.

Kullanımı:
if (yapılması istenen koşul veya koşullar) {
     koşulun gerçekleşmesi durumunda yapılacak işlemler
} else {
     koşul ve koşullar gerçekleşmemiş ise yapılacak işlemler
}

Örnek 2:  Sayı pozitif ise sayının kendisini ve karesini, koşulumuz karşılanmıyor ise Sayı pozitif değil mesajını ekranda gösterelim.
<?php
$sayi=-3;
if($sayi>0){
   echo "Sayı=$sayi<br>";
   echo "Karesi=",$sayi*$sayi;
}
else
   echo "Sayı pozitif değil";
?>

Örnek 3: Eğer universite değişkeni "bozok" ise ekrana doğru yazdıralım, universite değişkeni "bozok" değilse  ekrana yanlış yazdıralım.
<?php $universite = "Bozok"; if ($universite="Bozok") // eğer universite değişkeni bozok ise... { echo "Doğru"; // ekrana Doğru yazdır. } else // universite değişkeni Bozok değilse... { echo "Yanlış"; // ekrana yanlış yazdır. } ?>

Örnek 4:  Tanımlı olan kullanıcı adının (minix) ve şifrenin (666666) olup olmadığını kontrol eden php kodunu yazalım.
<?php $kullanici_adi="minix"; $sifre="666666"; if ($kullanici_adi=="minix" and $sifre=="666666") echo "Giriş Başarılı"; else echo "Kullanıcı adı yada şifre yanlış!"; ?>

IF...ELSE kontrol yapımızda koşulun gerçekleşmesi durumunda yapılacak işlemler birden çok ise süslü parantez kullanılır. Koşulumuz gerçekleştikten sonra yapılacak işlem tek komut ise süslü parantez içerisine alınma zorunluluğu yoktur.

ELSEIF Kontrol Yapısı PHP'de IF yapısında yer alan ifade yanlış sonuç verdiğinde, alternatif ifadelerin kontrolü ile farklı işlem satırlarının çalışmasını sağlamak için IF deyimi ile birlikte ELSEIF deyimini kullanabilirsiniz. ELSE deyiminden farklı olarak, ELSEIF deyimi ile ilgili işlem satırının çalışması için ELSEIF ile ilgili ifadenin doğru sonuç vermesi gerekir. ELSEIF deyimi daima IF deyimi ile birlikte kullanılmalıdır.

Kısaca IF ile birlikte birden fazla koşulu kullanmamızı sağlar.

Kullanımı:
if (yapılması istenen koşul veya koşullar)
elseif (yapılması istenen koşul veya koşullar) // if ifadesi yanlış sonuç verirse çalışır.
else // if ve elseif ifadelerinin her ikisi de gerçekleşmemiş ise yapılacak işlemler.  

Bir IF yapısı içinde birden fazla ELSEIF deyimi kullanılabilir. IF ELSEIF yapısı içinde, IF deyimi de dahil olmak üzere, doğru sonuç veren ilk ifadenin yer aldığı satır çalıştırılır. Bir ELSEIF deyimi işlem satırı, kendisinden önce gelen IF ve/veya ELSEIF deyimlerine bağlı ifadelerin tamamı yanlış sonuç verdiğinde ve kendi ifadesi doğru sonuç vediğinde çalışır.

Örnek 5:  
<?php
   $sayi_tut = 35;
if ( $sayi_tut < 34 )
  echo "Sayım 34'den küçük!";
elseif ( $sayi_tut > 34 )
  echo "Sayım 34'den büyük!";
else
  echo "Sayım 34!";
?>  

SQL'de CHARINDEX Fonksiyonu Kullanımı

Transact-SQL dilinde kullanılan önemli karakter fonksiyonlarından biriside CHARINDEX'dir. Bu fonksiyon bir karakter dize içinde belirtilen bir ifadenin (karakterin) başlangıç konumunu döndürür. Örneğin e-mailleri tutan bir alanınız mevcut, burada "@" işareti öncesi ve sonrasını belirlemede veya ',' ile ayrılmış bir karakter dizesinde virgül öncesini ve sonrasını belirlemede kullanabilirsiniz. Kısaca bir karakter kümesinin içerisinde geçen bir karakterin, bu karakter kümesinde kaçıncı karakter olduğunu bulmak için ve bir string ifade içinde başka bir string ifade aramak için kullanırız.

Kullanımı : CHARINDEX ( ifade1, ifade2[ , başlangıç konumu] )  
İfade1: Aranacak karakterleri belirtir.  
İfade2: İfade1'deki karakterlerin aranacağı karakterleri belirtir. 
Başlangıç Konumu: Aramanın başlanacağı konumu belirtir.

Döndürdüğü Tür: Int 
 
İfadelerden birisi NULL ise CHARINDEX fonksiyonu NULL değerini döndürür. İfade1, İfade2 içinde bulunamazda 0 değeri döner.

CHARINDEX fonksiyonu 2 parametre almaktadır. 1.parametredeki değerin 2.parametre olarak verilmiş değerde olup olmadığını belirtir. Kullanımı oldukça basittir. 

Örnek Sorgu 1: 
DECLARE @ornek1 varchar(255)
SET @ornek1= 'Cogito ergo Sum: Düşünüyorum, o halde varım. René Descartes'
SELECT CHARINDEX('ergo', @ornek1)
SELECT CHARINDEX(',', @ornek1) 

Örnek Sorgu 2: 
SELECT Adi, CHARINDEX('A',Adi)
AS "A Harfinin Konumu",
CHARINDEX ('a',Adi) AS "a Harfinin Konumu"
FROM dbo.Personeller

Örnek Sorgumuzda a ve A değerleri aynıdır. Aranan değerin ilk bulunduğu konumunun yeri döner. Diğer sonraki konumlar dikkate alınmaz. Yani tek karakter için büyük küçük harf ayrımı yoktur.

Örnek Sorgu 3: 
SELECT CHARINDEX ('E','Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşındakinin anlayabileceği kadardır. Mevlana')
SELECT CHARINDEX ('L','Zeki adamlar söyleyecek bir şeyleri olduğu için konuşurlar. Aptallar, konuşmaları gerektiği için. Platon')
SELECT CHARINDEX ('KİMSE','Bir kimsenin düşüncesini açıklayamaması köleliktir. Euripides')
SELECT CHARINDEX ('DİY','Dünyanın ahlaksız diye adlandırdığı kitaplar dünyaya kendi utancını gösterenlerdir. Oscar Wilde') 

26 Nisan 2015 Pazar

PHP'de Operatörler

Operatörler değerler ve değişkenler üzerinde işlem yaparak düzenlememiz, sağlayan özel karakterlerdir. Tüm programlama dillerinde olduğu gibi PHP'de de standart atama operatörleri bulunmaktadır. Operatörler; aritmetik, işaret, karşılaştırma ve mantıksal olarak dört gruba ayrılır.

Aritmetik Operatörler : Temel matematiksel hesaplamaları yapmak için kullanılan operatörlerdir.

% operatörü bir sayının başka bir sayıya bölümünden kalanı vermektedir.
++ operatörü bir değişkenin değerini 1 arttırmakta kullanılır,
-- ise aynı şekilde 1 azaltmakta kullanılır.

Not: $x++ ifadesi ile ++$x ifadesi uygulamada farklı sonuçlar vermektedir. $x++ ifadesi önce $x değişkenini kullan sonra 1 arttır, ++$x ifadesi ise önce 1 arttır sonra $x değişkenini kullan anlamına gelmektedir.

Örnek 1:
<?php
$a = 5;
$b = 3;
$c = 2;
$s = $a + $b - $c;
echo $s;
?>
Örnekte çıktı olarak ekranda 6 yazacaktır.

Not: Kod üzerinde işlem önceliği aynen matematikte olduğu gibi; önce çarpma ve bölme, sonra toplama ve çıkarma işlemi şeklindedir.

Örnek 2:
<?php 
$x=10;           // x değişkeni oluşturduk ve değer olarak 10 verdik.
$y=5;            // y değişkeni oluşturduk ve değer olarak 5  verdik.
$carpma=$x*$y;   // carpma değişkenimizi oluşturduk ve değişkenlerimizi çarptık.//
$toplam=$x+$y;   // toplam değişkenimizi oluşturduk ve değişkenlerimizi topladık.//
$cikarma=$x-$y;  // cikarma değişkenimizi oluşturduk çıkarma işlemini gerçekleştirdik.//
$bolme=$x/$y;    // bolme değişkenimizi oluşturduk bölme işlemini gerçekleştirdik.//
$kalan=$x%$y;    // kalan değişkenimizi oluşturduk ve mod operatörü ile kalanı bulduk.//
echo"Çarpım : $carpma <br>"; 
echo"Toplam : $toplam <br>"; 
echo"Çıkarma : $cikarma <br>"; 
echo"Bölme : $bolme<br>"; 
echo"Kalan : $kalan<br>";
?>
Örnek 2 çıktısı:
Çapım : 50
Toplam : 15
Çıkarma : 5
Bölme : 2
Kalan : 0


25 Nisan 2015 Cumartesi

PHP'de Değişken Öldürme (unset)

PHP'de büyük değerleri taşıyan her bir değişken sunucudaki RAM'de belirli bir yer tutacağından değişkenleri öldürmemiz gerekir. Kısaca Değişken Öldürme = $degişken değerini silmektir. 

Örnek 1:Bir değişkeni unset edelim.
<?php
$soyad="BAYRAKTAR";
echo $soyad; 
//şimdi değişkenimizi öldürelim
unset($soyad);
?>
Örneğimizde $soyad değişkenimizi tanımladık ve değişkenimize "BAYRAKTAR" değerini atadık. unset komutunu kullanarak değişkenimizi öldürdük. Yani değişkenimizin RAM'de kapladığı alanı silmiş olduk.Burada unutmamız gereken kısım oluşturduğumuz her değişkeni öldürmemiz gerektiği değil yüklü verilerin tutulduğu değişkenlerin program akışı içerisinde kullanım alanı bittiğinde öldürülmesi gerektiğidir.

Örnek 2: Birden fazla değişkeni unset edelim.
<?php
$soyad="BAYRAKTAR";
$ad="İBRAHİM";
$website="www.ibrahimbayraktar.net";
unset($soyad,$ad,$website);
echo $website;
?>
Örneğimizde birden fazla tanımlamış olduğumuz değişkenlerimizi unset komutu içerisine virgülle ekleyerek değişken öldürme işlemimizi gerçekleştirdik.

PHP'de Sabitler (Constants)

PHP'de sabitler, basit bir değerin adı olup PHP kodlarının çalışması esnasında değiştirilemez. sabitler öntanımlı olarak büyük-küçük harf duyarlıdır. Geleneksel olarak, sabit isimleri daima büyük harfle yazılır. Sabit adı bir harf veya alt çizgi karakteri ile başlamalı ve harf, rakam ve alt çizgi karakterlerinden oluşan ifadelerle devam etmelidir. Sabitlerin kullanım amacı programda herhangi bir değerin değişmesini engellemektir. Sabitler sadece bir kez tanımlanıp bir daha değiştirilemediği için güvenlidir.

Bir Sabit Tanımlayalım:
Bir sabit tanımlamak için define() fonksiyonunu veya const anahtar kelimesini kullanabilirsiniz. Bir sabiti tanımladıktan sonra değiştiremez veya tanımsız hale getiremezsiniz. Sabitlerin değişkenlerden en büyük farkı; bir kez tanımlandıktan sonra değiştirilememeleri ve tüm PHP kodları içinde otomatik bir şekilde global olarak değerlendirilmelidir.

Örnek 1:
<?php
define('bayraktar', 'ibrahimbayraktar.net');
// bayraktar adında bir sabit oluşturduk ve değerini ibrahimbayraktar.net yaptık  
?>

Bir sabite verilen isim PHP'de varolan diğer tüm isimlerle aynı kurallara tabidir. Geçerli bir sabit ismi bir harfle ya da alt çizgi imi ile başlar, herhangi bir sayıda harf, rakam ya da alt çizgi ile devam eder. Sabitler içine boolean, integer, float ve string değerler atanabilir. Sabiti tanımladıktan sonra, sabitin ismini kullanarak sabit değerine erişebilirsiniz. Adını bildiğiniz bir sabitin değerini dinamik olarak almak için constant() fonksiyonunu ve tanımlanmış tüm sabitlerin bir listesini almak için ise get_defined_constants() fonksiyonunu kullanabilirsiniz.

Örnek 2:
<?php      
define("pi",3.14);
echo pi;     
?>

const anahtar kelimesi ile bir sabit tanımlayalım:
<?php 
const UNIVERSITE= "BOZOK"; 
?>
const anahtar kelimesi ile tanımlanan sabitlerin isimlerinin tırnak içinde yazılması zorunlu değildir. define() fonksiyonu ile tanımlanan sabitlerle bir istisna dışında aynı kurallara tabidir ve aynı özellikleri taşır. Bir sabit define() ile programın herhangi bir yerinde tanımlanabilirken const ile tanımlanan sabitler; fonksiyonlar, akış denetimleri, döngüler gibi iç bloklarda değil programın en üst seviyesinde tanımlanmalıdır. Bunun nedeni const ile tanımlanan sabitlerin derleme zamanı ele alınmasıdır.

defined() işlevi ile bir sabitin tanımlanıp tanımlanmadığına bakalım: 
<?php 
define('bayraktar', 'ibrahimbayraktar.net');
echo defined('bayraktar'); 
?>
Örnekte çıktı olarak ekranda 1 yazacaktır, "1" sonucun olumlu olduğunu göstermektedir. Sonuc olumsuz ise ekranda bir şey yazmayacaktır.

15 Nisan 2015 Çarşamba

Orta Çağ'da Bilim ve Teknoloji

FELSEFE Ders Notları 2
Bilim ve Teknoloji Tarihi
Orta Çağ'da Bilim ve Teknoloji


Antik Çağ ve Modern Çağ arasında yer alan M.S. 395 ile M.S. 1450 arasındaki döneme, Rönesans düşünürleri tarafından Orta çağ adı verilmiştir.  

Bu çağ, nitelik ve yapı bakımından farklı özellikler taşıyan iki zaman dilimini içermektedir. 
  • M.S. İkinci yüzyıldan sekizinci yüzyıla kadar, Patristik Dönem ya da Karanlık Çağ, 
  • Sekizinci yüzyıldan onbeşinci yüzyıla kadar, Skolastik Dönem’dir. 
Her iki zaman diliminde de hıristiyanlığın savunularak, üstün kılınması öne çıkmıştır. Fakat özellikle, Patristik Dönem’de bilime karşı olan tutum daha dikkat çekicidir. Ortaçağ felsefesi, Hıristiyan düşünürlerin, antik dönem felsefesi karşısında yer alarak, onu yok etmek şeklindeydi. 

Hristiyanlar tarafından Ortaçağ'da yapılan matematik çalışmalarında iki matematikçinin adı geçmektedir: Leonardo Fibonacci ve Jordanus Nemorarius.

Leonardo Fibonacci: İslam dünyasındaki matematik çalışmalarını ve Hint-Arap sayı sisteminin Avrupa ülkelerinde tanınmasını sağlayan matematikçidir. Günümüz matematikçileri Fibonacci'yi kaleme aldığı Liber Abaci isim eserinde geçen problemler tanırlar.

Jordanus Nemorarius: Avrupalı matematikçidir. Altı farklı önemli konuda Latince kaleme alınmış eserleri vardır. Bu eserlerin başlıkları Mekanik Scientia de Ponderibus-Ağırlıklar Bilimi, Algorizmi Makaleleri, Aritmetik, Cebir, Geometri, Stereografik izdüşümüdür.

İbni Sina: Aristoteles ve onun düşüncelerinin Müslüman yorumcusu İbni Sina'nın düşünceleri, Hristiyan dünyasında Ortaçağ'da yapılan fizik çalışmalarının gelişmesini ve ele alınan konu başlıklarını etkilemiştir.

İbni Sina'ya göre "kasri meyil" (hareket etme isteği) cismin özelliğine göre farklılık gösterir.

Newton'un eylemsizlik ilkesinin temelini İbni Sina atmıştır.

Optik konusunda çalışmış ve bilimsel bir kimliğe kavuşmasını sağlamış bilim adamı Robert Grosseteste, ışık konusuna tamamen mistik ve metafizik bir yaklaşım ileriye sürmüştür. Şeyh el Maktül'ün mistik-metafizik yaklaşımından etkilenerek düşüncelerini mantık ve optik temeline oturtmuştur.

Optik alanında çalışmalar yapan bir diğer önemli bilim adamı da Witelo'dur. Witelo'ya göre, görme, gözden çıkan ışık ışınları yla gerçekleşmez. Göz ve ışık ışınlarına dayalı teoriyi savunmayan tek bilim adamı Witelo'dur.
Roger Bacon : Doğa araştırmalarındai doğru bilgiye ancak deney yaparak ulaşılabileceğini savunarak, bilimsel bilginin elde edilmesinde deneysel yöntemi ifade eden ilk bilim adamı olmuştur.

Hareketle ilgili en önemli çalışmaları yapanlar: Oxford Üniversitesindeki Merton Koleji'nde çalışan dört matematikçidir. Thomas Bradwardine, Richard Swineshead, John Dumbleton, William Heytesbury. Bu grup, değişme ile hareket arasındaki ilişkiyi irdelemiştirler. Hareket de bir nitelik olarak kabul edilmiştir. Hareketin de bir şiddeti vardır. Bu şiddetin hız olduğuna karar vererek, hızın nasıl değişeceğini irdeleyerek, hareketin ivmeli hareket olmasına karar vermişlerdir. Yani ivme kavramını keşfetmişlerdir.

Personalizm: Ortaçağ düşünce sisteminde Personalizm düşünce sisteminde Tanrı insanın sahibidir. İnsan insanı sevmelidir. Çünkü Tanrı insanı sevmektedir. Yani Tanrıya karşı sorumlulukları olan insanın diğer insanlara karşıda sorumlulukları vardır. Tanrı'nın yarattığı evrenin her öğesi birbiriyle ilişkilidir, yani evren muhteşem bir organizmadır. Her öğenin bir amacı vardır.,  insanda bu evrende bulunduğu için, bir amaç uğruna Tanrı tarafından yaratılmıştır.

Orta Çağ İslam Dünya'sında bilimsel gelişmelerin yaşandığı üç önemli kurum:
  • Beytül Hikme (Bilgelik Evi)
  • Gözlemevleri
  • Rasathaneler
Beytül Hikme'nin önemli görevi: Dönemin ünlü astronom, matematikçi ve hekimlerini biraraya getirmek ve bilimin çeşitli alanlarındaki belli başlı yapıtları çeşitli dillerden ve özellikle Yunanca'dan Arapça'ya çevirmekti. Bu kurumun müdürlüğünü dönemin önemli bilim adamları yapmıştı. Fadl İbn Nevbant ve El Harezmi vd.

Ünlü İtalyan Şairi Dante'yi etkileyen ve dört kitaptan oluşan felsefe, siyaset ve ahlakla ilgili Convivio isimli eserinin ikinci kitabını astronomiye ayırmasına sebeb olan bilim adamı Fergani'dir.

İlk gözlemevleri, Orta Çağ İslam Dünyasında kurulmuştur.

İslam Dünyasındaki ilk hastane, Emeviler döneminde Şam'da kurulmuştur. Bu hastanede Hint tıbbının etkili olduğu söylenmektedir. İkinci Hastane Kahire'de, Üçüncü hastane ise Abbasi Halifesi Mansur zamanında Bağdat'ta kuruldu.
Abdulhamit İbn Türk: Dokuzuncu yüzyılda yaşamış, sayılar teorisi ve cebir alanında çalışmıştır. Harezmi'nin çağdaşıdır.

Sabit İbn Kurra: Çinlilerden sonra sihirli kareleri inceleyen ilk matematikçidir. Bir açının üçe bölünmesi ve Pisagor teoreminin genel ispatı gibi çalışmalar yapmıştır. Harran'da doğmuştur.

Ömer Hayyam: Astronomi, fizik, matematik, cebir ve tıp alanında çalışmalar yapmıştır. Hayyam Pascal üçgeni olarak isimlendirilen yöntemi Pascal'dan yüzlerce yıl önce bulmuştur. Bu nedenle bilim tarihçileri Pascal Üçgeni yerine Hayyam Üçgeni ismini kullanmaktadırlar. 

Battani: Gökküre bölümleri üzerine çalışmalar yapmıştır. Hint matematikçi ve astronomu olan Aryabhata'dan bağımsız olaraki sinüs ve tanjantın hesaplamalarda kullanımlarını ele alarak, modern trigonometrinin temelini atmıştır. Harran'da doğmuştur. Bugüne ulaşan tek kitabı: Zic-i Sabi

Orta Çağ İslam Dünyasında;
Mekaniğin öncü bilim adamı İbn Sina
Optiğin öncü bilim adamı İbn el Heysem'dir.

Cabir bin Hayyan: Teorik ve deneysel çalışmalarıyla kimyanın gelişmesinde önemli rolü olmuştur.
Zehravi: İslam dünyasının en ünlü cerrahıdır. Kaleme aldığı el Tasrif  eserinde dönemin cerrahi bilgilerini ve yeni yöntemleri tanıtmıştır.

İbn Nefis: Şam'da ve Kahire'de hekimlik yapmıştır. İbni Sina'nın Kanunu'nun Anatomi bölümü için Açıklama isimli eserinde Galen'in kan dolaşımı ile ilgili görüşlerine itiraz ederek düzeltmiştir.

El Hazini Kitab: Mizan el Hikme (Hikmet Terazisi) kitabında su terazisini geliştirmiştir. El Mizan el Cami (Toplayan Terazi) adını verdiği terazi, iki metre uzunlukta, iki santimetre kalınlıkta  bir tahta parçasından oluşuyordu. Bu terazi son derece hassas olup, 4,5 kilogramda 0,75 gramlık farkı bile gösterebilecek kadar duyarlıydı. Sultan Sencer'in himayesinde yaşamıştır.

İlhanlı hükümdarı Hulagu tarafından kurdurulan Meraga gözlemevinin kurucusu: Nasıruddin Tusi'dir. Önemli Eseri : el-Zic el İlhani

Roma Döneminde Bilim ve Teknoloji

FELSEFE Ders Notları 2
Bilim ve Teknoloji Tarihi
Roma Döneminde Bilim ve Teknoloji


Epikürcülük ve Stoacılık

Epikuros: M.Ö 340 ile M.Ö 270 arasında yaşamıştır. Helenistik dönem düşünürlerindendir. Sisam adasında doğmuştur. Aristoteles'in ölümünden sonra kurulan Stoacılık ve Epikürcülük şeklindeki iki okuldan birinin kurucusudur. Ahlak felsefesin ve bilgiye olan yaklaşımında kuşkuculuk olarak özetlenebilen düşüncesi M.S. dördüncü yüzyıla kadar etkisini sürdürmüştür. Atomsal Evren düşünürlerinden ders almıştır. 

Epikuros'un Ahlak felsefesinin ana düşüncesi, mutluluk, amacı, insanın mutluluğa giden yolunu araştırmaktır. İnsan, Tanrı ve ölüm korkusundan kurtulmalıdır. Bunun için kuruntular ve önyargılardan arınmak gereklidir. Epikuros, ruh konusunuda maddesel olarak açıklamıştır. İnsan ruhu maddesel niteliğe sahiptir, başka şekilde varolamaz. Ruhun dört öğeden oluştuğunu  ifade etmiştir: Ateş, nefes, hava ve tanımlanamayan dördüncü bir öğe. Bunlardan ilk üçü bedensel parçayı oluşturur, dördüncü ise ruhsal parçayı oluşturur. İnsan öldüğünde bu öğeler birlikteliklerini yitirirler. Böylece ölümsüzlük yada yeniden dirilme diye birşey yoktur.  Epikuros'un bu konudaki sözü etkileyicidir: "Ölümden korkmak anlamsızdır. Çünkü yaşadığımız sürece ölüm yoktur. Ölüm geldiğinde ise biz yokuz."

Stoacılar, hiç kimsenin kendisine ilişkin olayların tümünü denetleyemeyeceğine, en mutlu kişilerin başlarına iyi ve kötü ne gelirse gelsin, bundan etkilenmeyen kişiler olduğuna inanırlardı. İlk Stoacılar, Stoa'da toplanarak felsefe, inanç ve yaşama ilişkin düşüncelerini tartışırlardı. Bu akımın kurucusu M.Ö. 310 yıllarında yaşamış olan Kıbrıslı Zenon'du.

Zenon, bir insanın zenginlik, mutluluk ve sağlığa, erdemle ulaşabileceğine inanıyordu.

Pilinius İtalya'nın Como şehrinde M.S 23 yılında doğmuştur. Roma'da eğitim görmüştür. Güzel sanatlar tarihini ele alan eserleriyle sanat tarihçileri tarafından tanınmaktadır. Bilim dünyası ise onu Naturalis Historia (Doğa Araştırmaları) adlı eseriyle tanımaktadır.

Bu eserde: Evren, İnsan Anatomisi ve Fizyolojisi, Zooloji ve Botanik konuları işlenmiştir.

Menelaus M.S 70 ve M.S 140 yılları arasında, İskenderiye'de yaşamış, matematik, astronomi ve fizik çalışmaları yapmış Yunanlı bir bilim adamıdır. Yay uzunluklarının ölçülmesi ve küre yüzeyine çizilen üçgenlerle ilgili altı ciltten oluşan eseri vardır. Küresel üçgenlerin iç açılarının toplamının, düzlemsel üçgenlerden farklı olarak, 180° den büyük, küçük veya eşit olabileceğini belirterek, bunu kanıtlayan ilk bilim adamıdır.

Diophantos, M.S. 214 ile M.S. 298 yılları arasında İskenderiye'de yaşamış ünlü matematikçidir. M.S üçüncü yüzyılda Roma toplumu bilimsel gerileme dönemini yaşarken ayrıcalıklı bir bilim adamı olmuştur. Yazdığı Aritmetik kitabının içerisinde bir bölümü cebire ayırarak ilk kez cebirsel ifadeleri yazarken sembolleri kullanmıştır.

Batlamyus, M.S. 85 ile M.S. 165 yılları arasında, İskenderiye'de yaşamış olan Batlamyus (Yunanca adıyla Klaudyos Ptolemaios), astronomi, matematik, coğrafya, optik dallarında çalışmalar yapmıştır. Fakat en çok anstronomi alanındaki çalışmalarıyla tanınmıştır.

Batlamyus, Almagest isimli eserinde, dünyayı çevreleyen gökyüzü ile ilgili olguları tanıtmak için gereken geometrik bilgileri vermektedir. Aristoteles fiziğini baz alan bu kitapta, evren küre şeklinde olup, yerküre bu evrenin merkezinde hareketsiz durmaktadır.

Batlamyus coğrafya ile ilgili çalışmalarını Coğrafya isimli eserinde toplamıştır. Bu kitabın içeriği matematiksel coğrafya olarak isimlendirilebilir. Kristof Kolomb'un içinde bulunduğu bir çok kaşifin bu kitaptan yararlandığı söylenir. Bu kitapta, iklim, doğal bitki örtüsü  gibi fiziki coğrafya ile ilgili bilgiler yoktur.

Kristof Kolomb'a Batı'dan Doğu'ya giderek tekrar Batı'ya ulaşma cesaretini Coğrafya kitabı vermiştir. Ve böylece Amerika'nın keşfedilmesi mümkün olmuştur.

İyi bir Optik araştırmacısıda olan Batlamyus, Heron'un gözden çıkan ışınların cisimleri aydınaltarak görülebilir hale getirmesi düşüncesini benimsemiştir.

Strabon, M.Ö 64 ile M.S 24 yılları arasında Amasya'da yaşamış ve coğrafya konusunda çalışmıştır. Anadolu ve çevresinde yaptığı gezile sırasında edindiği bilgileri onyedi bölümden oluşan Coğrafya isimli kitabında toplamıştır.

Lucretius, M.Ö. 95 ile M.Ö. 55 yılları arasında yaşamış ve Sisam adasında doğmuş, Atomsal Evren Kuramının yanısıra Stoacılık ile Epikürcülük düşünce akımlarını benimsemiş Roma dönemi düşünürüdür. En önemli eseri De Rerum Natura'da (Varlıkların Doğası Üzerine), varlıkların nasıl oluştuğunu araştırarak, varlığı madde ve boşluk olmak üzere iki parçaya ayırarak, bunlardan maddenin atomlardan meydana geldiğini ifade etmiştir. Duyum, yani hissetme, duyumu oluşturan nesnelerden çıkan atomların duyu organlarına ulaşmasıyla gerçekleşir.

Milada yakın yıllarda yaşamış olan Celcus, tıp alanında çalışmıştır. Aynı zamanda döneminin ünlü bir hatibidir. Sekiz ciltten oluşan De Re Medicana (Tıbbi Konular Hakkında) isimli bir tıp kitabı yazmıştır.

Galenos, M.S.120 ile M.S. 200 yılları arasında İskenderiye'de yaşamış ve onaltıncı yüzyıla kadar Avrupa'da etkisini sürdürmüş önemli bir tıp adamıdır. Anatomi ve fizyoloji alanında çalışmalar yapmış, kendinden önceki çalışmalardan yararlanarak iyi bir sentez oluşturmuştur.
On üçüncü yüzyılda yaşamış olan Müslüman hekimlerden İbn-i Nefis, ölü insan vucudu üzerinde çalışarak, kalbin içerisinde iki karıncı arasında delikler olmadığını kanıtlamış ve böylece Galenos'un kan dolaşımı düşüncesini çürütmüştür.

Dioscorides Anadolu'daki Anavarza (Kozan)'da yaşamıştır. Materia Medica'da (Tıbbi Bitkiler) hakkında kısa bilgiler vererek bunların nerelerde bulundukları ve hangi hastalıklara iyi geldikleri konusunda bilgiler vermiştir. Dioscorides'in verdiği bitki adlarının çoğu bügün kullanılmaktadır. 

Vitrivius, M.Ö. 80 ile M.Ö. 15 yıllarında yaşamıştır. Roma döneminin en önemli mühendis ve mimarıdır. En önemli eseri De Architecture Libri Decem (Mimarlık Üzerine On Kitap) Orta Çağ sonu ve Rönesans dönemi mimarları, hatta on sekizinci yüzyıl  İngiliz mimarisini  de derinden etkilemiştir.

De Architecture Libri Decem (Mimarlık Üzerine On Kitap) eserinde tanımladığı Vitrivius Adam figürü olup, Leonardo Da Vinci tarafından 1487'de çizilmiştir.

Varro, Ansiklopedi yazarlarının ilklerinden olan Varro M.Ö 116 ile M.Ö 27 yıllları arasında yaşamıştır. Hastalıkların gözle görülemeyecek kadar küçük varlıklar tarafından bulaştıklarını ifade etmiştir. Havada, suda yüzen bu hayvancıklar insanların ağız ve burnundan vucuda girmek suretiyle tehlikeli hastalıklara yakalanmaya neden oluyorlardı.

Varro ayrıca Julius Caesar'ın kütüphanesindeki kitapların düzenlenmesinde çalışmıştır.

Roma Uygarlığı etkileyici teknolojilerin geliştirildiği bir dönem olmasına karşın yenilikçi ve ilerlemeci kabul edilmez.

Roma mimarisi uslup bakımından klasik Yunan mimarisiyle iç içedir. 

Thermae: Sağlık koşulları açısından büyük gelişmeler kaydeden Romada hamamlara verilen isim.
Cloaca Maxima : Roma evlerinde tuvalet, boru ile boşaltım tesisatı içeren karmaşık kanalizasyon sisteminin adıdır.

Roma Döneminde Kullanılan Teknikler: Beton Kullanımı, Cam Üfleme, Mozaik

Romalıların en başarılı oldukları bilim alanı : TIP

Antik Yunan ve Helenistik Çağda Bilim ve Teknoloji

FELSEFE Ders Notları 2
Bilim ve Teknoloji Tarihi
Antik Yunan ve Helenistik Çağda Bilim ve Teknoloji


Thales ve Öğrencileri
Milet'te varlıklı bir tüccar olan Thales, M.Ö.624 ile M.Ö.548 yılları arasında yaşamıştır. Lidyalılarla Persler arasındaki savaş sırasında, 28 Mayıs 585'te Güneş Tutulmasını önceden bildirerek, bu tarihte tutulmanın gerçekleşmesiyle her iki tarafıda hayrete düşürmüş böylece de savaşın sona ermesini sağlamıştır.

Thales bu bilgiyi M.Ö.603'te güneş tutulmasını Mısır'da izleyerek, Mısırlılardan öğrenmiştir. Yaptığı hesaplarla, takip eden güneş tutulmasının 18 yıl 11 gün sonra olacağını bulmuştur.

Thales matematik, astronomi ve doğa felsefesiyle uğraşmıştır. İlk Yunan matematikçisi olan Thales kendi gölgesiyle kendi boyunun eşit olduğu anda, piramidin gölgesini ölçerek piramidin yüksekliğini bulmuştur.

Geometriye ispat düşüncesini ilk kez Thales uygulamıştır.
İlk yunan Matematikçisi Thales'dir.

Thales'in Teoremleri:
  • Bir dairenin çevresindeki bir noktayı, çapın uçlarına birleştiren doğru parçaları arasındaki açı diktir.
  • Yarıçap bir daireyi iki eşit parçaya böler.
  • İki doğru birbiriyle kesiştiğinde karşıt açılar birbirine eşittir.
  • İki açısı ve bir kenarı eşit olan üçgenler birbirine eşittir.
  • İkizkenar bir üçgenin tabanına komşu olan açılar birbirine eşittir.
Thales'in Bilime Katkıları:
  • Evrende olan bitenleri mitolojik güçlere dayandırarak açıklamaya son vermiştir.
  • Evrendeki nesneleri tek maddeye indirgemiştir. Olup bitenleri evrensel bir ilkeye dayandırarak açıklamak yolunu açmıştır.
  • Geometriye ispat kavramını sokarak matematik düşünceyi ampirik işlemlerle sınılamaktan kurtarmıştır.
Anaximander: M.Ö. 610 ile M.Ö. 547 arasında yaşamıştır. Anaximander'e göre, evrenin temel yapı taşı, "sınırsız" ya da  "sonsuz" adını verdiği soyut yani maddesel olmayan bir kavramdır. Maddesel olmayan bu kavramın evrensel, bitmeyen, değişmeyen ve görünmeyen olmak gibi özellikleri vardır. Evrendeki bütün nesneler, tanımladığı bu kavramdan değişik özellikler taşıyarak oluşmuşlardır. Sıcak(ateş), soğuk(hava), ıslak(su), kuru(toprak). Dört nesne üzerine dayandırılarak geliştirilen bu evren düşüncesi yaklaşık ikibin yıl boyunca, kabul görmüştür. Anaximander gök cisimlerinin kökenini açıklayan bir teori ortaya atmıştır. Buna göre güneş ay ve yıldızlar ateş halkasının halkalara ayrışması sonucu meydana gelmiştir. Güneşi oluşturan halka, yer halkasının yirmiyedi, ay halkası ise yer halkasının ondokuz katı büyüklüktedir. Bu sayısal büyüklüklerin bilimsel bir anlamı olmaması karşın, ay güneş ve yerin karşılaştırılarak, ölçülebilir fiziksel nesneler olarak düşünülmesi ilginçtir.

Anaximanes: Thales'in öğrencisi olan Anaximanes, M.Ö 584 ile 524 yılları arasında yaşamıştır. Anaximander tarafından tanımlanan sınırsız kavramını gözlenebilir nitelikte olmadığı yani somut olamdığından dolayı reddederek, bunun yerine hava veya buharı evrenin temel yapı taşı olarak önermiştir. Bu düşünceye göre hava seyreltilirse ısınır, ateşe dönüşür, sıkıştırılan hava ise soğur.

Hekataeos: Milet'in Persler tarafından işgal edildiği dönemde yaşamıştır. Yaşamının bir dönemini Mısır'da geçirmiştir. İlk Yunanca coğrafya kitabı olan "Dünya Turu"nun yazarıdır.

Hekataeos çoğrafyanın kurucusu kabul edilir.

Pytagoras: Evrenin temel maddesinden çok varlığın ve değişmenin gerçek niteliği sorununa önem vermiştir. Düşüncelerini matematik üzerinde yoğunlaştırmıştır. Paytagorasçılara göre, sayı evrenin temel yapı taşıdır. Bütün doğal sayılar, 1 sayısından türemiştir. 1 sayısı, evrenin yapısını açıklayan bir kavramdır. 1 sayısı "noktayı", 2 sayısı "doğru" parçasını, 3 sayısı "üçgeni", 4 sayısı "piramit"i simgelmekteydi. Bunun yanı sıra sayılar arası orantı kavramı ilede ilgilenmiştir. Pytagorasçılar, Gergin tellerin boyunu değiştirmek suretiyle, değişik sesle elde edilebildiğinide bulmuşlardır.

Pytogaras'a göre evreni matematik yasaları idare eder.

Herakleitos: M.Ö 540 ile M.Ö 480 yılları arasında yaşamış olan Herakleitos, gerçeğin özünün sayılar değil, değişme süreci olduğunu ifade etmiştir. Her şeysürekli değişim içerisindedir. Duyularımızla algıladığımız her şey algılama anında vardır. Bir ırmakta aynı suyla iki kez yüzümüzü yıkayamayız.

Herakleitos'un Diyalektik Düşüncesi: Her şey bir akış içinde, değişim içindedir. Kalıcı bir şey yoktur.

Diyalektik Felsefe'nin kurucusu Herakleitos'dur.
Parmenides: M.Ö. 520 ile M.Ö 460 yılları arasında yaşamıştır. Hareket ve değişmenin duyguların aldanmasından başka bir şey olmadığını ileri sürmüştür. Asıl gerçeğin "olma" adını verdiği, değişmeyen, bitmeyen ve hareketsizlik özelliklerini taşıyan soyut bir kavram olduğunu ifade etmiştir. İnsan aklının olma kavramının karşıtı olan "olmama"yı kavrayamadığını savunmuştur.

Philolaos: M.Ö 470 ile M.Ö 385 arasında yaşamıştır. Philolaos'a göre diğer gezegenler gibi yerküre de bir yörünge etrafında dönmektedir. Bu evren modelinde, merkezde, yerküre değil, hareket etmeyen "merkezi bir ateş"in olduğu ve Yer, Ay, Güneş, o zamanlar bilinen beş gezegenin onun çevresinde yörüngelerde döndükleri düşünülüyordu.

Empedocles: İlk su saati deneyi. Su saati altında ve üstünde delik bulunan kapalı bir kaptır. Su saatinin alttaki deliği kapatılarak üstteki deliğinden doldurulan su, alttaki delik açıldığında kaptan boşalırken, boşalan suyun miktarından yararlanılarak zaman tayini yapılabiliyordu.

Leucippus ve Öğrencisi Trakyalı Democritos : Atomsal Evren Kuramı - Evrendeki herşey, fiziksel olarak bölünemeyen atomlardan oluşmuştur. Atom yunanca bölünemeyen anlamına gelmektedir.

Heredotos: Bodrum Halikarnas'ta doğan M.Ö 484 ile M.Ö 425 yıllarında yaşayan Heredotos hayatı boyunca yaptığı seyahatlarda gördüklerini ve duyduklarını Tarih isimli kitabında kaleme almıştır. Tarihçilerin Babası  olarak bilinir.
Hipocrates: En ünlü eseri Kutsal Hastalık'tır. Bugün sara veya epilepsi olarak bildiğimiz dengesizlik durumu, bu kitaba adını veren hastalıktır.

Socrates: Thales'le başlayarak M.Ö dörtyüzlü yıllara kadar süren materyalis görüşün ağır bastığı evrenin yapısını anlamaya yönelik çalışmalar dönemi, bu yüzyıl sonlarında doğa felsefesine tepki ile sona ermiştir. Bunu izleyen dönemde ana düşünce evren-insan olmuştur. M.Ö. 470 ile M.Ö 399 yıllarında yaşamıştır. Platon'a göre "en iyi, en akıllı ve en dürüst insan" olan Socrates yunan düşünürlerinin en tanınmışıdır. Başlıca amacı, "iyi, akıllı, adil insan yetiştirmek"ti. Yöntemi öğrencilere yönelttiği sorularla onları düşünmeye sevketmek ve doğruyu onların bizzat kendilerini bulmasını sağlamaktı. 

Platon: Doğru kabul edilen birkaç önermeden yola çıkarak, geriye kalan tüm önermeleri mantıksal olarak çıkarmayı hedefleyen tümdengelimsel yöntemi geliştirmiştir.  Platon'a göre bilim, yalnızca Matematik ve de özellikle Geometridir. Geometriye olan tutkusu şu iki görüşe karşı tepkisinden ileri gelmektedir:
  • Herşey akış içinde, değişim içindedir. (Herakleitos'un Görüşü)
  • Her türlü değer görelidir. (Sofistlerin Görüşü)
Platon'un Doğa Felsefesi: Mistik ve matematiksel olup astronomiyi matematiğin bir uzantısı olarak görüyordu. Platon yıldızları gözlemek yerine problem çözme yöntemini kullanmayı öğrencilerine öneriyordu. Bazı öğrenciler ise bu yöntemi benimsemeyip yıldızları gözlemeye devam ettiler. Bunlardan biride Eudoxus'dur. 

Platon'un Siyasetle ilgili düşünceleri "Cumhuriyet, Devlet Adamı ve Kanunlar" isimli üç kitabında yer almaktadır. 

Eudoxus Astronominin bilimsel teorisini kurmuştur.

Eudoxus Datça'da doğmuştur.

Her basit peryodik (kendini tekrarlayabilir) hareket, çember yada küre üzerinde meydana gelmektedir. Eudoxus'un modelinde bir küre bir gök cisminin gökyüzündeki hareketini gösterir. Bunun yanısıra başka küreler üzerinde de aylık, yıllık dönüşler yapılmaktadır. Bu çember ya da küreler eşmerkezlidir ve merkezde yerküre vardır. Ay, güneş ve gezegenlerin herbiri bir küre tarafından taşınıyordu. Kürelerin merkezleri ortak fakat yarıçapları farklıdır. Fiziksel olarak görünmeyen küreler matematiksel olarak anlam taşıyorlardı.

Aristoteles: Platon ve Atomsal Evren kuramına olan tepkiyi temsil eder. Dünya'yı anlamadan duyulara önem vererek, Platon'a, olguları nicel ve ölçülebilir açıdan inceleyerek, atomculara karşı çıkmıştır. Platon'a karşı çıkarak olumlu, atomculara karşı çıkarak olumsuz yönde bilimin gelişmesini etkilemiştir.

Aristoteles klasik mantığın kurucusudur.

Aristoteles'e göre Canlıyı Oluşturan Öğeler: Kan, Balgam, Kara Safra, Sarı Safra

Nesnelerin doğal yerlerine dönmek için yaptıkları harekete "doğal hareket" denir.

Öklid (Euclides): İskenderiye'de büyük bir matematik okulu kurmuş ve asıl ününü 40 yaşında kaleme aldığı Stoikheia (Elementler) isimli geometri kitabını yazmakla kazanmıştır. Bu kitap Yunan Geometrisinin düzenli bir sentezi olup yakın zamana kadar, bir çok ülkedeki geometri eğitiminin temelini oluşturmuştur. Aksiyom, postula, teorem ve ispatlara dayalı çalışma yöntemine dayalı olan bu kitabın, Batı düşüncesi üzerinde, İncil dışında kalan tüm kitaplardan daha etkili olduğu söylenmektedir.

Aksiyomlar: Doğruluğu apaçık kabul edilen fakat ispatlanmasına gerek duyulmayan temel önermeler olup bütün bilimler için geçerlidir.

Öklid Lübnan Sur kentinde doğmuştur.

Euclides'in Üç Uzay Özelliği: Uzay üç boyutludur, Uzay sonsuzdur, Uzay homojendir.

Appolonius: Antalya Perge şehrinde doğmuştur. İskenderiyedeki matematik okulunda yetiştikten sonra, tekrar Perge'ye dönerek "Konikler Hakkında" isimli geometri kitabını kaleme aldığı için "Büyük Geometrici" unvanıyla anılmıştır.
Işık Düşüncesini geliştiren İskenderiye dönemi Mühendisi Heron'dur.

Pytagorasçılar 10 sayısını kutsal kabul ederler ve bu sayı üzerine yemin ederlerdi.

İskenderiye Mekanik Okulu Kurucuları: Ctesibious, Heron, Philon

Tarih Öncesi Çağlarda Bilim ve Teknoloji

FELSEFE Ders Notları 2
Bilim ve Teknoloji Tarihi
Tarih Öncesi Çağlarda Bilim ve Teknoloji


Bilimin Kökeni: Bilimin kökleri çok eskilere gitmesine rağmen, bilgi ve düşünme türü olarak nitelendirebileceğimiz ve uygarlığın bir ürünü olan bilim aslında yeni bir kavramdır. Eski çağlarda, din, efsane, felsefe gibi ruhsal; el sanatları gibi günlük ihtiyaçları gidermeye yönelik uğraşlar dışında bugün bilim olarak adlandırılan ve özünde gözleme ve düşünmeye dayalı bir bilim anlayışından söz emek zordur. Fakat bu uğraşlar sonucu elde edilen bilgi, teknik ve kavramların daha sonraki çağlarda belirgin hale gelen bilimsel kavram ve işlemlere kaynaklık ettiği de gözardı  edilemez. Aslında bilimsel düşünmenin ve icat etmenin özünde biri dünyayı anlama merakı diğerinde ise yaşamı rahat ve güvenlik kıla gibi iki ihtiyaç yaratmaktadır.
Bu ihtiyaçlardan ilki, insanın tarihinde kuşaktan kuşağa aktarılan çeşitli yaşantı ve beceri biçimlerini kapsayan bir teknik geleneği, ikincisi insanoğlunun duygu, inanç ve düşüncelerini içinde toplayan bir ruhsal geleneği oluşturmuştur.

Bilim ve Teknolojinin Amacı: Nesnel bilgi ve tekniğin ortaya çıkışını, yayılmasını ve kullanılma koşullarını incelemek ve bir bakıma niteliği belli bir yöntemin, bir düşünme türünün hatta geniş anlamda bir  bakış açısının oluşmasını sağlamaktır.

Bilim ve Teknolojinin Görevi: Olgu (gerçek) ve buluşların bir katalog çalışması olmayıp, bilimsel kavram, kuram, teknik ve anlayışın doğuş ve gelişimini izlemek ve açığa çıkarmaktır.

Geniş bir açıdan bakıldığında bilimin ve teknolojinin uzun ve zorlu gelişiminde dört aşama görülür:
  • Mısır ve Mezopotamya uygarlıklarına rastlayan ampirik bilgi toplama aşaması
  • Eski Yunanlıların evreni açıklamaya yönelik akılcı sistemlerinin kurulduğu aşama
  • Ortaçağda Yunan felsefesi ile dinsel dogmaları bağdaştırma çabaları karşısında İslam bilim ve teknolojisinin parlak başarılarını kapsayan aşama
  • Rönesans sonrası gelişmelerin yer aldığı modern bilim aşaması.
Bilim ve Teknolojinin Tanımı: Evrenin yapısını ve davranışlarını gözlem ve deney yardımıyla sistematik bir şekilde incelenmesini ve yasalar biçiminde açıklamaya çalışan düzenli bilgi bütünü.

Bilimin Alanları:
  • Sosyal olaylar ve insan davranışlarını konu alan "Sosyal Bilimler"
  • Doğanın incelendiği  Fizik, Kimya, Biyoloji'yi içeren "Fen Bilimleri"
  • Bilimsel yöntemlerle elde edilen bilgilerin uygulamaya konulduğu "Uygulamalı Bilimler"
  • Hem Fen Bilimlerine hemde bazı Sosyal Bilimlere benzeyen ve bilim dili olarak adlandırılan "Matematik" 
Albert Einstein bilimi, her türlü düzenden yoksun duyu verileri ile düzenli düşünceler arasında uygunluk sağlama çabası, Bertrand Russell ise gözlem ve gözleme dayalı akıl yürütme yoluyla dünyaya ilişkin olguları birbirine bağlayan yasaları bulma çabası olarak tanımlamıştır.

Popper'a göre sadece bir tane evrensel yöntem vardır; olumsuz deneme ve yanılma yöntemi. Bu, bilim, matematik, felsefe, sanat vs. dahil insan zihninin tüm ürünlerini kapsadığı gibi, hayatın evrimini de kapsar.

Bilimsel Araştırmalarda Kabul Edilen Genel Yöntemler:
  • Algılama Yöntemi: Çıplak gözle ve duyu organlarımı ile yaptığımız ilk algılama
  • Gözlem Yöntemi: Algılama yönteminin derinleştirilmiş şeklidir. Duyu organlarının güçlerini artırıcı, teleskop, mikroskop gibi çeşitli araçlar kullanılır. Etkide bulunmadan yakından gözlemek ve izlemektir.
  • Deney Yöntemi: Gözlem yönteminin derinleştirilmiş halidir. Gözlenen olayların laboratuvar ortamında sınanmasıdır.
Bilim Tarihçilerine göre Bilimin Özellikleri:
  • Bilim bilimsel verilere dayalı, kanıtlanabilir özellikteki bilgidir yani olgusaldır. Olgulara yönelerek doğrulanabilir olan ifadeleri inceler.
  • Bilim Mantıksaldır. Bilimsel ifadeler mantıksaş açıdan doğru çıkarımlar ile ulaşılmış çelişkisiz ifadeler olmalıdır.
  • Bilim Objektiftir. Öznel ifadeler ile değil nesnel ifadeler ile ilgilenir.
  • Bilim Genelleyicidir. Tek tek bütün olgular ile ilgili gözlem yapmaz; bunlar ile ilgili genel kuralllar ve bağıntılar bulmaya çalışır.
  • Bilim Eleştireldir. Mevcut bir kuram yeni olgular ışığında çürütülebilir veya değiştirilebilir; her kuram yerini başka bir kurama bırakır.
  • Bilim Seçicidir. Her türlü olguyla değil yalnızca ilgi alanına giren olgular ile ilgilenir.
Bilimin Dayandığı İnançlar:
  • Bilim Akılcıdır. Buna göre dünya anlaşılabilir ve akla uygun bir dünyadır. Bu nedenle olguları akıl yoluyla kavramaya uygun bir düzeni vardır.
  • Bilim  Niceldir. Var olan her şey ölçülebilir.
  • Bilim Gerçekçidir. Buna göre dış dünya özneden bağımsız ve gerçektir.
  • Bilim Nedenselcidir. Doğadaki her şeyin bir nedeni vardır. Doğadaki bütün olgular arasında neden-sonuç ilişkisi bulunur.
Bilimsel Yöntem: Yeni bilgi edinmek ve bilinen bazı bilgileri doğrulamak veya düzeltmek amacıyla, olayları araştırmak için ve geçmişte kazanılmış, öğrenilmiş bilgileri tamamlamak için kullanılan yöntemlerin tümüne denir.

İlk Bilimsel Dergiler: Journal des Scavans, Philosophical Transactions 1665 yılında yayımlanmaya başlanmıştır.


Richard Dawkins bilim ile dinin uzlaşmasının mümkün olmadığını savunmaktadır.

Matematiksel Astronominin kurulmasına Babil uygarlığı öncülük etmiştir.

Bakır ve kurşunu karıştırarak alaşım olarak bronzu ilk kullanan Türklerdir.
Bugünkü pantolon dediğimiz giysinin ilk örneklerini Türkler icat etmişlerdir.

Türklerdeki Bilim ve Teknolojinin Gelişimi:
Kozmolojiye ve takvim çalışmalarına önem veren en eski milletlerdendir.
Evreni bir büyük kubbe olarak kabul etmişlerdir. Bu kubbeninde altından veya demirdne bir kazı etrafında çok hızlı bir şekilde dairesel olarak döndüğünü varsaymışlardır.
Takvimi ilk kullanan milletlerdendir.
Hayvan adlarının kullanıldığı bir takvim kullanmışlardır.
Türkler bir günü "Çağ" adını verdikleri oniki parçaya ayırmışlardır. Oniki çağ oniki hayvan adıyla anılmıştır. 1 Çağ bugünki takvimde 2 saate eşittir.
İlkbaharın ilk günleri bahar bayramı olarak kutlanmış daha sonra nevruz (yeni gün) adını almıştır.
Yılı 4 mevsime bölmüşler. bir yıl 360 gün olup 60 günlük 6 haftaya ayrılmıştır.

Uygarlığın doğmasına neden olan kavimler: Sümerler ve Akadlar

Mezopotamya'da aritmetik ve geometri çok ileri düzeydeydi. Sümer sayı sistemi 60 tabanlıydı.
Babilliler 60 tabanlı sayı sisteminin yanında 10 tabanlı sayı sisteminide kullanmışlardır. Aritmetik işlemlerde çarpım tablosunu kullanıyor, dört işlem, kare ve karekök almayı biliyorlardı.Alan ölçümleri ve su kanalları açmak için geometriden yararlanıyorlardı.

Dairenin alanı ve silindirin hacmini bulmada Pi sayısı için 3,125 değerini belirlemişlerdi.

Çemberi 360 dereceye bölme düşüncesinide ortaya koymuşlardı.

Çin'de kullanılan sayı sistemi 10 tabanlıdır.  Abaküs ve çarpım çetveli gibi araçlarıda kullanmışlardır. Çin uygarlığı takvim sapmalarında güneş ve ayı esas almak yerine yıldızları esas almışlardır.

Çinliler temel koordinat düzlemi olarak ekliptik düzlemi yerine ekvator düzlemini benimsemişlerdir.

Çinli düşünürlere göre, evrensel bir sistemin bir parçası olan insa, ikilem gösteren yin ve yang ilkesinin (iyilik ve kötülük, hastalık ve sağlık gibi) etkisi altındadır.

Sıfırı ilk kez Hintli matematikçiler kullanmıştır.

Hintliler boşluk ve yokluk anlamına gelen ve nokta halinde (.) gösterdikleri sıfır fikrine sahiptiler. Fakat sıfırı sayı olarak kabul etmiyorlardı.

Sıfır ilk defa sayı olarak  İslam dünyasında kullanılmıştır.

Hintliler 10 tabanlı sayı sistemini kullanmışlardır.

Mezopotamyalıların en çok geliştirdiği cebir konusu: İkinci dereceden denklemlerin çözümü

Anadolu ve Ege Havzasındaki en önemli uygarlıklar : Frigya, Lidya, Girit, Hitit

Hititlerin mezopotamya kökenli "şekel" ve "mina" adlı ağırlık birimlerini kullandıkları, en çok bakır ve tunçtan eşyalar yaptıkları, çivi yazısı ve hiyeroglif  olmak üzere iki çeşit yazıları oldukları bilinmektedir.
Mısırlılar: Kaldıraç, palango gibi makinaları yapmışlardır. Mumyalama tekniğini kullanmışlardır. Kırık ve çıkıklarda alçı uygulaması yapmışlardır. Dişcilikle ilgili dolguyu ve apse tedavisini biliyorlardı.

Günümüzde kullanılan takvimin temelinde Mısır Takvimi  yer alır. 

Heykel Sanatı

FELSEFE Ders Notları 2
Güzel Sanatlar
Heykel Sanatı

Heykel Sanayı Güzel Sanatların en eski, en yaygın ve evrensel olan bir koludur. Bu sanat üç boyutluluk içeren ve sanatsal bir ifade aracı olarak üretilmiş olan sanat formu alanı olarak tanımlanabilir.

Dinsel Figürler, (Meryem, Azizler, Yunan Tanrıları, ruhlar, mitolojik varlıklar vb.) efsaneler, kahramanlıklar ve dinsel öyküler de heykel sanatının başlıca konularındadır.

Heykel sanatının ilk ortaya konan örnekleri ne kadar tanrı ve tanrıça figürleri olmuş olsa da tarihler boyunca temel konusunu insan figürü oluşturmaktadır.

MÖ 5.yy. Yunan klasik sanatında, tuncun  da malzeme olarak kullanılmaya başlamasıyla hareket duygusu yaratılmaya başlamıştır. Bu evrede MYRON'un Diskobolos (MÖ 450) adlı heykelinin bir Roma kopyasında (Terme Müzesi, Roma) olduğu gibi, tek figürlü heykellerin mimari yapıdan bağımsız bir biçimde oluşturulduğu görülür.

Pagan Roma sanatından farklı bir Hristiyan heykel sanatı, 3.yüzyıl başında ortaya çıkar. İstanbulda gelişen bugün Konstantinapolis Bizans'ın adıyla anılan sanat zamanla bütün Hristiyan dünyasında etkili olur. Ortaçağ Hristiyanlık sanatı dinsel kalıplar içinde kaldığı için simgeci, şematik bir anlatımla sanatçılar dinsel konuların dışına çıkamamış, Romanesk ve Gotik üsluplar ortaya çıkmıştır. Gotik dönemde de (12.-16. yy.) aynı anlayış devam eder, dinsel yapılarda azi ve peygamber heykelleri yoğunlaşır, taş yontular ağırlık kazanır.

18.yüzyıl heykel sanatı açısından durağan geçer. 19.yüzyılda heykel sanatında hareket ve duyguların anlatımında abartıdan arındırılmış kontrollü yaklaşımı benimseyen Yeni-Klasik Dönemi başlatır.

19.yüzyılın ikinci yarısında Auguste Rodin ve aynı zamanda ressam olan Edgar Degas gibi Fransız sanatçılar ile İtalyan Medardo Rosso 20.yüzyıl heykel sanatı üzerinde önemli etkiler bırakacak yapıtlar verirler.

1920'lerde bir tepki dönemi başlar. II.Dünya savaşı sonrasının düzen ve güvenlik anlayışı, birçok öncü (avangart) heykelcinin uslubunda önemli değişikliklere yol açtı. Alberto Giacometti, Jean Arp, Lipchitz, Henry Moore, Barbara Hepworh, Picasso, Julia Gonzalez ve Alexander Calder fantezinin ağır bastığı bir anlatım geliştirirler. Bu yıllarda metal, yaygınlıkla kullanılan malzemelerden biri haline geldi. Kendiliğindenliğine ve rastlantıya önem veren Peter Agostini, George Spaventa, Peter Grippe gibi sanatçılar ise balmumu ve kili yeğlediler.

20.yüzyıl heykel sanatı hem teknik hem malzeme hemde konu ve uslup açısından çok büyük bir çeşitlilik kazandı. Çağdaş akımların en belli başlıları ABD'li heykelci George Segal'in örneklerini verdiği çevresel sanat ile Gabo, Duchamp ve Alexander Calder'in öncülük ettiği kinetik sanat oldu.

En köklü ve evrensel sanat dallarından olan heykel sanatı konu ve yapılış amacı açısından üç grupta toplanır. 
  • Birincisi: Mimari yapıların görünen cephelerinde görsel güzellik açısından kabartma-rölyef olarak süslemeci bir amaçla yapılanlar. 
  • İkincisi: Görkemli ve büyük boyutlu kahraman, komutan, devlet adamı, savaş veya zaferleri ölümsüz kılmak için anıtsal amaçlı olanlar. 
  • Üçüncüsü: Sanatsal bir ifade aracı olarak estetik obje olarak yapılanlardır.
Heykel Sanatının Temel Dört Tekniği: 
  1. Yontma-Oyma Tekniği
  2. Modelleme-Biçimleme Tekniği
  3. Döküm Tekniği
  4. İnşa-Yapılandırma-Birleştirme Tekniği
Yontu Sanatında Yaygın Kullanılan Ahşap Türleri:
Abanoz, Şimşir, Ihlamur, Meşe, Gürgen, Armut, Çam, Ceviz Ağacı

Metaller arasında en yaygın kullanım : Bakır ve kalay karışımı olan tunç (bronz)

Heykel Sanatının en güçlü yanını Anıtlar oluşturur.

Yapımcılık Heykellerinin ilk örneklerini : Vladimir Tatlin vermiştir.

İlk Çağ'a ait olan en ünlü fildişi heykeli : Pheidas-Zeus

İnsanoğlu ilk heykel malzemesi olarak Kil kullanmıştır.

Barok heykel sanatı görselliğin ve gösterişin doruk noktaya çıktığı dönem olur. Bu dönemin en ünlü sanatçısı Gian Lorenzo Bernini'dir. (Dört Irmak Çeşmesi ve Aziz Terasa'nın Vecdi)

19.Yüzyılın ve Çağdaş-Modern heykelin öncüsü Auguste Rodin'dir. (Düşünen Adam, Havva, Calaisli Burjuvalar, Cehennemin Kapısı) 

Askeri heykel örneklerinin en önemlisi Toprak Heykeller veya Terracotta Askerler olarak adlandırılan MÖ 210 yıllarında yapılan İlk Çin İmparatoru Qin Shi Huang'ın mezarında bulunan heykellerdir.  Ülkemizde buna örnek olarak Atatürk ve Kurtuluş Savaşı heykelleri gösterilebilir.

14 Nisan 2015 Salı

Mimari

FELSEFE Ders Notları 2
Güzel Sanatlar
Mimari


Mimari, fiziksel mekanı, uygun ölçülerle doğru tasarlama, kurma sanatı ve bilimi olarak tanımlanır.

Mimarlık sanat olmaktan çok bilimdir..."Yapı Bilimi" Ünlü Mimar Frank Lloyd Wright mimari için şöyle der: "Mimarlık, biçim haline gelmiş yaşamdır."

Mekan bir boşluktur ve varlığımızı sarmalar. Mekansal hacim boyunca hareket eder, biçim ve nesneleri görür, sesleri duyar, esintiyi hisseder ve bahçede açan çiçeklerin kokusunu alırız. Mekan, ahşap ve taş gibi maddesel bir özdür. Ancak doğası itibariyle biçimsizdir. Mimariden aldığımız zevkin büyük bir kısmı gerçek mekanda gelir. Mekanın estetik boyutu son derece önemlidir. Mimar onu heykeltraş gibi biçimlendirir ve ortaya bir sanat yapıtı çıkarır.

Tüm fiziksel özellikler, mekanı ve mekan algısını tanımlamaya yetersiz kalmaktadır. Bu bağlamda ilk kulubeden, ilk mağaradan apartmanımıza, okula, çalıştığımız büroya kadar tüm mimari yapıtların, anlaşılabilmeleri ve yaşanabilmeleri için bizim var olmamıza, yani bir dördüncü boyuta gereksinmeleri vardır. Bu dördüncü boyut zaman'dır. Zaman faktörünün mimaride ve çizimde ayrı ayrı anlamları vardır. Resim sanatında dördüncü boyut bir nesneyi tanımlayan niteliktir.; bu izleyicinin hiç bir fiziksel katkısını istemeyen ve ressamın bir düzlem üzerine resmetmek için seçtiği nesnenin öğesidir.

Mimari Tasarımın fiziksel bileşenleri: Oran, Simetri, Hiyerarşi, Zıtlık

Ölçek: Herhangi bir şeyin boyutunun başka bir şeyin boyutuyla veya referans olarak alınan bir standart ile kıyaslanmasını gerektirir. Her tasarımın bir ölçeği vardır.  Bu ölçek, fiziksel boyutların oranını ve dengesini gösterdiği gibi tasarımın ait olduğu dönemin özelliklerini de gösterir.

Mekanı üretilmesi ve yaratılması arasında bir fark bulunmaktadır. Üretim daha çok zanaata dayanan bir eylemken, mekanın yaratılması ancak mekanın tasarlanması ile mümkündür.

Tasarım, bilgilerin biraraya getirildiği bir birleşim (sentez) evresidir. Tasarlama, yalnızca akılcılığa ve sayılara dayanan bir evre değil, estetik gibi öznel yargılara da yer veren bir evredir.

Mimaride Estetik: Bu kavramı, mimari tasarımın fiziksel bileşenleri ile tanımlama gerekir. Bu bileşenleri, mimaride oran, denge, simetri, hiyerarşi, eklemlenme, zıtlık, ritim olarak sıralamak mümkündür.

Oran: Bölümlerin kendi aralarında ya da tüm binaya göre karşılaştırılmasıdır.

Simetri: Kesin ve iyi tanımlanmış biçemsel sistemin kurallarına (geometri, fizik vb.) göre  gösterilebilen veya isbat edilebilen bir denge ve orantılılık kavramı olarak tanımlanır.

Simetri eksensel karakterli yapıların dengesidir.

Mimari denge biçimsel olmayan eksensiz mimarideki simetridir.

Eklemlenme: Bir biçimin yüzeylerinin onun şeklini ve hacmini tanımlamak için bir araya geliş tarzını anlatmaktadır. Eklemli bir biçim  , yüzeylerin kenarlarını ve bu kenarların birleştikleri köşeleri açık seçik gösterir.

Ritm: Belirli çizgilerin, şekillerin, biçimlerin ya da renklerin düzenli ve armonik bir şekilde kendini tekrar etmesine denir. 

Teknik ve bilinç mimarlığın iki ana kaldıracıdır. Yapı sanatı onların üstünde durur.

Taşıyıcı Sistem Elemanları: (Strüktürel Elemanlar) Bir mimari eserin inşasında yer alan bu elemanlar  mekan açıklıklarını geçmesi ve kendi yüklerini dikey destekler aracılığıyla binanın temel sitemine iletmesi için gerek duyulan elemanlardır. Bu elemanların boyutu ve oranı doğrudan doğruya üstlendikleri strüktürel görevlere bağlıdır ve bu nedenle  çevrelenmesine yardım ettikleri mekanların boyut ve ölçeğinin görsel bir belirteci olabilir.
Tüm binayı nitelendiren değerler kümesi: Ekonomik, Teknik, Mekansal, Dekoratif

Cilalı Taş Devrinde sık rastlanan malzeme türleri: Kerpiç, Granit, Kalkertaşı, Mermer

Çağdaş mimarinin iki büyük mekansal akımı : işlevselcilik ve organik hareket

Yüzyılın en tanınmış mimarlık tarihçilerinden Prof. Nikolaus Pevsner'e göre mimariyi yapıdan ayıran özellik taşıdığı sanatsal değerdir.

Paxton'ın Crystal Palace'ı modern mimarinin başlangıcı kabul edilir. 

Resim Sanatı

FELSEFE Ders Notları 2
Güzel Sanatlar
Resim Sanatı

Resim : İnsanın farklı malzeme ve teknikler kullanarak gördüğünü, düşündüğünü ortaya koyma isteği ile dış doğa ve kendi doğasını bir yüzey üzerinde buluşturma eylemidir denilebilir.

Resmin Temel Unsurları: Renk, çizgi, perspektif ve kompozisyonun önemini vurgulamak gerekir. Renk ve çizgi hem birlikte hem de kendi başına resmi oluşturabilir. Çizginin ve rengin tarihsel süreç içinde resim sanatı içindeki yeri ve önemi farklılıklar gösterebilir. Çizgi, kuşkusuz resim sanatında çok önemli bir elemandır, hareket duygusunu ifade eder, tanımlar.

Perspektif: İki boyutlu bir düzlemdeki nesneleri üç boyutlu gösterme tekniğidir.

Perspektif Yöntemleri

Çizgi perspektifi: En yalın anlatımıyla çizgi perspektifi, varsayılan yatay paraleller aracılığıyla uzağı ve yakını betimlemek, görünür kılmaktır.

Hava perpektifi:   Bir geometrik sisteme değil, renk, tonlama ve ayrıntılarının azalıp çoğalması ilkesine dayanır.

Resimde Plastik: Üç boyutlu bir görünüm elde etmek için biçimleri modle etmek (mekan içinde kendi hacimleriyle bir yer tutma izlenimini vermek) yoluna başvurulabilir. Modle/Modülasyon, resimde, nesnelerin ışık-gölge yoluyla boyutlandırılmasıdır. Burada rengin, ışık ve gölge yoluyla tonlaması devreye girer.

Resimde Ana Renkler: Mavi, Kırmızı  ve Sarıdır. Sıcak renkler (sarıdan kırmızıya), soğuk renler ise (yeşilden morun başlangıcına kadar) olan renklere denir.

Resimde Kompozisyon: Yüzeyin düzenlenmesi. Yüzeyin leke, nokta, renk , form, doku, doluluk, boşluk, ışık/gölge, oran/orantı, denge, hareket, düzen gibi plastik değerlerle organize edilmesidir.

Resimde sanatçının kendisini bir kimlik olarak göstermesi kendi imzasını atması 13.yüzyılda Erken Rönesans döneminde Giotto di Bondone ile başlamıştır. Bu dönemle birlikte resimler anonim olmaktan çıkmış, sanatçı resmi ile birlikte kendini göstermeye başlamıştır.

Rönesans döneminde aklın sanat üzerinde egemen oluşu, resimde, matematik ve geometrik kurgunun artması, aydınlık  ve karanlık alanların plastik etkiyi güçlendirecek şekilde kullanılması, değişen resim anlayışını vurgulamaktadır.

Resmin ön ve arka düzlemleri, daha akli ilkelere bağlanmış, bu ilkeler edinilen yeni bilgiler, deneyimler kayıt edilerek atölyelerde genç kuşaklara öğretilmiştir. Çizgi perpektifi ile hava perspektifinin kullanılması (uzaklaşan cisimler küçüldüğü gibi asıl renklerini kaybeder grileşirler) görme organının gördüğü dünyayı resim yüzeyinde yaratma çabası Rönesans sanatçısının temel arayışları arasında olmuştur.

Leonardo da Vinci'nin, "Resim, bir aynanın gösterdiği biçimde doğayı yansıtmalı." sözü, o dönemde nasıl bir resim anlayışının olması gerektiğini özetlemektedir.

Leonardo da Vinci, Michalengelo, Raphaelo gibi Rönesans döneminin usta ve farklı alanlara meraklı sanatçıları insan bedeni, doğa, bilim  gibi yaşama dair tüm alanlara ilgilenmiş ve resim sanatının ufkunu  da genişletmişlerdir.

Barok dönemle birlikte resim sanatında çoşku egemen olmaya başlamıştır.

Barok Resim, coşkunun, hareketin, an duygusunun sanata yansımasıdır.
Romantizm Akımı: Bu akım ile birlikte sanatçının kendisini ifade etme kaygısı ve "sanat sanat içindir" düşüncesi güç kazanmaya başlamıştır. Sanatçının içinde bulunduğu dramatizm, melankoli, duygu, Romantik dönem resminde, özellikle Caspar David Friedrick resimlerinde karşımıza çıkar.

Modernizm: Aydınlanma sonrası Batı kültürünün önemli tanımlarındandır. İnsan yaşadığı dünyaya hükmetmeye ve aklını kullanarak geçmişe oranla çok daha hızlı  ve farklı yaşam kurabilme becerisini geliştirmeye başlamıştır.

Empresyonizm: Doğanın biçim olarak değil, edinilen izlenimin fırçayla tuvale yansıması olarak algılanmıştır. Bu nedenle de "izlenim", form değil, biçimin gözde bıraktığı etki olmuştur.

Empresyonizmin kompozisyon anlayışı, "zaman"a karşı resmin oluşturulup bitirilmesine dayanır.

Fovizm: (Çiğrenkçilik) Ara renklere dokunmadan özellikle göze batan renklere dokunmadan özellikle göze batan renklerle ilgilenmiştir.

Realizmle birlikte sosyal olaylar resim sanatının konuları arasında yer almaya başlamıştır.

Kolaj: Düz bir yüzey üzerine gazete kağıdı, kumaş, fotoğraf gibi nesnelerin yapıştırılmasıyla ve bazen boya eklenerek uygulanan bir resim tenkniğidir. Kubizmle birlikte sanatsal bir teknik değerini kazanmıştır.

Tuval Üzerine Yapılan Resim Teknikleri: Yağlı boya ve Akrilik

Guaş: Su temellidir,  fırça ile çalışılır. Tüpte ya da küçük cam şişelerdedir. Su ile inceltilir, ancak suluboya gibi şeffaf değil, kapatıcı ve mat görünümlü bir boya türüdür.

Yüksek Baskı: Kullanılan kalıbın, en sıklıkla kullanılan malzemeler linol (kalın muşamba  türü bir çeşit zemin kaplama malzemesi) ve ağaç plakalardır, uygun oyma aletleriyle oyulup, oyulmayan bölümlere mürekkep verilerek baskı alınmasıdır.

Baskı Resim: Farklı malzemelerle çalışılıp çoğunlukla kağıt üzerine transfer edilen ve çoğaltılabilir yapısıyla diğer resim tekniklerine göre farklılık taşıyan zengin bir resim tekniğidir.

Portre: Resimde, çizimde ya da heykelde , ölü ya da sağ, gerçek ya da düşsel br kişinin bireysel özelliklerini betimleyen figürler,  portre olarak adlandırılır. Sanatçının kendi özelliklerini betimlediği türe ise "kendi portresi" (otoportre) denir.

Desen: Çizim de denir. Bir çok malzemeyle uygulanabilen bir anlatım biçimidir. Çalışılan yüzey üzerinde biçimlerin renk ve leke alanları yerine ağırlıklı olarak çizgilerle anlatılmasıdır. Başlı başına bir resimsel anlatım yolu olmasının yanında, desen,  aynı zamanda, nesnelerin resim haline getirilmeden önceki ön çalışmalarını da anlatan bir ifade biçimidir.

Edebiyat

FELSEFE Ders Notları 2
Güzel Sanatlar
Edebiyat


Edebiyat'ın Amacı: Romalı Şair Horatius'un edebiyatın amacının "zevk vermek" ya da "yarar sağlamak" olduğunu iddia etmesinden bu yana, edebiyatın temelde iki amacı olduğu görüşü yaygındır. Zevk vermek ve bilgilendirmek. Edebiyat metinleri, estetik bağlamda güzeli ortaya koyarak zevk verirken, taşıdığı iletilerle okuyucuyu bilgilendirebilmektedir.

Edebiyat Nedir? sorusuna bilinen en eski yanıtı Platon, Devlet diyaloğunda vermiştir. Platon, sanatın  mimesis olduğunu söylemiştir. Edebiyat dünyayı, insanları, yaşamı yansıtmaktadır. Genelde sanatın özelde ise edebiyatın bir yansıtma ve benzetme yada taklit olduğu, uzun süre kabul görmüştür. Platon'dan yüzyıllar sonra bile Fransız yazar Stendhal de sanatın bir yansıtmaolduğunu vurgularcasına, "Roman, yol boyunca gezdirilen bir aynadır." demiştir.

Sözlü Edebiyat Türlerinin Ortak Özellikleri: 
  • Sözlü olarak üretilir: Konuşan ve dinleyen arasında söylenerek aktarılır.
  • Doğal ürünlerdir: Toplumların içinden, kendiliğinde doğarlar. Bu nedenle toplumlarının adlarıyla anılırlar. Rus halk şarkıları, Japon halk masalları vs...
  • Anonimdir: Ortaklaşa üretilmiştir. Belli, tek bir yaratıcısı yoktur. Sonradan, derlenerek yazıya aktarılmıştır.
    Gelenekseldir: Kuşaktan kuşağa aktarılırlar.
  • Kalıplaşmıştır: Ezberlemeyi kolaylaştıran ve hatırlamayı sağlayan, kolayca dile gelen bir akışları vardır.
  • Çeşitlenmiştir: Her kuşak, kendine özgü anlatım öğeleri ekleyebilir, çıkarabilir ya da bunları değiştirebilir. Böylece bir anlatının küçük farklılıkları bulunan benzer bir çeşidiyle karşılaşılabilir.
Edebiyatın Gelişim Evreleri: 
Sözlü kültür ürünleri, Yazılı Kültür Ürünleri, Elektronik ortamda üretilen metinler

Yazılı Kültüre Dayalı Edebiyat : Yazının bulunmasıyla alanı genişleyen edebiyat eserlerinde teknik, bilimsel yada günlük dilden ayrı, yan anlamlara açık, yaratıcı düş gücüyle ilişkili, farklı bir dil dizgesi söz konusudur. 

Yazılı Kültüre Dayalı Edebiyatın Özellikleri:
  • Yazılı olarak üretilir.
  • Yapay ürünlerdir.
  • Belirli bir yazarı vardır.
  • Bireysel belleğe bağlıdır.
  • Kalıpları yoktur.
  • Metin değişmez.
Elektronik Ortama Dayalı Edebiyat: Elk. Ortamda üretilen edebiyat metinleri üzerine olumla ya da olumsuz yargılarda bulunmaksızın, metinlerin yapısını ortaya koymaya çalışırsak şu özelliklerle karşılaşırız:
  • Elektronik ortamda aktarılırlar. / Üretimden çok sunuç biçimi ön plandadır.
  • Sanal ürünlerdir.
  • Bireysel ya da ortaklaşa üretilebilirler.
  • Kaydedilebilir.
  • Değişkendir.
Dil: Edebiyat eserlerinin orataya çıkış biçimi ve türü farklı olsa da hepsi, dil kullanılarak üretilir. Edebiyatı diğer sanat dallarından ayıran en temel özelliği, dili kullanmasıdır. Ancak dil, yalnızca bir araç değil aynı zamanda amaçtır. Edebiyat ürünleri öncelikle dilsel ürünlerdir.

Metin: İletişim kurmayı sağlayan her ileti bir metindir. 

Okur: Her yazınsal metin de alıcısıyla yani okur'la buluştuğunda anlam kazanır.

Yazar: Yazılı metin üreten herkes denebilir fakat bu noktada edebiyat söz konusu olduğunda, dili doğru ve güzel bir biçimde kullanarak, özgün bir yazınsal metin üreten kişilere yazar denir. Yazar algıladığı gerçeği kendi iç dünyasında değiştirir onu yeniden yaratır.

Çağlar boyunca süregelen edebiyat ürünlerinin türlere ayrılarak incelenmesi Aristoteles'e kadar dayanır. Edebiyet ürünlerinin türleri, toplumdan topluma farklılık gösterir. Bir toplumda var olan türe, başka bir toplumda hiç rastlanmayabilir. Yine her toplumda görülebilen iki temel edebiyat türü bulunmaktadır: Şiir ve Düzyazı

Aristoteles şiirlerin dramatik yapısının temelde iki türede sunulduğunu söyler: 
Tragedya ve Komedya. 

Tragedya: Aristoteles'e göre diğer şiir türlerine göre daha üstündür. Aristoteles'in sözleriyle tragedya "Ahlaksal bakımdan ağır başlı, başı ve sonu olan, belli bir uzunluğu bulunan bir eylemin taklididir. " Tragedya Türkçede, trajedi ya da ağlatı sözcükleriyle karşılanmaktadır.

Komedya: Aristoteles şöyle söyler "Komedya, ortalamadan daha aşağı olan karakterlerin taklididir; bununla birlikte komedya, her kötü olan şeyi de taklit etmez; tersine "gülünç olanı" taklit eder."

Pastoral Şiir: Pastoral şiirler, doğaya karşı duyulan sevgiyi hatta imrenmeyi kır yaşamının dinginliğini, temizliğini, çobanların aşklarını anlatan şiirlerdir. Bugün, "pastoral" sözcüğünün anlamı  genişlemiştir. Sadece şiir değil,  her eser, pastoral bir anlayışla üretilebilir.

Lirik Şiir: Eski Yunan sözlü geleneğinde lir (lyra) adı verilen bir çalgı eşliğinde söylenen şiir türü ise lirik şiir olarak adlandırılır. Lirik şiirler, müzik eşliğinde söylenen çoşku dolu ezgili şiirlerdir.

Didaktik Şiir: Lirik şiir'in aksine duygunun değil düşüncenin zevk vermekten çok bilgi vermenin önemsendiği şiir türüdür. 

Epik Şiir: Tarihsel bir olayın düş gücüyle süslenerek anlatıldığı epik şiirler için Türkçede destan sözcüğü kullanılmaktadır.

Eleştiri: Bir sanat eserini olumlu olumsuz, tüm yönleriyle ele alarak değerlendirmek ve o eserin sanatsal değeri üzerine gerekçelendirilmiş bir yargıda bulunmaktır.

Edebiyat Eleştirisi: Edebiyat eserine farklı açılardan bakarak sunulmaktadır. Edebiyat metnini oluşturan öğeleri temel alarak, edebiyat eleştirisinin yöntemleri şöyle başlıklandırılabilir:
  • Yazara Dönük Eleştiri
  • Esere Dönük Eleştiri
  • Okura Dönük Eleştiri
  • Dış Dünyaya ve Topluma Dönük Eleştiri
Kurmaca Metin: Metnin üreticisi yazar, kendi düşlemiyle var olan gerçekliği yeniden kurar ve kendi özgün evrenini yaratır. Yazarın ortaya koyduğu bu yeni gerçekliğe kurmaca metin denir.  Kurmaca, yaratıcı, düş gücünün eseridir. Romanlar, öyküler, dramatik yapıdaki metinler, birer kurmaca metin örnekleridir.

Hikayelerde Maupassant ve Çehov Tarzı
Hikayelerde genelde, giriş-gelişme-sonuç örgüsü izlenmiştir. Bu metinlerde olaylar önemli olduğundan metin değerlendirilirken serim-düğüm-çözüm  aşamalarından söz edilir. Hikayede anlatılan kişiler ayrıntılı olarak verilir. Hikaye, sona erdiğinde olaylar bitmiştir. Bu tarz hikaye anlatımı Maupassant tarzı olarak bilinir.

Hikaye anlatımının olaylar üzerine kurulu yapısının yanına zamanla, kısa anların aktarılması da eklenmiştir. Dünya, kişiler, durumlar, görece soyut bir anlatımla okuyucuya sunulamaya başlanmıştır. Dolayısıyla her okur, anlatılanlar hakkında farklı yorumlarda bulunabilir. Bu tarz anlatım Çehov tarzı olarak adlandırılmıştır. Rus, tiyatro oyunu ve öykü yazarı olan Anton Pavloviç Çehov eserlerini 1880'li yılların sonunda vermiştir.

Yaygın kullanılan adıyla şehir efsaneleri söylence türüne örnektir.

Menkıbeler dinle ilgili kişilerden kaynaklanan olayları anlatırken toplumun kutsal değerlerini göz önüne sermektedir.

Roman türünde gerçekcilik egemen olduğunda romantikler, söz söylemek için yeni bir metin türünü hikayeyi yaratmışlardır.

Deneme, gezi, mektup,  anı, günlük vb. kurmaca olmayan metinlerdir.

Sanat ve Sanatın Sınıflandırılması

FELSEFE Ders Notları 2
Güzel Sanatlar
Sanat ve Sanatın Sınıflandırılması


Güzel Sanatlar kavramı Batı'da Aydınlanma hareketiyle birlikte 18.yüzyılda "icat" edilmiş bir kavramdır. Sanat tarihinde ilk kez 18.yüzyılda sanat ile zanaat arasında bir ayrım yapılmış ve sanatın tanımı, türleri, sınıflandırılması bu ayrıma dayanılarak temellendirilmiştir.

Zanaat: Zanaat insanın maddi gereksinimlerini karşılamak için yapılan, öğrenimle birlikte deneyim, becelik ve ustalık gerektiren iş olarak da tanımlanabilir. Bu tanım gereğince, beceri ve ustalık gerektiren iş olarakta tanımlanabilir. Zanaat durağandır. Gelişime açık değildir, klişedir, kolay kolay değişmez çünkü usta değişmez. Esas ilkesi renkler ve zevkler tartışılmazdır. Eleştiri yoktur. 

Sanatı tanımlamak ise kolay değildir...Özel anlamda sanat yada modern sanat kavramı Aydınlanma sonrası sanayileşen kapitalizmle ve çağdaş demokrasinin güncel biçimlerini kazanmaya başladığı bir dönemde elde edilen bireysel hak  ve özgürlüklerle ortaya çıkmış bir kavramdır.

20.yüzyıl sanatının önde gelen isimlerinden birisi olan İspanyol ressam ve heykeltraş Pablo Picasso'ya "Sanat Nedir?" diye sorulduğunda, şu yanıtı verir: "Benden sanatın ne olduğunu söylememi bekliyorsunuz, bunu bilseydim kendime saklardım!" Her ne kadar Picasso ne olduğunu bilmediğini açıkca itiraf etse de sanatın, gerçeği anlamamızı saplayan yalan olduğunu söyler. Picasso ile aynı kanıda olan bir başka kişide  "Hakikat yüzünden ölmemek için elimizde sanat var, sanatın özü belli türden bir yalandır." diyen ve yaşamı katlanabilir kılan tek şeyin sanat olduğunu söyleyen ünlü Alman düşünür Nietzsche'dir. Hem bir sanatçı hem de bir filozof olan Jean Paul Sartre'a göre de sanat eseri gerçekdışı bir şeydir çünkü sanatın alanındaki güzel (estetik) kışkırtılmış bir hayaldir.

Yansıtma Kuramı: Sanat tarihinin bilinen en eski ve köklü sanat kuramıdır. "Sanat Nedir?" sorusuna verilen ilk yanıt, sanatı bir yansıtma, benzetme yada taklit (mimesis) olarak görme eğilimdedir. Yansıtılan, benzetilen, taklit edilen şey ise doğadır, hayattır, insandır; kısacası adına gerçeklik dediğimiz her şeydir. Kuramın özü sanatın gerçekliği yansıttığıdır fakat her sanatçının, düşünürün gerçeklik kavramından anladığı şey farklı olduğu içindir ki tek bir yansıtma kuramından değil, tarihin farklı dönemlerinde geliştirilip, yorumlanarak günümüze gelen farklı yansıtma kuramlarından söz edilebilir.

Platon'a göre sanat ve sanatçı, kopyanın kopyasını sunmaktadır. Bu nedenle de değersiz olarak nitelendirilip dışlanmaktadır.

Platon'a göre bir idea olan ve ahlakla ilişkisi nedeniyle büyük önem taşıyan "güzel-güzellik"  konusu sanatın, sanatçının eline bırakılmayacak kadar ciddi bir konudur ve  felsefenin, dolayısıyla filozofun ilgi alanı içinde kalması gereklidir. Platon'un sanata ve sanatçıya ilişkin bu kuşkucu, olumsuz yaklaşımının yüzyıllar boyunca etkili olduğu için önemli olduğu söylenebilir.

Aristoteles iiçin sanat hayatın olduğu gibi kopya edilmesidir.

Aristoteles'e göre sanat, ideaların bilgisini sunabilecek yeterliliktedir; sanattan elde ettiğimiz bilgi geneli  ya da özü yansıtan kalıcı, değerli bilgilidir. Olanı olduğu gibi anlatmak tarihin işidir, oysa sanat yalnızca olanı değil olabilecek olanı da anlattığı için daha değerlidir.

Sanatı yansıtma kuramının 19. ve 20. yüzyıllardaki karşılığı olan gerçekcilik (realizm), ardından  da Marksist estetik oldu. 19.yüzyılın ortalarında romantizme bir tepki olarak doğan gerçekcilik de sanatın yansıtma olduğu ilkesiyle hareket ediyordu. Gerçekci sanatın edebiyattaki en önemli isimlerinden birisi olan Stendhal'e göre roman, yol  boyuncu gezdirilen bir aynadır. Bu aynaya yansıyan ise ideal insanın ideal dünyası değil, tüm çıplaklığıyla, olumlu- olumsuz tüm yönleriyle içinde yaşadığımız gerçek hayattır. Resim sanatında gerçekciliğin öncüsü ressam Gustave Courbert'in  "Ben hiç melek resmi yapmadım çünkü hiç melek görmedim." sözü de gerçekciliğin sanata nasıl baktığını özetler niteliktedir.

Sanatın yansıtma olduğunu kabul eden Marksist estetik iki dönem ayrılır. 1934'e kadar olan birinci dönem ve toplumcu gerçekcilik kuramının kabul edildiği ikinci dönem.

Marksist estetiğe göre, sanat, bilinçli ya da bilinçsiz olarak toplumdaki egemen sınıfın ideolojisini yansıtan bir olgudur. Sanat belli bir tarihsel dönemdeki toplumsal sınıfların çıkarlarını yansıtan bir ideolojidir.

1960'lı yıllardan itibaren yaygınlık kazanmaya başlayan anlayışla birliktte Marksist estetik te yeniden yorumlanmıştır. Bu yorumlar içerisinde, özellikle Louis Althusser ideoloji sorununa yaklaşımı önemlidir. Althusser'e göre, toplumsal gerçeklik yalnızca ekonomiye indirgenerek açıklanamaz.

Ekonominin yanı sıra, ideolojik ve politik düzlem de belirleyicidir ve bunların her birinin görece bir özerkliği vardır. Althusser, ideolojiyi ve politik düzlemde belirleyicidir ve bunların her birinin görece bir özerkliği vardır. Althusser, ideolojiyi sıyut birtakım fikirler olarak görmez,  tam tersine ideolojiye, somut maddi bir nitelik yükler. Klise, okul, aile, siyasi parti gibi kurumları "ideolojik aygıtlar" olarak adlandıran Althusser, ideolojik söylemlerin bu kurumlarda üretldiğini ve medya aracılığıyla topluma sunularak, bir yanılsama ağı örüldüğünü düşünür.

Sanatı bir ayna olarak gören yansıtma kuramı için önemli olan dış dünyanın, akıp giden hayatın, insanın ve toplumun yansıtılması iken, sanatçının iç duyguları ve iç dünyası önemsenmez.

Romantizm: Her şeyi akılcılığa indirgeyen dünya görüşüne karşı başkaldırının sanat alanındaki karşılığı olarak görülebilir. Romantizm ile birlikte sanat gerçeği yansıtan bir ayna olmaktan çıkar ve sanatçının iç dünyasına, ruhuna açılan bir pencereye dönüşür. "Sanat Nedir?" sorusunun yeni karşılığı, sanatçının duyguları ile bu duyguların anlatımı ya da kısaca anlatımcılık (expressionism) dir.   

Anlatım olarak sanat iki başlık altında incelenebilir. Bunlardan ilki yaratma olarak anlatımcılık, ikincisi ise aktarım olarak anlatımcılıktır.

Amerikalı ressam Albert Ryder "Eğer sanatçının kendi fırtınasını içermiyorsa, biçim ve renk bakımından aslına sadık bir fırtına bulutunun resmini yapmanın ne yararı var?" diye sorar ve onun bu sorusu aynı zamanda sanatın bir yansıtma değil anlatım olduğunu ifade eder.

Yaratma olarak anlatımcılık: Anlatım adlandırma değildir, sanatın özünü yaratıcılıkta, yaratma eyleminde bulur. Duyguyu adlandırmak yalnızca genellemeye yol açan bir sınıflandırmadır. Anlatımda ise bireyselleştirme sözkonusudur. 

Aktarım olarak anlatımcılık: Sanat eserinin alımlayıcısı (okur, izleyici, dinleyici vb.) ile sanatçı arasında bir ilişki kurmaya çalışır çünkü sanatçının duygularını ifade etmesi sanatın ne olduğunu açıklamak için yeterli değildir. 

Biçimci Kuram: Sanat eserinin dış dünyadan da, sanatçıdan da, sanatın alımlayıcısından da bağımsız, kendi başına yeterli bir yapı, dizge yada düzen olduğunu savunan anlayıştır.

Günümüzde yapılan Sanat Sınıflandırması:
  • Pratik Sanatlar (endüstriyel)
  • Güzel Sanatlar 
Geleneksel Sınıflandırmadan farklı olarak Çağdaş Sanat Sınıflandırması:
  • Yüzey Sanatları
  • Hacim Sanatları
  • Dil Sanatları 
  • Ses Sanatları
  • Hareket Sanatları
  • Dramatik Sanatlar
Toplumcu Gerçekcilik: Rusya'da ortaya çıkan toplumcu gerçekcilik sanatın ne olduğundan çok ne olması gerektiğine yanıt vermeye çalışır. Toplumcu gerçekciliğe göre sanat bir yansıtmadır ve yansıtılan gerçeklik, toplumun gerçekliğidir, toplumsaldır. Toplumcu gerçekciliğe göre sanat yalnızca toplumdaki çürümeyi, yozlaşmayı, çöküşü değil aynı zamanda yeni bir toplumu ve kültürü yaratabilecek sınıfın doğuşunu  da yansıtmaktadır. Önemli olan şu anki gerçekliği bilmek değil, bunun nereye doğru gittiğini bilmektir.

Copyright 2013-2017 | İbrahim BAYRAKTAR /dev/null Web Günlüğü