6 Nisan 2014 Pazar

Medya, Kitle İletişimi ve Toplum

FELSEFE Ders Notları
Medya, Kitle İletişimi ve Toplum - İnsan ve Toplum

Bugün dünyanın büyük kısmında, milyarlarca insanın günlük yaşamının en önemli parçasını kitle iletişim araçları, yani medya oluşturuyor. Yirmi yüzyılın son dönemi itibariyle modern toplumların en önemli toplumsal kurumlarından biri haline gelen medyanın ‘kapsama alanı’ olağanüstü bir hızla genişlemeye devam etmektedir. Medya analizi; kitle iletişim teknolojilerinin, medya kurumlarının toplumlar üzerindeki etkisi ve insanların/toplumların bunları nasıl kullandığıyla ilgilidir.

Yoğunlaşma: Medya kuruluşlarının belli kişi ya da grupların elinde toplanması durumudur.

Tekelleşme: Bir ya da birkaç kuruluşun zaman zaman aralarında gizli ya da açık anlaşmalar yaparak pazarda egemenlik kurmasına denir.

Medya : İngilizce araç, ortam, aracı anlamına gelir. Kitap, gazete, dergi, broşür, telefon, radyo, sinema, tv ve internet vb.

Referans Çerçevesi : Mesajların doğrudan değilde kendilerini "anlamlı kılan" gizli varsayımlardır. 

Medya Teorisi :Yirminci yüzyıl başından 1940’a kadar iki büyük dünya savaşı arasındaki yılları kapsayan ilk dönemde medyanın çok güçlü ve ikna edici bir etkisi olduğuna dair ortak bir görüş egemen olmuştur.

Propaganda Analizi ve Harold Laswell

Harold Laswell dönemin ilk önemli yapıtı olarak “Dünya Savaşında Propaganda Teknikleri” adlı eseri yazmıştır. 2. Dünya Savaşı sırasında ise kitle iletişim araçları neredeyse propagandayla eş değer tutuluyordu.

Propaganda ile birlikte reklam bu dönemi karakterize eden bir diğer önemli mesaj biçimidir. Laswel’in ünlü ifadesiyle “Kim, kime, hangi araçla ve nasıl bir etkiyle ne söylüyor?” sorusu dönemin temel sorusu olmuştur.
“Sınırlı Etkiler” Yaklaşımı
Kitle iletişimi araştırmalarını, 1940-60’lar dönemini kapsayan ikinci evresinde totaliter tehlikenin gerilemesiyle, ilk döneme damgasını vuran çok güçlü ve her şeye gücü yeten medya anlayışı popülerliğini yitirmeye başladı.

Bu dönemde medyanın “çok sınırlı bir etkisi” olduğuna dair yeni bir uç görüş ortaya çıktı.

İkinci döneme damgasını vuran “sınırlı etkiler” yaklaşımının gerisinde ise medyanın çok güçlü olduğu sonucunun dayanağı olan kitle toplumu tezinin terk edilmesi yatmaktadır.

Bu dönemin kurucu ismi Paul Lazarsfeld’dir. Dönemin bir diğer önemli araştırmacısı Hovland, reklamcılığın etkisi üzerine yoğunlaşan çalışmalar yapıyordu.

Çoğulculuk, medyanın toplumdaki farklı gruplarının kendilerini duyurabilmesi için gerekli olduğunu söylerken işlevselcilik, medyanın demokrasinin ortak değerlerini insanlara özümseterek bir görüş birliği sağlamadaki rolüne dikkat çeker.

Medya - Farklı Teorik Yaklaşımlar

İşlevselcilik : Toplumları canlılara, toplumu oluşturan birimleride canlıların organlarına benzetir. Toplumun sağlığı için bütün organlar uyumlu işlemek zorundadır. Kolektif bilincin çökmesi sosyal felaketlere yol açar.

Kullanımlar ve Doyumlar Yaklaşımı
Elihu KatzKullanımlar ve Doyumlar” yaklaşımı ile medyanın insanlara ne yaptığını değil insanların medyayı ne amaçla kullandığına bakılması gerektiğini vurgulamıştır.

Toplumsal Gruplar

FELSEFE Ders Notları
Toplumsal Gruplar - İnsan ve Toplum

Toplumsal grup, en genel anlamda, küçük ölçekli toplumsal ilişkiler bütünü olarak tanımlanabilir. Bir topluluğun grup olabilmesi için gereken en temel koşul, grup üyeleri arasında etkileşimin olmasıdır. 

Toplumsal grup, üyeleri arasında etkileşim olan, ortak amaç ve çıkarlara sahip, belirlenen değer ve normları paylaşan insanların birlikteliğini ifade etmektedir.

Toplumsal Grupların Özellikleri 
  • Grubun Tanınması :  Toplumsal bir grubun, hem grup üyeleri tarafından hem de başkaları tarafından grup, olarak tanınması gerekmektedir. Bazı derneklerde ya da kuruluşlarda görüldüğü üzere, toplumsal grubun üye isimleri saklı tutulabilmektedir.
  • Grup Üyelerinin Rolü ve Statüsü: Grupların toplumsal bir yapısı bulunmaktadır. Gruba katılan her üye, diğer üyelerin konumlarıyla ilişkili olarak belirli bir rol ya da statüye sahip olmaktadır.
  • Grup Üyelerinin Rolleri: Gruplar, örgütlenmiş kişisel eylemler bütünü olarak görülebilir. Bu anlamda, grubun her bir üyesi, kendi toplumsal rolünü oynar ve böylece, grup katılımını gerçekleştirir.
  • Grubun Sürekliliği: Grupların sürekliliği bakımından karşılıklı ilişkiler, büyük önem taşımaktadır. Toplumsal süreç tek yönlü olamaz, birlikte ve karşılıklı olması gerekmektedir.
  • Grup Normları: Gruplar, davranış normlarına sahiptirler. Yazılı ya da yazılı olmayan davranış normları, grup üyeleri tarafından bilinir, anlaşılır ve takip edilir.
  • Ortak İlgiler ve Değerler: Grup üyeleri, ortak ilgileri ve değerleri paylaşırlar. Bazı grupların ortak ilgileri ve değerleri, belirgin bir biçimde tanımlanmış olmasına karşın, bazı gruplar için belirsiz olabilmektedir.
  • Grubun Toplumsal Hedefleri: Grup eyleminin yöneldiği, toplumsal hedeflerin yani, amaçların bulunması gerekmektedir. Her grubun bir ya da birkaç amacı bulunmaktadır.
  • Coğrafi / Mekansal Yakınlık: Grup yaşamın sürdürülmesinde, temel unsurludan biridir. Toplumsal gruplar, zorunlu olarak belirli bir zamanda ve mekânda bulunmaları nedeniyle, fiziki mekânın sınırlamalarına bağlı kalmaktadır. 
Toplumsal grupların, neden bir çalışma konusu olarak ele alındığı ve küçük grupları incelemenin ne anlam taşıdığı sorularına yönelik üç temel neden gösterilmektedir.
  1. Toplumsal gruplar, toplumsal bir olgu olarak kabul edilmektedir.
  2. Toplumsal gruplar, aynı zamanda, toplumu yansıtmaktadır.
  3. Toplumsal grup araştırmalarının sonuçları, toplumsal uygulamalar için önem taşımaktadır.
Toplumsal Grup Çalışmalarının Tarihi
  • George Simmel'in (1900) çalışması küçük gruplar hakkındaki en erken çalışma olarak bilinir.
  • Charles H.L. Cooley / ayna, benlik / Cooley’in ayna benlik (looking glass itself) kavramı, kişisel benliğin toplumsal yaşam sonucu oluştuğunu göstermektedir.
  • Thrasher'in Chicago kentinde gangsterlerle ilgili çalışması önemli bir çalışmadır.
  • Robert F. Baies, 'Etkileşim Süreci Analizi’yle, grup gözleminin sistematik yöntemlerini ve etkileşim süreçlerinin ölçümünün geliştirilmesine öncülük etmiştir.
  • William F. Whyte’nin köşe başı gangsterleriyle ilgili araştırması, grup içi ve gruplar arası yardımlaşma ve çatışma konuları üzerine önemli örneklerdendir.
  • 1980’Ii yıllarda yapılan grup çalışmaları arasında ‘azınlık etkisi’, önemli araştırma konumlarındandır.
Toplumsal Grup Çeşitleri

Birincil Grup : Samimi, yüz yüze ilişkilerin ve dayanışmanın olduğu aile, arkadaş vb. dayanışmaların hakim olduğu gruplardır. ABD'li sosyolog Charles H.L. Cooley kullanmıştır. En önemlileri aile, arkadaşlar, komşular ve akrabalardır. Cooley'e göre birincil gruplar insan neslinin bakılıp korunduğu ve güven verici ilişkilerin kurulduğu yerdir.

İkincil Grup : Bireyin gönüllü ve belirli bir amaca yönelik olarak katıldığı, ilişkilerin yasalar, kurallar ve resmi anlaşmalarla düzenlendiği gruplardır. Dernekler, şirketler, partiler, bankalar iletişim sınırlı ve kurallar büyük önem taşır.

İç ve Dış Gruplar : İç grup ve dış grup kavramları, Amerikan sosyolog William Graham Sumner tarafından ortaya atılmıştır. İç grup, insanların ortak değerleri ve yaşam biçimini paylaştığı, kendilerini ait hissettikleri ve bağlılık duyduğu grubu ifade etmektedir.

Dış grup ise bireylerin kendi gruplarıyla rekabet halinde olan ya da karşıt olarak gördükleri gruplardır. İç gruplarda, “biz” duygusu hâkimdir.

Etnosentrik bakış açısı temelinde, kendilerine rakip ya da karşıt olarak gördükleri dış gruplar ise “onlar” olarak ifade edilmektedir. Fichter’a göre, kişinin birincil grubu, iç grup olarak adlandırılabilir.

İnternet Toplulukları ve Sanal Cemaatler : İnsanların internet ağlarına bağlanarak bilgisayar aracılığı ile iletişimde oldukları oluşumdur. Bunun üzerinde çalışan ilk isim Ferdinand Tönnies'tir.

5 Nisan 2014 Cumartesi

Kişilik

FELSEFE Ders Notları
Kişilik - Birey ve Davranış

Kişilik : Bireyin  iç ve dış çevreyle kurduğu, bireyi diğer bireylerden farklılaştıran tutarlı ilişki biçimine kişilik denir. Başkalarında görülmeyen kişiye özgü davranışlar olması gerekmektedir.

Kişilikle ilgili birçok farklı yaklaşım kişilik davranışlarının sebeplerini, kendi bakış açılarından ortaya çıkmaktadır. 

Psikodinamik Yaklaşım : Psikodinamik yaklaşımda kuramcılar psişik enerjinin davranışlar üzerindeki etkisi üzerinde çalışmaktadırlar. Bu süreçte bu enerjinin kaynağı kimi zaman cinsellik ve saldırganlık içgüdüleri olabilirken, kimi zaman da bireyin bağımlılıkla savaşı ola­bilmektedir.

Psikodinamik kuramlar, kişiliğin bilinçdışı (bilinçaltı) unsurlarla şekil­lendiğini savunmaktadırlar.

Kişiliğin bilinçdışı unsurlarla şekillendiğini savunmaktadırlar. En önemli temsilcisi Sigmund Freud’dur.

Takipçileri:
  • Cari Gustave Jung
  • Alfred Adler
  • Koren Horney
  • Erik Erikson
Sigmund Freud : İnsan davranışının temelinde güdüler ve dürtüler bulunur. Yani bilinçdışıdır. İnsan davranışları iki temel biyolojik içgüdü tarafından yönlendirilir.

Yaşam İçgüdüsü / Eros / Cinsellik
Ölüm İçgüdüsü / Thanatos / Saldırganlık 

Freud, cinsellik güdüsünü, yapılan herhangi bir işten elde edilen hazzın her türü olarak tanımlar.

Freud kişiliği id, ego ve süperego olarak ayırmıştır.
id : Haz peşindedir. Doyum arayan id gerçek dünyaya göre hareket etmez.

ego : Düşünme ve akıl yürütme süreçlerinin kontrolünü yapar. id'den gelen dürtüleri dünya koşullarına göre ayarlar.

Ego aşağıdakilerle etkileşimli olarak çalışır:
  • Bilinç: Bireyin içinde olduğu durumla ilgili hissedilenlerin tümü.
  • Bilinç öncesi: Bireyin farkında olmadığı fakat kolaylıkla hatırlanıp bilinç düzeyine getirilebilecek bilgilerin oluşturduğu yapı.
  • Bilinçdışı: Bireyin farkında olmadığı istese de hatırlayamayacağı birey farkında olmadan istemsiz bir şekilde vücut işlevlerini ve davranışları yönlendiren yapıdır. Dil sürçmeleri, rüyalar, hipnoz altında ortaya çıkar.
Dürtü ve isteklerin yerine getirilmesinde gerçeklik ilkesi doğrultusunda aracılık sağlar.
 
süperego : Bireyin davranışlarında toplumsal yapı içinde şekillenen kurallar, gelenekler ve ahlaki boyutta etkilidir.
  • İd insanın nefsi
  • ego benliği
  • süperego vicdanı
Freud'un kişilik ile ilgili kuramı bir buzdağına benzetilir.
Davranışın asıl sebebi, buzdağının altında kalan daha büyük alanda saklıdır.
Freud ve Kişilik Gelişimi :  Freud’a göre bireyin davranışlarına yön veren cinsel dürtünün doyurulma isteği Freud’un kişilik kuramını biçimlendirmektedir. Cinsel dürtüler sadece cinsellikle ilgili değil başarılan bir işten zevk almak gibi, tüm zevk alma durumlarını kapsamaktadır

Libido: Cinsel dürtünün yarattığı enerji. 

Saplanma: Cinsel enerji olarak adlandırılan libidonun kişilik gelişimi sürecinde, ileriki yıllarda kişilik gelişimini etkileyecek şekilde vücudun belli bir bölgesinde takılıp kalmasıdır.

Yaşam Boyu Gelişim

FELSEFE Ders Notları
Yaşam Boyu Gelişim - Birey ve Davranış

Gelişim Kavramı : Yaşam boyu gelişim insan ömrü sürecinde doğum öncesinden başlayarak ölüme kadar olan süreç içinde gerçekleşen değişimi ele alır. Geçmişten bu yana yaşam boyu gelişimi inceleyen alan gelişim psikolojisidir. İnsan ömrünün sağlıktaki gelişmeler ve teknolojik ilerlemelerle uzaması, gelişme psikolojisinin alanını genişletir. Yaşam boyu gelişimle ilgili olarak psikolojinin temel olarak tartıştığı konulardan biri, yaşam boyu gelişimi yönlendiren katılım mı, yoksa çevre midir?

Yaşam Boyu Gelişimde Araştırma Yöntemleri
  1. Doğal Gözlem: Gelişim sürecini kendi ortamında izlemeye dayanır. 
  2. Örnek Olay Yöntemi: Tek bir deneğin ayrıntılı olarak incelenmesi. 
  3. Deneysel Yöntem: Gelişim sürecindeki değişim ve süreçleri neden-sonuç ilişkisi içinde açıklamaya çalışır. 
  4. İlişkisel Yöntem: İki farklı değişkenin arasındaki ilişkiyi gösterir.
Gelişim sürecine ilişkin bilgileri elde etmek için 3 farklı araştırma deseni kullanılır: 
  • Enlemsel Desen: Aynı zaman döneminde farklı yaşlarda bireylerden veri toplanır. Araştırmacı veriler arasında kıyaslama yaparak gelişim süreci hakkında çıkarımlar yapar.
  • Boylamsal Desen: Aynı insanlardan farklı zaman dönemlerinde veriler alınarak gelişimin saptanmaya çalışılmasına dayalı desendir. Araştırmacı, aynı bireyden ya da bireylerden 2 yaşında aldığı veriyi saklı tutar. 4-6 yaşına geldiklerinde tekrar veri toplanır. Sonuçta araştırmacı aynı kişilerden elde ettiği verileri analiz ederek süreç hakkındaki görüşlerini ortaya koyar. 
  • Sırasal Desen: Enlemsel ve boylamsal desenin birlikte kullanıldığı desendir. Enlemsel desen aynı zaman dilimi içinde gerçekleştiğinden para ve zaman açısından ekonomiktir. Boylamsal desende zamanla deneklerin araştırmadan ayrılmaları gibi sebeplerle denek kaybı fazladır.
Evre : Birbirini takip eden, bir aşamada gerekli yeterlilikleri kazanmadan bir diğerinin başlamadığı durumlardır. Her evrede olması gerekenler ;
  • Yetenek ya da güdülerin bir araya gelerek oluşturduğu tutarlı bir örüntüyü oluşturan yapılar olmaları.
  • Bir önceki evreye göre kazanılan nitelikler arasındaki farkı ortaya koyan niteliksel değişimler.
  • Evredeki belli başlı değişikliklerde ortaya çıkan eşzamanlı değişimi işaret eden ani oluş.
  • Bütün değişimlerde aynı hızda gelişmeyi sağlayan birliktelik kavramı. 
  • Gelişim dönemleri oluşturulup, gelişim dönemlerine ilişkin saptamalar ortaya konurken en önemli ölçütlerden biri yaştır. Yaşın yanında bir diğer önemli unsur doğum yılıdır.
Kuşak : Tarihsel açıdan doğum yılları aynı döneme denk gelen insanlar grubuna denir.
Büyüme : Fiziksel artış.
Gelişim :  Fiziksel artışın yanında çevresel etkilerin sonucunda oluşan gelişim.
Olgunlaşma : Doğuştan gelen ve genetik etkilere bağlı olarak ortaya çıkan temel unsurlardır.

Doğum Öncesi Gelişim

Döllenmeyi takip eden 2 haftalık süreçte döllenmeden itibaren bölünerek çoğalan hücrelerin kimisi kemik dokusunu, kasları ve organları kimi ise sinir sistemini oluşturacak şekilde farklılaşır. İnce uzun yapıdaki farklılaşmış hücre yapısı embriyodur.

Embriyo gelişerek 3. ayda fetüs halini alır. Anne karnında plasenta adı verilen bir organ tarafından beslenen fetüse gelen besinler ve atıklar kan damarları yoluyla çıkarılmaktadır.

Anneyle bebeğin kanı karışmaz. Annenin yedikleri, içtikleri ve soluduğu hava bebeğe aktarılır. Alkol ve kafeinde bu duvarı aşar. Bebekler doğuştan gelen reflekslere sahiptir.

Yeni Doğan Bebek Refleksleri ;
  • Arama refleksi: Yanağına dokunulduğunda başını o tarafa çevirmesidir. Memeyi bulmak içindir. 
  • Emme refleksi: Ağzına aldığı her şeyi emme refleksidir. 
  • Yutma refleksi: Ağzındakileri boğulmadan yutmasını sağlar. 
  • Yakalama refleksi: Avucunun içine yerleştirilen bir nesneye ya da parmağa sarılması. 
  • Adım atma refleksi: Bebek koltuk altlarından tutulup ayakları yere konulduğunda yürüyecek şekilde adımları sıralaması.  
Beden ve Hareket Gelişimi :
  • Yeni doğanlar ilk 4 ayda büyük gelişme gösterir. 
  • Başları vücutlarına oranla oldukça büyüktür. Beyin hızlı gelişir. 
  • 4 aylıklar elleri ve ayakları ile çevreyi keşfederler. 
  • 2 aylık süreçte yavaş yavaş başlarını kaldırırlar. 
  • 5 ay sonunda destek olmadan otururlar. 
  • 6 aylık tutunarak kalkar. 9 aylık mobilya kenarına tutunur. 12 aydan sonra yürürler. 
  • 2 yaşından itibaren beyni yetişkin beyninin %75’i kadardır. 5 yaşından sonra karmaşık işler yapabilir.
Bilişsel Gelişim 

Doğumdan başlayarak çocuk çevresini keşfetmek için nesneleri keşfetmek için nesneleri ağzına götürerek, ellerinin avuç kısımlarıyla kavrayarak tanımaya çalışır. Daha sonraki yıllarda çocuk çevresini yavaş yavaş algılamaya başlar.Piaget’nin bilişsel gelişim kuramının evreleri 4’e ayrılır;

Duygular

FELSEFE Ders Notları
Duygular - Birey ve Davranış

Duygu ve Heyecan Kavramı 
Davranışlarımızın temelinde duygular ve heyecan bulunmaktadır.

Duygu : bireyin birşey hakkındaki hissettikleridir. Harekete geçmeyi sağlayan dürtülerdir. Duygu sözcüğü kök itibariyle Latince hareket etmek anlamında “motore” kelimesinden türemiştir. Başka bir ifade ile duygu sözcüğü “Emotion” yani hareket halindeki enerjiden gelir.

Heyecan :  Bir anda oluşan, kısa süreli ve daha yoğun bir şekilde hissedilen, içerisinde fizyolojik unsurları etkin bir biçimde barındıran durumdur.

Duygu yaşantısı vücutta farklı 3 düzeyde gerçekleşir.
  1. Öznel Yaşantı Deneyimi : Birey duyguları edindiği algılayış çerçevesi dahilinde yaşar. Her bireyin yaşadığı öznel bir duygu yaşantısıdır.
  2. Duygusal Davranış Düzeyi : Bireyin yaşadığı duyguyla ilgili ortaya koyduğu davranıştır.
  3. Fizyolojik Olaylar : Yaşanılan duygu durumuna göre değişiklik gösteren, kalp atışında, soluk alıp vermesinde vb. durumlardır.
Vücutta meydana gelen değişimlerin çoğu otonom sinir sistemine bağlı olarak sempatik bölümün harekete geçmesiyle ilgilidir.

Korku ya da öfke gibi duygu durumlarında sempatik bölümle ilişkili olarak;
  • Kalp atışı ve solunumu artar.
  • Göz bebekleri büyür.
  • Salya salgılanması katlanır.
  • Kan beyne doğru harekete geçmede kullanılmak üzere iskelet kaslarına yönelir.
  • Kanın pıhtılaşma hızı artar.
  • Kan şekeri enerji sağlama adına kanda daha yoğun hale gelir.
  • Deriden kanın çekilmesiyle tüyler dikleşir.
Yoğun duygu durumu geçtiğinde ise parasempatik bölüm dengeleyici sistemlerle vücudu normale döndürmektedir.

Duygu ve Davranış İlişkisi

Duygular bir davranışı başlatan, sürdüren ve yönlendiren süreçlerdir. Güdülerin genel olarak hangi davranışlarla sonlanacağını kestirmek daha mümkündür. Ancak yaşanan duygu ve heyecanlar sonucunda herkeste ortak davranışın oluşacağı gibi bir çıkarımda bulunulamaz.

Sonuç olarak duygular davranışı harekete geçirir fakat bu süreçte insandan insana farklılaşan davranış şekillerini görmek mümkündür. Bireylerin yaşadıkları duygular kendi davranışlarını harekete geçirebildiği gibi aynı zamanda diğer insanların da davranışlarını harekete geçirebilmektedir.

Bireylerin yaşadıkları duygular bulundukları ortamın duygusal atmosferini de değiştirebilmektedir. Bu durum bir nevi duyguların bulaşması olarak adlandırılabilir. Bireyin duyguları bireyi harekete geçirdiği gibi belli bir işi gerçekleştirme aşamasında bireyin performansını da etkiler.

Yerkes ve Dodson Yasası

Herhangi bir işten önce bireydeki kaygı düzeyinin yüksek olmasından dolayı yapabileceği işi yapamama durumudur.
Duyguların ifadesi beyindeki limbik sistem ve otonom sinir sistemi tarafından koordine edilir. Sağ beyin duyguların yönetiminde daha etkilidir.

Duyguların Sınıflandırılması 

Bazı araştırmacılar duyguları olumlu ve olumsuz şeklinde sınıflandırırken, bazı araştırmacılar da duyguları hoşa giden ve hoşa gitmeyen duygular olarak ayırır. Duyguları sınıflandırma ile ilgili önemli çabalardan biri Robert Plutchik tarafından ortaya konmuştur.

Plutchik çevreye uyum sağlayan duygular:
  • Korku
  • Sevinç/neşe
  • Kızgınlık
  • Üzüntü
  • Tiksinti
  • Umut
  • Kabul etme
  • Hayret
Duygu çemberinde farklı duygular birleşerek daha farklı ve geniş çapta duygular elde edilir.

Neşe+beklenti  = iyimserlik
Kabul etme+korku  = teslim olma
Sürpriz+üzüntü = hayal kırıklığı
Öfke+iğrenme = hor görme
Neşe+ kabul etme = aşk, sevgi
Beklenti+öfke = hırçınlık
Korku+sürpriz = dehşet
İğrenme+üzüntü = pişmanlık gibi.


Duygu Kuramları 

W. James - Cari Lange Kuramı : Beden çevrede gerçekleşen belirli özelliklere göre tepkide bulunur. Gözlerin büyümesi, tüylerin diken diken olması beraberinde duyguları oluşturmaktadır.

Örneğin: Issız bir sokakta köpekle karşılaşan bir kişi köpeği gördükten sonra vücudunda fizyolojik değişiklikler meydana gelir. Bedendeki bu değişiklikler beraberinde korkuya yol açar. İnsanların korktukları için değil de kaçtıkları için korktuklarını ileri süren bir anlayıştır.

Bu kurama başlıca eleştiriler;
  • İç organlar diğer organlara kıyasla sinirsel yapı ile fazlaca desteklenmedikleri için içsel olarak yaşanan değişiklikler gerçekleşir. Bu nedenle İç organlarını heyecana ilişkin hissedilenlerin kaynağı olarak görmek çok da mümkün değildir. 
  • Duygu ile ilgili vücutta oluşabilecek fiziksel değişiklikleri yapay olarak herhangi bir ilaç yardımıyla da elde etmek mümkündür. 
  • Bireyler aynı duygu durumu için farklı tepkiler verebilirler. Korku kimilerinde ağlama, kimilerinde titreme yaratır. James-Lange kuramı bu durumu açıklamakta yetersizdir. 
  • Otonom sistem duygusal durumlar karşısında birbirinden çok farklı tepkiler üretmeyebilir. 
  • Şayet fizyolojik süreçler korku ve diğer duyguların yaşanmasına neden oluyorsa, omurilik felci olan kişilerin daha az ve seyrek duygu durumları yaşamaları gerekir. Ancak fizyolojik tepkilerden yoksun olmalarına rağmen omurilikleri boyun bölgesinden zarar ören kişiler duygulan aynı yoğunlukta yaşayabilirler.
Cannon Bard Kuramı : Walter Cannon ve Philip Bard’a göre duygular ve bedensel davranışlar aynı anda ortaya çıkmaktadır. Durumu başlatacak bir olay algılandığında ve bir şekilde beyin tarafından süreç başlatıldığında, beyin otonomi sistemi ile kasları ve duygu ile ilgili geçmiş deneyimleri barındıran bilişsel aktiviteleri harekete geçirir. Cannon Bard kuramı James-Lange kuramının eksikliklerini geliştirme ve düzeltme anlamında önemlidir.

Cannon Bard kuramına en büyük eleştiri, vücudun tepkileri ile duyguların aynı zamanda uyanma geçtiklerine ilişkin kısmınadır.

Örneğin : Acı, ağrı veya tehlike algısı ile ilgili uyarım biz korku ve kaygıyı daha yaşamadan o ana ilişkin fizyolojik uyarım durumunu arttırabilir.

Bilişsel - Stanley Schachter ve Jerome E. Singer Kuramı :
  • Durum duyu organları tarafından hissedilir.
  • Otonom sistem uyarılır.
  • Bilişsel etiketleme durumu başlar. Kişinin içinde bulunduğu ortam, geçmiş deneyim vb.
  • Karşılaşılan durum geçmiş deneyimler doğrultusunda değerlendirilmeye başlanır. Buna geri bildirim mekanizması denir.
  • Bu kurama göre uyarılan birey bu durumu çevredeki ipuçları eşlğinde yorumlar.
Plasebo Etkisi : Kişilerin gerçek bir tedavi olmaksızın, aslında hiçbir fizyolojik etkisi olmayan ve ilaç sanılarak içilen haplar yoluyla tedavi gördükleri inancıyla iyileşme göstermelerini anlatan kavramdır. Burada hiçbir fizyolojik etkisi olmamasına rağmen iyi geleceğine inanılan haplar içildikten sonra duygusal anlamda bir rahatlama sağlanmaktadır.

Sosyobiyolojik Kuram : İnsanların çevreye uyum sağlamada toplumsal davranış göstermesidir. Kızgınlık duygusu insanı korurken, mutluluk duygusu insanların yakınlaşmasını sağlamaktadır. Bu kuram duyguların fizyolojik temellerini açıklama konusunda sınırlılıklar içerir.

Duyguların İfade Edilmesi

Jest ve Mimikler : Duygu ve düşünceleri destekleyerek gözle görülür, somut hale gelmelerinde katkıda bulunan hareketlerdir. Jest ve mimikler bazen istendik bazen istenmediktir.

Esas Jest ve Mimikler: Duygu ve düşünceleri destekleyen, somut hale getiren hareketlerdir.
  • Anlatım jest ve mimikler : Tüm insanlarda ortak olarak görülen hareketlerdir. Mutluluk, öfke, üzüntü vb.
  • Toplumsal jest ve mimikler : Bireyin toplumsal rolü gereği ortaya koymak zorunda olduğu hareketlerdir.
  • Şematik jest ve mimikler : Tiyatro oyuncularının, pandomim sanatçılarının yaptıkları taklit hareketlerdir.
İkincil Jest ve Mimikler : Toplumsal nitelikte olmayan esneme, hapşırma, öksürme gibi bedensel hareketlerdir. 

İletişimde beden dili duygu ile ilgili mesajın aktarılmasında önemlidir. Omuzların ve sırtın eğik ya da dik olması bireyin içinde bulunduğu durumu ile ilgili ipuçları verir. Bireylerin diğer bireylerle aralarında bıraktıkları mesafede sözsüz iletişimin belirleyici unsurudur. Belirgin bazı davranışlar herhangi bir söz söylenmese de duyuları yansıtabilir. Kızgınken kapının çarpılması gibi.

Copyright 2013-2017 | İbrahim BAYRAKTAR /dev/null Web Günlüğü