11 Kasım 2013 Pazartesi

Bilişsel Psikoloji

FELSEFE Ders Notları
Psikolojiye Giriş
Bilişsel Psikoloji
Bilişsel Psikoloji Doğası
1967 yılında Ulric Neisser tarafından yazılan "Bilişsel Psikoloji" başlıklı kitabın yayımlanmasıyla yeni bir disiplin olarak ortaya çıkmıştır. Neisser biliş kavramının duyusal girdinin yakalanması, dönüştürülmesi, özümsenmesi, depolanması ve kullanılması temelinde tanımlamaktadır.

Bişişsel psikoloji biliş kavramının bilimsel olarak incelendiği psikolojinin bir alt dalıdır. 1950'li yıllarda bilgi işlem, bellek, dil, biliş, problem çözme ve karar verme üzerine yapılan bilimsel çalışmalar ile ortaya çıktığı görülmektedir. Özellikle Bilgi işlem yaklaşımı bilişsel psikolojinin ruhunu oluşturduğu görülmektedir. Bilgi işlem dış dünyanın temsili veya sembolik dönüşümü veya manipülasyonu olarak ifade edilmektedir. Bilişsel psikoloji işlevselcilik felsefi akımından oldukça etkilenmiştir. Çünkü bilişsel psikoloji zihinsel işlemlerin işlevsel olduğunu farz etmektedir. Öte yandan beynin çalışılması materyalist bakış açısını ortaya koyar bu yaklaşımda beyin ve zihin benzer şeylerdir. Bundan dolayı düşünce ve davranış beyindeki nöral faaliyetler sonucu oluştuğundan beynin incelenmesi aynı zamanda zihnin incelenmesi anlamına gelmektedir.
İşlevselci yaklaşım insan davranışını bilgi-işlem ve zihinsel işlevler kapsamında açıklarken materyalist yaklaşım zihinsel süreç ve faaliyetleri nöroanatomi ve nörokimya kapsamında ele alır. Bilgi İşleme sırasında daha önceden kazanılmış yaşantılar, deneyimler ve beceriler yeni algılanan uyaranları etkiler. Buda davranış ve tepkilere yansır.
Bilişsel Psikolojinin Tarihi
İnsan  doğayı anlamak adına sormaktadır. Bu sorular ise çoğunlukla varsayımlara dayanmaktadır. Modern bilişsel psikolojinin varsayımlarını daha iyi anlamak için düşünce tarihinde kısa bir yolculuk yapmak gerekmektedir. Eski yunan düşüncesinde dünya olaylarının tahmin edildiği, insanların fiziksel dünyanın bir parçası olduğu ve insan dağranışlarının diğer doğa olayları ile ilişkili olduğu varsayımları yatmaktaydı. Bu varsayımlar şu anda bize sıradan gelsede o zaman için devrimci bir nitelik taşımaktaydı.
Bilim insanların insan ve insan davranışlarının tahmin edilemez bir bakış açısıyla ele aldıklarından bunların incelemesininde neredeyse olanıksız  olduğunu düşünmüşlerdir. Deterministci etkilerin görülmediği bu dönemde felsefeciler düşüncenin kökeni ekseninde ve özellikle kalıtım ve çevre karşıtlığı kapsamında bellek ve algıyı tartışmışlardır. Ancak bu tartışmalar gözlem ve deneye dayanmamamıştır.
Gözlem ve deneye dayanan ilk çalışmalar  Wilhelm Wundt'un 1879 yılında Almanya'nın Leipzig  şehrinde ilk deneysel psikoloji laboratuvarını kurması ile başlar. Bu laboratuvarda Wundt ve arkadaşları iebakış yöntemini kullanarak deneyimli katılımcılarla bilincin elementlerini araştıran d deneyler yapmıştır. Wundt katılımcıların duygu durumlarını, objelerin nasıl ifade edildiklerini araştırmıştır.
Bilgi İşlem modelinin ilk uygulamalarından birini Donald Broadbent tarafından algı ve iletişim konusunda ortaya konmuştur. Donald Broadbent 1958'de yazdığı "Algı ve İletişim" adlı kitabında, dikkatin bilgi işleme sisteminin sınrlı kapatisesinin sonucu olduğu ve bunun sonucu olarakta filtreleme  mekanizmasının bulunduğu fikrini ileri sürmüştür. Ona göre inşalar bilgilere seçici biçimde yaklaşmakta  ve eş zamanlı algılarda bir algının bazı bölümleri yakalanırken diğer bölümleri filtrelenmektedir.
1950'li yıllarda bilişsel psikolojinin ortaya çıkmasında rol oynayan gelişmeler :
  • Bilgi Teorisi (Shannon 1948)
  • Dil Teorisi (Chomsky 1956)
  • Kısa Süreli Bellekte Kümeleme Kavramı (Miller 1956)
  • Kavram Oluşturma Modeli (Newell ve Simon 1972)
  • Yapay Zeka Çalışmaları

Genel olarak, bilişsel psikoloji ve ortaklık kurduğu diğer disiplinler ile algıdan belleğe, zihinsel temsilden bilince kadar birçok olguyu incelemekte ve biliş hakkında genel açıklamalar yapmaktadır.

Algı : Duyum ve algı uyaranların dış dünyadan alınması beyine taşınması, beyinde işlenmesi yorumlanması ve bir karar verilmesi süreçlerini içermektedir. Duyum içinde bulunulan bir ortamdan uyaranların içerdiği bilginin ilgili duyu sistemi tarafından yakalanarak sistem içine alınması ve beyindeki ileri fizyolojik merkezlere iletilmesi süreçlerini kapsamaktadır.

Algı ise uyaranların taşıdığı bu bilginin analiz edilmesi, tanınması yorumlanması ve organize edilmesini kapsayan süreçtir. Bu süreçleri inceleyen alana psikofizik ve bu ilişkileri betimleyen ilişkiyede psikometrik fonksiyon adı verilir

Çevremizdeki objelerle ilgili olarak ne ,nerede ve nasıl ile ilgili işlemler GÖRME tarafında yapılır. Görme; renk, derinlik, obje ve hareket algıları ile ilgili işlemler yaparken algısal organizasyonu gerçekleştirmektedir. Algısal organizasyonlar objelerin şekil zemin ilişkisi ve gruplama temelinde yapılmaktadır

Gestalt psikologları çevremizde bulunuan objeleri nasıl grublandırıldığımıza yönelik ilkeler önermişlerdir. İşitme ses türünden bilgileri kodlayarak sesin kaynağı ile ilgili olarak ne ve nerede sorularına yanıt vermekte ve ayrıca iç kulakta bulunan yarım daire kanalları vasıtasıyla denge algısı yerine getirilmektedir. Orta kulağın içinde örs, üzengi ve çekiç adlı üç küçük kemik bulunur bunlar bir yandan hareket ederek titreşim meydana getirmekte ve ses dalgasını oval pencere vasıtasıyla iç kulağa iletmektedir. Tat ve koku duyuları kimyasal duyular olup yaşamsal olarak çevremizdeki önemli uyaranlar hakkında önemli bilgi sağlamaktır.

Dikkat : Dikkat bilgi işlem sırasında zihinsel kaynakların kullanılması olarak tanımlanabilir. Kaynakların belirli bir uyarana ayrılmasına seçici dikkat ve kaynakların birden fazla uyarana yönlendirilmesine bölünmüş dikkat denir. Kokteyl parti olgusu çalışmalarının sonucuna göre mesajın kaynağı ve şiddeti gibi uyaranın fiziksel özelliklerinin kullanılması sayesinde istenilen ve istenilmeyen uyaranların birbirlerinden ayırt edildiğini bulmuştur. Ayrıca bu araştırmalarda bilgi işlemede filtreleme mekanizması olduğuna dikkat çekilmiş ve durum çift kulaklı dinleme deneyleri ile tespit edilmiştir. Bu mekanizmaların obje veya yer temelli olup olmadığını inceleyen çalışmalar her iki durumuda destekleyen bulgulara ulaşılmıştır. Bölünmüş dikkat çalışmaları aynı anda iki görevin nasıl yapıldığını inceler. Ancak bazen iki görevi eş zamanlı olarak yerine getirmek görevlerden birinin performansını etkilemektedir.

Görevlerin benzerliği veya zorluğu çift görev performansını olumsuz yönden etkiler pratik ve tekrarlar sonucunda iyileşmeler gözlenmektedir. Bölünmüş dikkati açıklamaya yönelik olan genel kaynak modeli, zihinsel kaynakların kısıtlı olduğunu ve bundan dolayı eş zamanlı görevlerde işlem kapasitesinin paylaşılması düşüncesine dayanmaktadır.

Derinlik Algısı : Retinadaki iki boyutlu görüntü uzaklıkla ilgili yapılan çıkarımlar yada ipuçları ile üç boyutlu olarak algılanmaktadır.  bu tek göze bağlı monoküler ve iki göz bağlı binoküler derinlik algısı ipuçları ile yapılmaktadır. Tek  göze bağlı ipuçları bir görüntüye tek gözle bakıldığı zaman var olan derinlik alfısı ipuçlarını içermektedir. Bunlardan biri göz kaslarının hareket etmesiyle göz merceğinin şeklinin değiştiği akomodasyondur. Bunun dışındakiler resimsel ipuçlarıdır.

Algısal Organizasyon : Bir çok algısal süreç ve işlemler bir dizi ilkeler çeçevesinde etrafımızdan gelen bilgileri nasıl anlamlı hale getirdiğimizi açıklamaktadır. bu ilkeler 20. yüzyılın başında geştalt psikologları tarafından önerilmiştir.

Bellek  : Bellek bilginin kodlanması, depolanması ve hatırlanması süreçlerini kapsar. Bellekte üçlü sistem yaklaşıma göre duyusal, kısa süreli bellek ve uzun süreli bellek olmak üzere üç bellek bulunmaktadır.
Duysal bellek anlık bellek olup çok kısa sürelidir ve burada bilginin fiziksel kodlaması yapılır . Kısa süreli bellek ise sınırlı kapasitesi ve daha çok tekrarlara dayanan bir bellektir. Bilginin kapasitesi sınırsız olan uzun süreli belleğe aktarımı ise o bilginin anlamsal ve derinlemesine kodlanması ile sağlanmaktadır.Anlamsal bellek genel bilgileri ve olguları ve epizodik bellek ise belli bir zaman ,yer ve bağlamda oluşan olaylarla ilgili bellektir. Olaylarla ilgili olarak bilinçli ve sistemli olrak bilginn depolanması açık bellek ve bilinç dışı yapılan kodlamalar örtük belleği oluşturmaktadır. Unutma ile ilgili öne sürülen silinme kuramı belleğin sabit bir oranda zaman içinde zayıflamasını açıklamaktadır. Bozucu etki yoluyla unutma kuramı ise bir belleğin bir başka belleğin hatırlanmasını engellenmesidir. Bu bozucu etki ileriye veya geri yönelik olarak gerçekleşmektedir.

Temsil ve Zihinsel Temsil : Bir şeyin yokluğunda sembol ve işaretler veya işaretler ile o şeyin sunulmasına temsil denir. Fiziki temsiller olan dış temsiller tıpkı resim gibi temsiller olup benzeşen temsilleridir. Bu tür temsillerin dışındaki rastgele seçilmiş sembollerin oluşturduğu temsiller sembolik temsiller olup soyut temsiller olarak ifade edilir. Zihinsel temsiller algısal süreçler vasıtasıyla oluşturulan imgesel ve önermeler şeklindeki temsillerdir ve bilişsel süreçler arasındaki iletişimi sağlar. Bağlantıcılık temelli yaklaşımlarda ise ağ içinde aktivasyon örüntüsüne göre yayılmış zihinsel temsiller vardır. Zihinsel temsiller altında obje yada olayların beyindeki temsilleri olarak düşünülen zihinsel imgeler önemli yer tutar. Zihinsel imgeler bir yandan klinik ortamlarda iyileşme, izleme ve kontrol amacı altında kullanılmakta diğer yandan profosyonel iş alanlarında performans geliştirme kapsamında değerlendirilmektedir. Katogoriler ortak özellikleri paylaşan insan, olay veya objelerin sınıflandırılması işlemini yansıtmaktadır. Protip bir katogori için geçerli olan en muhtemel özelliklerin ne olduğu açıkça belirtendir.

Dil :  Dil sembolleri ve bu sembollerin nasıl bir araya geleceği kurallarını içerir. Sembollerin birleştirilmesiyle sonsuz sayıda mesaj ve anlamlar üretilmektedir. Konuşma, dinleme, yazma ve okuma gibi beceriler bilişsel faaliyetler sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu becerilerin tümü dil becerilerini oluşturur. Dilin hiyerarşik bir yapısı vardır. Bu yapı fonemi, morfem, kelime, sözcük grubları ve cümlelerden oluşur. Söylem bu yapının üstünde yer alan ileri düzeyde bir bilişsel sürece karşılık gelir. Dil üzerinde geliştirilen davranışçı yaklaşımı reddeden Chomsky dilin doğuştan gelen kazanım aracına sahip olduğunu ve bunun vasıtasıyla kelimelerin kazanıldığını ve dilbilgisi kurallarının öğrenildiğini savunur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Copyright 2013-2017 | İbrahim BAYRAKTAR /dev/null Web Günlüğü