7 Ağustos 2014 Perşembe

Word'de her sayfa ayrı dikey veya yatay nasıl yapılır?

Bir word belgesinde sayfa ayarlarında yaptığınız değişiklikler öntanımlı olarak tüm sayfalara uygulanmaktır. Fakat bazı durumlarda bir ya da daha fazla sayfa ayarlarının diğerlerinden farklı olması istenir. 

Örneğin normalde sayfa yapısı dikey durumda iken belgemizde bulunan bir tablonun sorunsuzca yerleşimi için bazı sayfalarıda yatay yapma ihtiyacı duyarız. Böylesi durumlarda MS Word'de her sayfayı ayrı dikey veya yatay olarak belirleyebilmek için sayfaları bölümlendirmek gerekir. 

Bu işlem nasıl yapılır?

Cursor sayfanın başına getirilir. Sayfa Başı ya da sayfada istediğimiz bir konumda 

Menüden Page Layout (Sayfa Düzeni) / Break (Kesmeler) / Next Page (Sonraki Sayfa) tıklanır.


Belgemiz cursor öncesi ve sonrası olmak üzere 2 bölüme ayrılacaktır. Aynı şekilde başka bölümler eklenebilir. Bu işlem sonrası bölümler diğerlerinden bağımsız olarak Orientation (Yönlendirme) ayarı yapılabilir. 

2 sayfalık örnek belgemizde 2.Bölümü Yatay olarak belirleyelim.

Menüden Page Layout (Sayfa Düzeni) / Orientation (Yönlendirme) /  Landscape (Yatay) tıklanır.

27 Temmuz 2014 Pazar

Felsefe Nedir?

FELSEFE Ders Notları 2
FELSEFE
Felsefe Nedir?

Karl Marx: "Filozofların şimdiye kadar dünyayı sadece anlamaya çalıştıklarını oysa önemli olanın dünyayı anlamaktan ziyade onu değiştirmek olduğunu" öne sürmüştür.

Sokrates: Felsefeyi esas itibariyle bir eleştiri ve sorgulama, karşılıklı bir tartışma faaliyeti olarak ifade etmiştir. Bu nedenle Sokrates insan zihnini tembelleştirdiğine inandığı yazılı söze değer vermemiş ve fikirlerini ortaya koyduğu yazılı hiç bir şey bırakmamıştır.

Phaidon Diyaloğunun Konusu - Hapishanedeki Sokrates

Doğurtma Yöntemi - Sokrates

Yazılı Eser Bırakmayan Filozof - Sokrates

Konfüçyüs: Doğu felsefesinin, Batı'daki filozof ya da bilgelerden, Yunan tarzı felsefe anlayışından farklı olarak doğayla veya şeylerin özüyle hiç ilgilenmediğini öne süren filozoftur.

Felsefe esas olarak düşünmeye ve sorgulamaya istekli insanların aralarında gerçekleştirdikleri ve entellektüel alışveriş süreçleri içinde, karşılıklı tartışmalarla ortaya çıkabilecek olgudur.

Phileosophia: Bilgelik Sevgisi (phileo:sevmek) (sophia:bilgelik) 

Felsefeyi Felsefe yapan şey: Tefekkür, Sorgulama ve Tartışmadır.

Aristoteles: Felsefenin Antik Yunan'daki doğuşunda ilk felsefeci ya da filozofların duydukları merak ve hayretin çok belirleyici bir rol oynamış olduğunu söyler. Nitekim Batı Felsefesinin ilk filozofu olarak kabul edilen Thales'le ilgili olarak aktarılan öykü yada anektod, bu durumu iyi bir biçimde açıklar.

Platon varlığı görünüşler ve idealar dünyası olarak ikiye ayırmış ve felsefeyi bütün disiplinlerin kraliçesi olarak adlandırmıştır.  

Mağara Benzetmesi - Platon
Üç Hayat Öğretisi Resmi - Platon
İdealist Bütünleştiriciliğin ilk ve en önemli Temsilcisi - Platon

Hobbes: "Gördüğü  olayların sebeblerini araştırmak insanoğlunun doğasına özgüdür. Bazıları daha çok araştırır, bazıları daha az ama herkes kendi iyi  ya da kaderinin sebeblerini araştıracak kadar meraklıdır." diyordu.

Felsefe, kalıcı ve nihai gerçekliğe nufuz edebildiği, gerçekten var olanın ne olduğunu gösterebildiği içindirki ön kabullere, sorgulanmamış kanaatlere, kısmi görüşlere ihtiyaç duymaz.

Felsefe, Platon'un gözünde kesin bilgiyi mümkün kılan yegane nesneler ortak İdeaları, yani ezeli-ebedi değişmez varlıkları konu aldığı içindir ki filozof doğallıkla çok özel türden bir bilgeliği, yani gerçekliğin hakiki doğasıyla ilgili kesinliği arayan kimse olarak ortaya çıkar.

Dünyanın açıklanması ve anlamlı kılınması, insanın çok boyutlu yapısı veya farklı katmanlara ayrılmış manevi gerçekliği sayesinde, dört eksen üzerinde gerçekleşir; Bilim, Din, Sanat ve Felsefe

Bilim ve Felsefe: Din ve Sanattan rasyonel bir temele dayanma, anlamlı kılma ve açıklama faaliyetine aklı katma noktasında farklılık gösterir. En güzel örnek: Muthos (Efsane) dan Logos'a geçiş olgusudur.

Nedensellik konusunu ilk ve en ayrıntılı bir biçimde ele alan kimselerin  Aristoteles, David Hume ve Immanuel Kant  gibi filozoflar oldukları söylenebilir.

Epistomoloji Konuları : Bilginin Doğruluğu, Bilginin Kaynağı, Bilginin Sınırları, Bilginin İmkanı

Felsefenin varlığı konu alan alt dalı Metafiziktir.

Felsefenin Alt Dalları:
  • Metafizik (varlık)
  • Epistemoloji (bilgi) 
  • Etik ve Estetik (değer)
Bilim ve Felsefe Arasındaki Farklar
  • Bilim ve Felsefe akla dayanan disiplinlerdir. Fakat yöntemleri farklıdır.
  • Bilim nesnel normlarla iş görür, felsefe ise öznel bir çaba olarak ortaya çıkar.
  • Bilim varlığı parçalar ve belli yönden ele alır, Felsefe ise onu bütün olarak ele alır.
  • Bilimden kanıtlamanın yerini ispat alır, felsefe ispat yada kanıtlamadan ziyade gerekçelendirme veya haklılandırma işlemine karşılık gelir.
Foucault'un geliştirdiği kavram  "iktidar - bilgi" kavramıdır.

Kant varlığın yapısının, Tanrı'nın varoluşu ve ruhun doğasıyla ilgili soruların ortak paydasını oluşturan temel bir nokta olduğunu öne sürüyordu.

Felsefenin Kurucu veya Bütünleştirici Boyutu 
Felsefenin kurucu veya bütünleştirici boyutu aslında, insanın zihninin bilişsel gelişiminin veya aklın bir hedefe yönelimli çalışmasının bir sonucu olarak ortaya çıkar. Felsefede de söz konusu olan şey, bu olmuştur. Batı felsefesinin ilk filozofu olan Thales ile Anaksimandros ve Anaksimenes, dış dünyaya baktıklarında neredeyse sonsuz sayıda farklı şeyden oluşan birçokluk görmüş ve bu çokluğun ancak kendisinden türemiş olduğuna inanılan bir birliğe indirgenerek anlamlı kılınabileceğini düşünmüştü. Bu durum, gerçekten var olanın öz ya da kavram cinsinden olduğunu, gerçekliğin maddi olmayan bir yapı sergilediğini dile getiren idealist bir felsefenin kurucu yaklaşımıyla gerçekliğin madde cinsinden olduğunu ileri süren materyalist bir felsefenin birincisine karşıt bütünleştirici yaklaşımı üzerinden çok daha iyi bir şekilde ifade edilebilir. Bunlardan birincisi Platon’un idealizmi, ikincisi ise materyalist düşünürler tarafından geliştirilen atomcu teoridir. Söz konusu her iki teori de en yüksek düzeyde kurucu veya bütünleştirici teoriler olup varlığın bir alanına değil, neredeyse tüm yönlerine, hakikatin bütününe anlamlı açıklamalar getirmiştir.

Felsefenin Analitik Boyutu 
Felsefeci, felsefenin analitik veya çözümleyici boyutu söz konusu olduğunda, kavramları açıklığa kavuşturmaya, kavramlar arasındaki ilişkileri gözler önüne sermeye, akıl yürütme ya da çıkarımların mantıksal yapısını serimlemeye, düşünce ya da tezlerin sağlam bir şekilde gerekçelendirilmesine çalışır.

Felsefenin Eleştirel Boyutu 
Felsefenin kavramları analiz eden, düşünceler arasındaki ilişkileri araştıran analitik boyutuyla varlığın veya dünyanın çok çeşitli unsurlarını birbirine bağlayan kurucu veya bütünleştirici boyutunu  tamamlayan boyutu eleştirel boyutudur. Aslında o, felsefenin tamamen yeni bir yönü olmayıp bir anlamda ya analitik boyutun derinleştirilmesinden ya da çözümleyici boyut ile bütünleyici boyutun daha bir üst düzeyde sentezlenmesinden oluşur.

26 Temmuz 2014 Cumartesi

İnsan Evrimi - Antropoloji

FELSEFE Ders Notları 2
Antropoloji
İnsan Evrimi

Evrim: Zaman içerisinde bir türün genetik yapısında meydana gelen değişimi ifade eder. Eğer bu değişim genetik yapıda bir kuşaktan diğerine olduysa Mikro Evrim, türü oluşturan grupların üreme engeliyle birbirinden ayrılarak yeni türlerin ortaya çıkmasına olanak sağladıysa bu değişim Makro Evrim olarak adlandırılır.

Doğal Seçilim: Yaşadıkları çevreye en iyi uyarlanan canlıların hayatta kalması, uyarlanamayanların ise ölmesi ve elenemesiyle devam eden süreç Doğal Seçilim olarak adlandırılır.

Darwin, canlıların çeşitliliğinin evrim açısından önemini, popülasyon içerisindeki mücadele ve üreyen grupların birbirlerinden izolasyonunu ve coğrafi engellerin yeni bir türün oluşumundaki etkisini açıklamakla birlikte tür içerisindeki çeşitliliğin kaynakları, tür içerisindeki çeşitliliğin nasıl devam ettiği ve evrimin hızı gibi temel evrim sorunlarını çözümleyememiştir.

Fosil: Geçmişte yaşamış canlıların taşlaşmış kalıntıları veya izleridir, taşıl olarakta adlandırılmaktadırlar.

Canlıların en ilkel düzeyde "kendiliğinden" oluştuğunu, doğanın gereksinimlerine göre organların oluştuğunu belirterek transformizm adı verilen ilk evrim düşüncesini ortaya atan düşünür Aristoteles'tir.

Transformizm: Canlıların yapılarının sabit değil, değişebilir olduğu görüşüdür.

Taksonomi:  Canlıların sınıflandırılmasıdır. Carl von Linne  taksonomi sınıflandırmasıyla, bilinen tüm canlıları anlamlı gruplar halinde organize etmiştir. Linne aynı zamanda, cins ve tür ayrımını yaparak ikili isimlendirmeyi bilim dünyasına kazandırmıştır.

Cins:  Benzer uyarlanmalara sahip, benzer türlerden oluşan taksonomik bir birimdir.

Tür: Doğal koşullar altında çiftleştiklerinde üreme kapasitesine sahip yavrular doğurabilen canlı grubudur.

Canlıların değişmez niteliklere sahip oldukları görüşünü zedeleyen ilk kuram  Jean Baptiste Lamarck  tarafından ileri sürülmüştür. Lamarck'a göre canlı yaşamı boyunca çevreye uyum sağlayarak belli özellikler kazanır, daha sonra bu değişiklikleri kendi çocuklarına aktarır. Kazanılan karakterlerin kalıtımını açıklayan Lamarkizmde uzun süre kullanılmayan organlar güdükleşir ve fonksiyonunu yitirir, körelir.

Jeolojinin kurucusu Charles Lyell günümüzde gözlenen jeolojik süreçlerin geçmiştekilere benzer bir şekilde gerçekleştiğini öngörmüştür.

Genetik özelliklerin gelecek kuşaklara nasıl aktarıldığı sorunu, Çek bilgin Gregory Mendel'in bezelyeler üzerinde gerçekleştirdiği çalışmalarla çözümlenmiştir.

Rekombinasyon: Rastgele üremeyle bir türün gen havuzu içerisindeki genlerin bir araya gelerek, sonsuz bir çeşitlilik oluşturabilmeleridir.

Primatlar yeryüzünde Paleosen olarak adlandırılan Senozoyik Çağın ilk evresinde ortaya çıkmışlardır.

Paleosen dönemin sonunda meydana gelen ısınma ve artan yağış miktarı tropikal ve yarı tropikal ormanların genişlemesinde yolaçmış bu değişim ise primatlar için uygun yaşam alanları yaratmıştır. Fosil kanatlardan hareketle goril, şempanze ve insanın ortak atasının ortaya çıktığı ve hominoidlerin atalarının yaygınlaştığı ve sonlarında ise iki ayaklı ilk hominoidlerin ortaya çıkmaya başladığı dönem Miyosen'dir. Miyosen dönem memelileri çoğu günümüzde de yaşayan modern görünümlü türlerden oluşmaktadır.

Hominidler: Kuyruksuz büyük maymunlarınkinden daha iri beyinli onlardan daha az çıkıntıya sahip yüz iskeletine küçülmüş köpek dişlerine sahip iki ayak üzerinde dik yürüyen primatlardır.

Paranthropus: Australopithecusların aethiopicus, robustus ve boisei olmak üzere özelleşmiş kaba yapılı türlerinin dahil edilmesiyle oluşturulan ayrı bir cinstir.

Oldowan Kültürü:  Taşın bir kenarının kırılarak elde edilen taş aletlerdir.

Homo Erectuslar:  Alt Paleolitik olarak adlandırılan eski taş çağı kültürünün üreticileridirler. En yaygın alet tipini aşölyen  adı verilen ataş aletler oluşturmaktadır.

Aşölyen:  El baltalarını içeren taş aletler topluluğudur.  Acheulean olarakda bilinirler. Fransa'daki buluntu yeri  Saint Acheul'a  atfen adlandırılmıştır.

Neandertaller: Güçlü bedensel özelliklere sahiptirler. Yukarıdan aşağıya basık, yanlara doğru genişlemiş iri bir kafa yapısı, kafatasında dikkati çeken en belirgin özellik olarak art kafa kemiklerinin geriye doğru uzanan yumru şeklinde çıkıntıya sahip olması ve güçlü çiğneme kaslarıyla birlikte iri ön dişlerinin olmasıdır. Bunlarla birlikte elleri güçlü bir şekilde tutma, sıkma ve kavrama yeteneğine sahiptir.

Genetik araştırmalarla günümüzde yaşayan insanların tek bir kökene sahip olduğunu tanımlayan hipoteze Tek Merkezli Evrim adı verilir.

Chris Stringer  ve arkadaşları tarafından savunulan tek merkezli evrim hipotezi ve buna bağlantılı Afrika'da Oluş hipotezi Homo Sapiens'in Afrikada küçük ve izole bir grupta evrimleştiğini, daha sonra hem kıtada hemde Asya ve Avrupa gibi dünyanın diğer bölgelerinde yaşayan diğer türlerin yerini aldığını varsaymaktadır.

Modern insanın kökeninin 2 milyon yıl öncesinde olduğunu Homo Erectusların bölgesel olarak evrimleşerek bu bölgelerde yaşayan modern insanlara dönüştüklerini tanımlayan hipoteze Çok Merkezli Evrim adı verilir.

Milford Wolpoff, Alan Thorne ve WU Xinzhi  gibi araştırmacıların fosillerin morfolojik özelliklerine dayalı karşılaştırmalı çalışmalarına göre, modern insan gruplarının bulundukları bölgelerde, birbirlerinden bağımsız olarak evrim geçirmişlerdir. Çok Merkezli evrim olarak adlandırılan bu hipotezde  Homo erectus ve Homo Sapiensler arasındaki morfolojik benzerliğin bu insanların bölgesel evriminin ürünü olabileceği, birbirini izleyen fosil gruplarının yerel evrimleşmesinin sonucu olduğu kabul edilmektedir.

Dilgi: Uzunlu genişliğinin en az iki katı olan taş aletlerdir. Neandertallerin Orta Paleolitik'te geliştirdikleri yonga aletlerin yoğunlaştığı Müsteriyen Kültür yerine Homo Sapiensler Üst Paleolitikte dilgilerin yoğunlaştığı kültürler oluşturmuşlardır. Dilgi teknolojisiyle üretilen aletlerde çekirdekten daha fazla kesici alet elde edilmekte ve daha az malzeme israfı gerçekleşmektedir.

15 Temmuz 2014 Salı

İnsanın Canlılar Dünyasındaki Yeri

FELSEFE Ders Notları 2
Antropoloji
İnsanın Canlılar Dünyasındaki Yeri

Primat: Yaşayan ve soyu tükenmiş olan maymunları, kuyruksuz büyük maymunları ve insanı kapsayan memelilerin birtakımıdır. Şempanze, İnsan, Lemur ve tersiyer primat takımının üyeleri arasında yer alır. Primat grubu genel olarak iki büyük alt takıma ayrılmaktadır: Prosimiyenler ve antropoidlerdir.

Kökenleri farklı olan, evrimsel olarak birbirleriyle ilişkili olmayan, ancak benzer işlevleri üstlenen organlara işlevsel ya da görevdeş (analog) organlar denilmektedir.

Korda: Vücudun orta hattından uzanan merkezi sinir sistemidir.

DNA (Deoksiribo Nükleik Asit): Genetik kodu taşıyan moleküllerdir.

Prosimiyen: En erken primatlara benzeyen, küçük beyni, çıkıntılı burnu ve iri gözleriyle ilkel özelliklere sahip olan primat grubudur.

Karma Beslenme: Hem bitkisel hemde hayvansal kaynaklı besinlerin tüketilebildiği beslenme modelidir.

Katarini: Burunlarında dışa dönük kanatların mevcut olmadığı, burunlarının uç kısımları nemli olmayan dar burunlu maymunlardır.

Braşiyasyon: Eski dünya maymunları ile kuyruksuz büyük maymunların bazılarında gözlenen, kollar aracılığıyla ağaç dallarında salınarak uygulanan hareket sistemidir.

Monogenizm: Renkleri ve görünüşleri nasıl olursa olsun tüm insanların aynı türün üyesi olduklarını ve Adem ve Havva'dan geldiklerini, ancak sonradan farklı çevrelere uyum sağladıklarını ve böylece değişik görünümler kazandıklarını savunan görüştür.

Polimorfizm: Fenotipik enti yapabilen bir gen değişkenidir.

Farklı insan toplumlarında vucudun boyut farkına üç örnek verilebilir: Eskimolar, Nilotikler ve Pigmelerdir.

Plasenta: Gebelik sürecinde fetusun anne karnında yaşadığı, anneden alınan gıdaları fetusa aktarma özelliğine sahip içi sıvı dolu kesedir.

Homolog Organlar: Ortak atadan kalıtılan, birden fazla tür tarafından paylaşılan ve yapısal açıdan benzerlik gösteren organlara denir.

Genetik Yaklaşım:  Morfolojik özelliklerin yanı sıra canlıların sınıflanmasında kullanılan yeni bir yaklaşımdır.

Biyologlar canlıları yapı ve kökenlerine göre sınıflayarak; kuşlar (güvercin, serçe), balıklar (alabalık, hamsi), memeliler (yarasa, insan, balina) ve böcekler (arı, kelebek vb.) şeklinde ayırmaktadırlar.

Canlıları oluşturan yapıları ve aralarındaki ilişkileri inceleyen temel bilim dalı anatomidir.

Poligenizm: İnsan ırkının hepsinin Adem ve Havva'dan gelmediğini, dolayısıyle ayrı  türler olarak değerlendirilmeleri gerektiğini savunan görüştür.
Kafatası Endisi:  Kafanın genişlik ölçüsünün uzunluk ölçüsüne bölümünün 100 ile çarpımıyla elde edilen endistir.

14 Temmuz 2014 Pazartesi

Temel Antropoloji Kuramları

FELSEFE Ders Notları 2
Antropoloji
Temel Antropoloji Kuramları

Tek Hatlı Evrim: İnsanlığın gelişimini ilkelden gelişmişe doğru izlenen tek bir hat üzerinde görmek ve açıklamak eğiliminde olan evrimci görüştür.

Evrimcilerin önemli bir ismi Lewis Henry Morgan'dır. Morgan yazdığı Eski Toplum kitabında döneminin düşüncesini büyük ölçüde etkilemiştir.

Difizyonizm: Kültürün gelişim ve değişimine en önemli etkenin başka kültürlerden gelen maddi ve manevi öğelerin o kültüre girmesiyle gerçekleştiğini öne sürer. Difizyonizm müzeciliğin en gelişkin olduğu ülke olması nedeniyle Almanya'da gelişmiştir. Difizyonizmi Kuzey Amerikaya taşıyan kişi Franz Boas olmuştur.

Tarihci Özgücü Yaklaşım: Her kültürün kendine özgü ve ayrı bir tarihi olduğu görüşüdür.
İngiliz işlevselciliğinin kurucusu ve başta gelen kuramcısı Bronislaw Malinowski'dir.

Malinowski'ye göre; temel ihtiyaçların karşılanması ikincil ihtiyaçları ortaya çıkarır. Birey esastır ve kültürün bireyi nasıl desteklediği öne çıkar.

Boas kültürel gelenekleri ve yaşam tarzlarını açıklamak için üç temel etkeni incelemenin gerekli olduğunu öne sürmüştür. Bu etkenler; Çevresel Koşullar, Psikolojik etkenler ve Tarihsel bağıntılardır. Boas bunlar içerisinde en yüksek  ağırlığı Tarihsel bağıntılar olarak öne sürmüştür. Boas'a göre toplumlar ve kültürler kendi özgül tarihlerinin ürünüydü.

Yapısal İşlevselcilik Yaklaşımı: Kurucusu ve ilk kuramcısı olan İngiliz Antropolog  Alfred R.  Radcliffe-Browndur. Radcliffe'in ağırlık verdiği odak psikolojik ve biyolojik değil sosyolojiktir. O yüzden bu kuram sosyolojinin temel kavramlarından biri olan toplumsal yapı kavramıyla ilişki kurmayı seçmiştir.

Malinowski bireyin temel ihtiyaçlarına odaklanırken  Radcliffe  toplumsal yapının işlevsel bir biçimde sürüdürülmesine dikkati çeker.

Yeni işlevselcilik akımının önemli bir temsilcisi Max Gluckman'dır.

Reformist bir yaklaşımı benimseyen Gluckman işlevselcilikte  Malinowski'yi esas almakla birlikte onu toplumsal örgütlenme içinde çatışmanın rolünü gözardı etmekle eleştirir.  Dayanışma ve toplumsal sistemin sürekliliğini sağlayan kurumlar yanında düşmanlıklar, aileler arası yabancılaşma, otoriteye yönelen tehditler gibi süreçlerde toplumsal hayatın olağan yönleridir. Gluckman'a göre yinede çatışmaya rağmen toplumsal dayanışma korunabilmektedir.
Fransız Antropolojisi  içerisinden gelen Marksçı Antropoloji Stanley Diamond, Claude Meillasoux ve Maurice Gaudelier gibi antroploglar tarafından kurumsallaştırılmıştır.

Marksizmin tarihsel maddeciliğiyle ve bir ölçüde Marksçı Antropolojiyle buluşan kültürel maddeci yaklaşımın günümüzdeki en önemli temsilcisi Marvin Harris'tir.

Simgeci Antropoloji: Kültürü, o kültürün mensuplarınca ortak olarak paylaşılan simge ve anlamdan ibaret bir sistem olarak görmektedir. Önde gelen savunucusu Clifford Geertz'dir.

Erilmerkezcilik:  Toplumun ve toplumsal zihniyetin örgütlenmesinde erkeği ve onun toplumsal rollerini merkeze alarak davranma ve tutum geliştirme eğilimidir.

Sosyobiyoloji Kuramı:  Toplumsal olgu ve olayların biyolojik ve genetik nedenlere dayalı olduğunu savunan kuramdır.

Evrimci okulun en önemli temsilcilerinden birisi Edwand Taylor'dur. Taylor antropoloji yazınında bu bilimin konusunun kültür olduğunu söyleyen ilk bilim insanıdır.

Çok Hatlı Evrim:  İnsanlığın gelişimini basitten karmaşığa doğru tek ve zorunlu bir çizgi üzerinde değil, çevresel ve toplumsal koşullara bağlı olarak her coğrafyada  ve her zamanda farklı farklı gelişme yollarının ve tarzlarının bulunduğu bir çeşitlilik içinde görmek eğilimindedir.

Antropolojide Özgücü Kuramlar: 
  1. Etnobilim yada Bilişsel Antropoloji Yaklaşımı
  2. Simgeci - Yorumcu Antropoloji Yaklaşımı
  3. Feminist Antropoloji
Tylor kültürel evrimi aklın ilerleyişi olarak görmekteydi. Uygar olanla vahşi olanı birbirinden ayıran en önemli şey uygar olanların hurafeleri terk ederek aklı ve onun ürünü olan bilimi benimsemiş olmalarıdır diyen kuramcıdır.

Kültür-Kişilik kuramının öncüsü ve Boas'ın öğrencisi olan Ruth F. Benedict, hem kültürlerde hemde bireyin ruh hallerinde karşılık bulan ortak tema ve başa çıkma yollarının var olduğunu öne sürmüştü.

Copyright 2013-2017 | İbrahim BAYRAKTAR /dev/null Web Günlüğü