FELSEFE Ders Notları
20.Yüzyıl: Savaşlar Ve Değişimler Yüzyılı - Kültür Tarihi
Birinci dünya savaşı sonrasında jeo-poiitik açıdan birçok imparatorluk ya çöker ya parçalanır (Avusturya Macaristan imparatorluğu, Osmanlı imparatorluğu, Almanya imparatorluğu (topraklarını kaybeder, küçülür); Rusya imparatorluğu yerini Bolşevik devrimine bırakır.
İkinci Dünya Savaşı (1939-1945) insanlığın tanımış olduğu en büyük savaştır.
100 milyon asker ve sivil, 61 devlet, 22 milyon kilometre karelik bir alanda savaşmıştır. Elli milyon ölü vardır ve bunların yarısı sivildir.
Yahudiler toplu kıyıma uğrarken, Slavlar, Çingeneler, Engelliler, Eşcinseller, dini cemaatler ise ciddi takibata ve sürgüne, hatta kıyıma uğramıştır.
1991’de Sovyet Sosyalist Cumhuriyet Birliği dağılmıştır.
1917 Ekim Devriminin kuramcısı ve lideri Lenin’dir.
Stalin, hem SSCB’de, hem sosyalist ülkelerde ve sosyalist partilerde kendisinin de yönlendirdiği diplomasiyle kült bir kişilik olur.
Fakat Stalin’in uyguladığı rejimin ikiyüzlülüğü, (farklı ulustan yüz binlerce kişinin Sibirya’ya sürgün edilmesi, özellikle yönetim kadrosundan önemli kişilerin düzmece suçlamalarla idam edilmesi ve faili meçhul ölümler, kolektif yönetim anlayışından uzaklaşması ve yasaları çiğnemesi, aydın yazar kıyımı, vb.), Dünyada sosyalizme inanmış ve gönül vermiş birçok emekçi, aydın, yazar, sanatçı hayal kırıklığına uğrayacak ve komünizmin de totaliter bir rejim olduğu ortaya çıkacaktır.
Atlantik’in öteki yakasında Amerika Birleşik Devletleri ise huzur ve refah içindedir.
Bilimsel buluşlar, yenilikler süre gitmektedir. Otomobil endüstrisi hızla yaygınlaşmakta, radyo ve bazlı elektronik aletler günlük hayata girmiş, bankalar halka hizmet vermeye başlamıştır.
Batıda Amerika hayranlığı ve modası başlar.
Fakat bu liberal kapitalist ideoloji 1929’da önemli bir krizle karşılaşır:
Almanya’da ise 1920’lerden itibaren Sovyet Devrimini ve Kapitalizmi Yahudi-Musevi girişimi olarak lanse eden Nasyonalist Parti, güçlü iş dünyasının da desteğini kazanarak 1933’de Hitler’Ie iktidar koltuğuna oturur.
Almanya da Hitlerin propagandasının temelinde yatan görüş Sovyet devriminin ve kapitalizmin Yahudi girişimi olduğudur.
Almanya’da Nasyonalist Parti, güçlü iş dünyasının da desteğini kazanarak Hitler’le iktidar koltuğuna oturur.
Hitler, kısa zamanda silahlanarak bütün acımasızlığıyla diktatörlüğünü kurar, 1939’da başlayan işgalleriyle II. Dünya Savaşı dehşetini başlatır.
Almanya da ki nasyonal sosyalist görüşün benzeri olarak İtalya da faşizmin yeşermesini sağlayan lider Mussolini’dir.
İspanyadaki, destansı direnişleri edebiyata ve sanata konu olan Cumhuriyetçiler, bu hareketi Franco rejimine karşı geliştirmişlerdir.
II. Dünya Savaşının sonunda atom bombasının atılmasının yarattığı olumsuz etkileri anlatan “kız çocuğu” şiiri Nazım Hikmet RAN tarafından kaleme alınmıştır.
Ünlü İtalyan yönetmen Visconti, enkazlar arasında unutulmaz filmler çekmiştir.
İngiltere’nin öncülüğünde Fransa ve İtalya’yla imzalanan Sevr Antlaşması, İmparatorluğun elini kolunu bağlar.
1919’da Mustafa Kemal'in önderliğinde başlayan Kuvayı Milliye bağımsızlık hareketi, Ege bölgesi kentlerinden başlayarak, yeni başkent Ankara yakınlarına dek uzanan Yunan İşgalini, yer yer zaferlerle durduracak ve ülke işgalden temizlenecektir.
Kurtuluş Savaşının başladığı 1919’dan itibaren Türkiye olağanüstü olaylarla yüzleşmiştir.
1920’de Sevr Antlaşması Osmanlı Devletini parçalamıştır ve aynı yıl Şeyhülislam Mustafa Kemal için ölüm fetvası vermiştir.
Ardı ardına gelen yenilikler yeni bir Türkiye kimliğinin doğacağının kesin göstergeleridir;
Kültürel alanda 1932’de açılan Halkevleri (Halkodaları) kısa zamanda ülke çapında yaygınlaşır. Ülkenin evlatları ilk sanatsal etkinlikleri, ilk mesleki beceri kurslarını buralarda izlerler.
İstanbul Üniversitesinde yeni reformlar yapılarak özellikle Hitler rejiminden kaçan yüz elli dolayında yabancı öğretim üyesine kucak açılır. Yeni bilim kürsüleri kurulur.
1951’de Halkevleri, 1954’de de Köy Enstitüleri kapatılmıştır.
Mahatma, Milletin Babası anlamına gelir.
Tunus, 1957’de Türkiye’yi örnek alarak Habib Bourgiba’yla Cumhuriyet rejimine geçer.
1969'da Yaser Arafat’ın Filistin Kurtuluş Örgütünü (FKÖ) kurmasıyla bağımsızlık mücadelesi hız kazanır ve hatta dünya ilk kez bu örgütle uluslararası terörizmi tanır.
Soğuk Savaş, iki süper güç olan SSCB ile ABD arasındaki ve haliyle onların müttefikleri arasındaki gerilimleri, siyasal ve ideolojik çatışmaları içeren ve II. Dünya Savaşının hemen bitiminde başlayıp SSCB’nin dağılma tarihi 1991’e kadar devam eden dönemdir.
Bu dönem ülkelerin kendi kaderlerini kendi tayin etme hakkını engelleyen ideolojik, diplomatik ve askeri kararlarla doludur.
Örneğin Amerika Birleşik Devletlerinin, 1947’de, on altı Avrupa ülkesiyle imzaladığı uzun vadeli yardım MarshalI Planı, hem askeri hem ekonomik bir bağımlılık yaratma planı olarak eleştirilmektedir.
Türkiye’nin NATO’ya üye olduktan sonra 1953’de Kore Savaşına katılması ülkede şaşkınlık yaratmıştır.
Sosyalist cephede ise, 1955’de SSCB önderliğinde NATO’nun. karşısında yer alan Varşova Paktı kurulur.
Silahlanma yarışı hızlanır. Dünya siyaset sahnesine istihbarat teşkilatları Sovyet KGB ve Amerikan CIA çıkar.
Yasakçı zihniyet Nazi Almanya’sında sistematik bir kıyım uygulamıştır:
Sovyet Rusya’da ise devrimin ilk yıllarından itibaren Anna Akhmatova, Pasternak, (yazarın ünlü Doktor Jivago’su yasaklanmış ve 1958’de kazandığı Nobel Ödülünü alması engellenmiştir), Nabukov, Soljenitzin gibi yazarlar, Shostokovich gibi kompozitörler, Tarkovski, Paradjanov gibi film yönetmenleri ve geniş bir aydınlar topluluğu eserleri yüzünden yargılanmışlar, yasaklanmışlar ya da sürgüne gönderilmişlerdir.
ABD’de, senatör McCarty’nin başlattığı sosyalizm sempatizanı olan aydınları, Hollyvvood aktörlerini, yazarları, yönetmenleri hedef alan “Cadı Avı” on yıl sürmüş, yüz elli dolayında yazar, istihbarat teşkilatı FBI’nın kayıtlarına girmiştir.
İsrail de oldukça sert sansürcü bir devlet olmuştur: Bir dönem Gazze Şeridinde yazı makinesi ve faks kullanılmasını yasaklamış-, Filistin tarihiyle ilgili yazılara sansür koymuştur. Hatta bir kitap sergisini bombalamıştır.
Ülkemizde Nazım Hikmet (1901-1963), gençliğinin en verimli yıllarını 15 yıl hapiste ve 12 yıl sürgünde geçirmiştir ama kendi sözleriyle şair” tepeden tırnağa hasret ve ümitten ibaret” tir.
Gazeteler yanında, haber toplayan, onu görsel ve işitsel medyaya dönüştüren gazetecileri barındıran basın ajansları önemli bir enformasyon işlevini yerine getirir.
Basın ajansları önemli bir enformasyon işlevini yerine getirir.
Ülkemizde Milli Mücadele öncesi de aktif olan İstanbul basını, Kurtuluş Savaşının başlamasıyla iki farklı düşünsel kutupta (Tanin, Tevhidi Efkar, Osmanlı İmparatorluğu yanlısı; Akşam, ikdam ve İleri gibi gazeteler Milli Mücadele yanlısıdır) yerini belirler.
Bu dönemde ki gazetelerin ünlü yazarları arasında Hüseyin Cahit Yalçın, Ahmet Emin Yalman, Falih Rıfkı Atay, Yakup Kadri sayılabilir.
İlk mizah dergisi Diyojen (1870)’dir.
Yusuf Ziya Ortaç, Orhan Seyfi Orhon gibi edebi kimliklerin 1922’de çıkarttığı Akbaba Dergisi, 1933’den sonra yeni harflerle yayınlanır.
Tek partili dönemde iktidar yanlısı tutum izleyen, zaman zaman muhalif olan dergi, 1977'de yayın hayatına veda etmiştir.
1946’da çıkmaya başlayan ve kısa zamanda büyük tiraja ulaşan Sabahattin Ali, Aziz Nesin, Rıfat İlgaz’ın birlikte çıkardığı Markopaşa dergisi, toplumcu ve gerçekçi siyasal mizahıyla hem güldüren hem düşündüren önemli bir mizah dergisidir.
Tüm alanlarda kullanılan ilaçlardan ve besinlerden dolayı, ekoloji-tarım dengesi bozulur; aşırı üretim toprağı yorar; kullanılan ilaçlar çevreye zehir saçar hale gelir.
Üstelik bir yandan da ürünlerin genetiği üzerinde oynanmaya (uluslararası kısaltma adı: GDO) başlanmıştır.
20. yüzyılın en önemli buluşlarından biri olarak kabul edilen ve elektronik devrelerin can damarı olan transistorlar, 1947 yılında yapılmış ve teknolojide yepyeni bir çığır açılmıştır.
İnşaat sanayisinde konstrüksiyonlarda, beton, çimento türevleri gibi sağlam dayanıklı malzemelerin üretimiyle gökdelen ve uydu kent inşaatları yaygınlaşır ve kısa zamanda yarattıkları ıssızlaştırma, yalnızlaştırma sorunlarından dolayı tartışılmaya başlanır.
20 Temmuz 1969'da ABD Apollo uzay aracı Ay’a ayak basar.
Frankfurt Ekolünden, 1960’lı yılların etkileyici ismi Herbert Marcuse (1898-1979) ise, sanat eserinin gerçekçiliği ve politikliği yüceltme gibi bir kaygısı olmaması gerektiğini, “sanatın hayatı değil, hayatın sanatı taklit ettiğini” savunmuştur.
Jean-Paul Sartre (1905-1980) 1943’de yayınladığı “Varlık ve Hiçlik” adlı kitabında, varoluşun insanın maddi özünden önce geldiğini; insanın dünyaya gelip var olduktan sonra kendi özünü yarattığını ve bu süreçte insanın ancak insana yol gösterebileceğini savunmuştur.
Roland Barihes, “Çağdaş Söylemler” (Mitolojiler) adlı kitabında, “Afrika tenli, yani zenci bir askerin Fransız ulusal askeri giysisiyle yani Fransız vatandaşı olarak Fransız Bayrağı altında selam duruşunu gösteren ünlü fotoğraf, düz anlamda bayrağı selamlama gösterisidir, ama ikinci anlamı bir zamanların emperyalist Fransız Sömürge İmparatorluğunun evlatlarının, daha doğrusu bir zamanların kölelerini yüceltme ve yurttaş kabul etme gösterisidir” demektedir.
Levi Strauss’a göre antropoloji bilimi, psikoloji ve psikanaliz ile de çok yakın bağlantı halindedir.
Gustav Jung kolektif bilinçaltı üzerinde durarak bir tür sosyal psikanaliz geliştirmiştir.
1950’lerden itibaren tüm ülkelerde yeni davranış biçimleri geliştiren ve yeni kültürler yaratan genç bir kuşak vardır.
Batıda hippiler özgürlük, barış ve aşk adına uzun saçları alışılmadık giysileri ve aşırı alkol tüketimleriyle ilgi çekse de kısa sürede kaybolur.
1964’de, Berkeley Üniversitesi öğrencilerinin örgütlediği ilk öğrenci hareketi büyük yankı bulur.
Bunu besleyen protest müzik kültürü Bob Dylan, Joan Baez gibi şarkıcılarla gençlik Vietnam Savaşma büyük tepki gösterir. Öğrenci hareketleri Atlantik’ten Avrupa’ya sıçrar.
1968’de, Fransa’da öğrenciler üniversite amfilerini, tiyatro salonlarını, sanat merkezlerini işgal eder; barikatlar kurulur. Buna işçi sendikaları destek vererek genel greve giderler.
Gençlik sanki yarın değişim gerçekleşecek hayalinde iken anarşi yükselir, hareket sonuçsuz kalır.
1968 hareketi, bugün gençliğin dünyada yeni bir kültür ve siyaset anlayışı yarattığı hareket olarak inceleme konusudur. Bu yıldan sonra, eğitim programları gözden geçirilir, yeni reformlar yapılır, üniversitelerin özerkliği gündeme gelir.
Birinci Savaş sonrasında SSCB’de kurulan Devlet Sinema Enstitüsü, ünlü yönetmen Sergei Eisenstein’ı dünyaya tanıtır, yönettiği “Potemkin Zırhlısı” dünya sinemasının ilk başyapıtlarındandır.
Konusunu Kuzey-Güney Savaşı yıllarından alan ve bu tarihsel fonda trajik bir aşk dörtgeni oluşturarak insanın psikolojik dünyasının derinliklerini ve çelişkilerini ustalıkla yansıtan filmin adı Rüzgâr Gibi Geçti'dir.
Sinema sanatı ünlü ödülleriyle (Oscar), festivalleriyle (Venedik, Berlin, Antalya, Cannes) dünyanın dört bir yakasında bir yaşam tarzı olmuştur.
Modern dans balenin değişmez kurallarına tepki olarak her tür müziğe uydurulabilen, hareket stili alanı özgür olan, düşünce ve kavramları somutlaştırmayı amaçlayan dans türüdür.
Caz Müziği zenci sanatçıların öncülük ettiği Afrika’nın töresel müzik ve danslarını, eğlencelerini, zaman zaman da sömürgeleştirmeden dolayı İngilizlerin ilahilerini barındıran müzik türüdür.
Sıra dışı popüler bir müzik grubu olan “The Beatles” isminde yer alan “Beat” kelimesi ritim anlamına gelmektedir.
Postmodern düşünce, haliyle, belli bir merkezi olmayan; özneyi ve egoyu öne çıkaran, ifade alanında heterojenliği, çoksesliliği, bölünmüşlüğü benimseyen ileri teknolojiler çağı düşüncesidir.
Umberto Eco kinetik sanatta “formların renklerin ve düzlemlerin hareketiyle değişken bir plastik sanat form” yaratıldığı düşüncesindedir.
1934’de İstanbul Şehir Tiyatrosunun başına getirilen Muhsin Ertuğrul (1892-1979) sadece İstanbul’da değil, Ankara’da da Devlet ve Şehir Tiyatrolarının, Konservatuarlarda Sahne Sanatları Bölümlerinin yapılandırılmasında, salonların açılmasında etkin bir rol üstlenir.
Türk Beşleri adıyla anılan bestecilerin isimleri ve bazı eserleri kısaca şöyle anılabilir:
Ama o aynı zamanda bir dünya şairidir. Dünya emperyalizm tarihinden kesitler içeren "Benerji”, “Taranta Babu” gibi eserler yazmıştır.
Dünyamız bugün çokkültürlülükle (mültikültüralizm) karşı karşıyadır. Çokkültürlülüğü öncelikle kimlikle ilgili bir kavram gibi düşünmek yerine, kültürle kaynaşmış ve ondan beslenen diller; inançlar ve uygulamalar olarak görmek gerekir.
Birinci dünya savaşı sonrasında jeo-poiitik açıdan birçok imparatorluk ya çöker ya parçalanır (Avusturya Macaristan imparatorluğu, Osmanlı imparatorluğu, Almanya imparatorluğu (topraklarını kaybeder, küçülür); Rusya imparatorluğu yerini Bolşevik devrimine bırakır.
İkinci Dünya Savaşı (1939-1945) insanlığın tanımış olduğu en büyük savaştır.
100 milyon asker ve sivil, 61 devlet, 22 milyon kilometre karelik bir alanda savaşmıştır. Elli milyon ölü vardır ve bunların yarısı sivildir.
Yahudiler toplu kıyıma uğrarken, Slavlar, Çingeneler, Engelliler, Eşcinseller, dini cemaatler ise ciddi takibata ve sürgüne, hatta kıyıma uğramıştır.
1991’de Sovyet Sosyalist Cumhuriyet Birliği dağılmıştır.
1917 Ekim Devriminin kuramcısı ve lideri Lenin’dir.
Stalin, hem SSCB’de, hem sosyalist ülkelerde ve sosyalist partilerde kendisinin de yönlendirdiği diplomasiyle kült bir kişilik olur.
Fakat Stalin’in uyguladığı rejimin ikiyüzlülüğü, (farklı ulustan yüz binlerce kişinin Sibirya’ya sürgün edilmesi, özellikle yönetim kadrosundan önemli kişilerin düzmece suçlamalarla idam edilmesi ve faili meçhul ölümler, kolektif yönetim anlayışından uzaklaşması ve yasaları çiğnemesi, aydın yazar kıyımı, vb.), Dünyada sosyalizme inanmış ve gönül vermiş birçok emekçi, aydın, yazar, sanatçı hayal kırıklığına uğrayacak ve komünizmin de totaliter bir rejim olduğu ortaya çıkacaktır.
Atlantik’in öteki yakasında Amerika Birleşik Devletleri ise huzur ve refah içindedir.
Bilimsel buluşlar, yenilikler süre gitmektedir. Otomobil endüstrisi hızla yaygınlaşmakta, radyo ve bazlı elektronik aletler günlük hayata girmiş, bankalar halka hizmet vermeye başlamıştır.
Batıda Amerika hayranlığı ve modası başlar.
Fakat bu liberal kapitalist ideoloji 1929’da önemli bir krizle karşılaşır:
- Halkın bankalardan kredi çekerek ve borçlanarak Borsaya katılımı, sonunda felaketi getirir.
- 1929’da sistemin tamamı birkaç gün içinde çöker.
Almanya’da ise 1920’lerden itibaren Sovyet Devrimini ve Kapitalizmi Yahudi-Musevi girişimi olarak lanse eden Nasyonalist Parti, güçlü iş dünyasının da desteğini kazanarak 1933’de Hitler’Ie iktidar koltuğuna oturur.
Almanya da Hitlerin propagandasının temelinde yatan görüş Sovyet devriminin ve kapitalizmin Yahudi girişimi olduğudur.
Almanya’da Nasyonalist Parti, güçlü iş dünyasının da desteğini kazanarak Hitler’le iktidar koltuğuna oturur.
Hitler, kısa zamanda silahlanarak bütün acımasızlığıyla diktatörlüğünü kurar, 1939’da başlayan işgalleriyle II. Dünya Savaşı dehşetini başlatır.
Almanya da ki nasyonal sosyalist görüşün benzeri olarak İtalya da faşizmin yeşermesini sağlayan lider Mussolini’dir.
İspanyadaki, destansı direnişleri edebiyata ve sanata konu olan Cumhuriyetçiler, bu hareketi Franco rejimine karşı geliştirmişlerdir.
II. Dünya Savaşının sonunda atom bombasının atılmasının yarattığı olumsuz etkileri anlatan “kız çocuğu” şiiri Nazım Hikmet RAN tarafından kaleme alınmıştır.
Ünlü İtalyan yönetmen Visconti, enkazlar arasında unutulmaz filmler çekmiştir.
İngiltere’nin öncülüğünde Fransa ve İtalya’yla imzalanan Sevr Antlaşması, İmparatorluğun elini kolunu bağlar.
1919’da Mustafa Kemal'in önderliğinde başlayan Kuvayı Milliye bağımsızlık hareketi, Ege bölgesi kentlerinden başlayarak, yeni başkent Ankara yakınlarına dek uzanan Yunan İşgalini, yer yer zaferlerle durduracak ve ülke işgalden temizlenecektir.
Kurtuluş Savaşının başladığı 1919’dan itibaren Türkiye olağanüstü olaylarla yüzleşmiştir.
1920’de Sevr Antlaşması Osmanlı Devletini parçalamıştır ve aynı yıl Şeyhülislam Mustafa Kemal için ölüm fetvası vermiştir.
Ardı ardına gelen yenilikler yeni bir Türkiye kimliğinin doğacağının kesin göstergeleridir;
- Medeni Kanun kabul edilir.
- Arap alfabesinden Latin alfabesine geçilir; eğitim-öğretim kurumlan birleştirilir.
Kültürel alanda 1932’de açılan Halkevleri (Halkodaları) kısa zamanda ülke çapında yaygınlaşır. Ülkenin evlatları ilk sanatsal etkinlikleri, ilk mesleki beceri kurslarını buralarda izlerler.
İstanbul Üniversitesinde yeni reformlar yapılarak özellikle Hitler rejiminden kaçan yüz elli dolayında yabancı öğretim üyesine kucak açılır. Yeni bilim kürsüleri kurulur.
1951’de Halkevleri, 1954’de de Köy Enstitüleri kapatılmıştır.
Mahatma, Milletin Babası anlamına gelir.
Tunus, 1957’de Türkiye’yi örnek alarak Habib Bourgiba’yla Cumhuriyet rejimine geçer.
1969'da Yaser Arafat’ın Filistin Kurtuluş Örgütünü (FKÖ) kurmasıyla bağımsızlık mücadelesi hız kazanır ve hatta dünya ilk kez bu örgütle uluslararası terörizmi tanır.
Soğuk Savaş, iki süper güç olan SSCB ile ABD arasındaki ve haliyle onların müttefikleri arasındaki gerilimleri, siyasal ve ideolojik çatışmaları içeren ve II. Dünya Savaşının hemen bitiminde başlayıp SSCB’nin dağılma tarihi 1991’e kadar devam eden dönemdir.
Bu dönem ülkelerin kendi kaderlerini kendi tayin etme hakkını engelleyen ideolojik, diplomatik ve askeri kararlarla doludur.
Örneğin Amerika Birleşik Devletlerinin, 1947’de, on altı Avrupa ülkesiyle imzaladığı uzun vadeli yardım MarshalI Planı, hem askeri hem ekonomik bir bağımlılık yaratma planı olarak eleştirilmektedir.
Türkiye’nin NATO’ya üye olduktan sonra 1953’de Kore Savaşına katılması ülkede şaşkınlık yaratmıştır.
Sosyalist cephede ise, 1955’de SSCB önderliğinde NATO’nun. karşısında yer alan Varşova Paktı kurulur.
Silahlanma yarışı hızlanır. Dünya siyaset sahnesine istihbarat teşkilatları Sovyet KGB ve Amerikan CIA çıkar.
Yasakçı zihniyet Nazi Almanya’sında sistematik bir kıyım uygulamıştır:
- Sol düşünceli yazarlar ve sanatçılar cezalandırılmış
- Bilim adamları ülkeyi terk etmiş
- Yazarların kitapları yakılmış
- Bestecilerin eserlerinin çalınması yasaklanmış
Sovyet Rusya’da ise devrimin ilk yıllarından itibaren Anna Akhmatova, Pasternak, (yazarın ünlü Doktor Jivago’su yasaklanmış ve 1958’de kazandığı Nobel Ödülünü alması engellenmiştir), Nabukov, Soljenitzin gibi yazarlar, Shostokovich gibi kompozitörler, Tarkovski, Paradjanov gibi film yönetmenleri ve geniş bir aydınlar topluluğu eserleri yüzünden yargılanmışlar, yasaklanmışlar ya da sürgüne gönderilmişlerdir.
ABD’de, senatör McCarty’nin başlattığı sosyalizm sempatizanı olan aydınları, Hollyvvood aktörlerini, yazarları, yönetmenleri hedef alan “Cadı Avı” on yıl sürmüş, yüz elli dolayında yazar, istihbarat teşkilatı FBI’nın kayıtlarına girmiştir.
İsrail de oldukça sert sansürcü bir devlet olmuştur: Bir dönem Gazze Şeridinde yazı makinesi ve faks kullanılmasını yasaklamış-, Filistin tarihiyle ilgili yazılara sansür koymuştur. Hatta bir kitap sergisini bombalamıştır.
Ülkemizde Nazım Hikmet (1901-1963), gençliğinin en verimli yıllarını 15 yıl hapiste ve 12 yıl sürgünde geçirmiştir ama kendi sözleriyle şair” tepeden tırnağa hasret ve ümitten ibaret” tir.
Gazeteler yanında, haber toplayan, onu görsel ve işitsel medyaya dönüştüren gazetecileri barındıran basın ajansları önemli bir enformasyon işlevini yerine getirir.
Basın ajansları önemli bir enformasyon işlevini yerine getirir.
- France Presse, AssociatedPress, CNN, gibi uluslararası ajanslar
- Anadolu Ajansı (resmi), Doğan, İhlas Haber Ajansı gibi yerli ajanslar
Ülkemizde Milli Mücadele öncesi de aktif olan İstanbul basını, Kurtuluş Savaşının başlamasıyla iki farklı düşünsel kutupta (Tanin, Tevhidi Efkar, Osmanlı İmparatorluğu yanlısı; Akşam, ikdam ve İleri gibi gazeteler Milli Mücadele yanlısıdır) yerini belirler.
Bu dönemde ki gazetelerin ünlü yazarları arasında Hüseyin Cahit Yalçın, Ahmet Emin Yalman, Falih Rıfkı Atay, Yakup Kadri sayılabilir.
İlk mizah dergisi Diyojen (1870)’dir.
Yusuf Ziya Ortaç, Orhan Seyfi Orhon gibi edebi kimliklerin 1922’de çıkarttığı Akbaba Dergisi, 1933’den sonra yeni harflerle yayınlanır.
Tek partili dönemde iktidar yanlısı tutum izleyen, zaman zaman muhalif olan dergi, 1977'de yayın hayatına veda etmiştir.
1946’da çıkmaya başlayan ve kısa zamanda büyük tiraja ulaşan Sabahattin Ali, Aziz Nesin, Rıfat İlgaz’ın birlikte çıkardığı Markopaşa dergisi, toplumcu ve gerçekçi siyasal mizahıyla hem güldüren hem düşündüren önemli bir mizah dergisidir.
Tüm alanlarda kullanılan ilaçlardan ve besinlerden dolayı, ekoloji-tarım dengesi bozulur; aşırı üretim toprağı yorar; kullanılan ilaçlar çevreye zehir saçar hale gelir.
Üstelik bir yandan da ürünlerin genetiği üzerinde oynanmaya (uluslararası kısaltma adı: GDO) başlanmıştır.
20. yüzyılın en önemli buluşlarından biri olarak kabul edilen ve elektronik devrelerin can damarı olan transistorlar, 1947 yılında yapılmış ve teknolojide yepyeni bir çığır açılmıştır.
İnşaat sanayisinde konstrüksiyonlarda, beton, çimento türevleri gibi sağlam dayanıklı malzemelerin üretimiyle gökdelen ve uydu kent inşaatları yaygınlaşır ve kısa zamanda yarattıkları ıssızlaştırma, yalnızlaştırma sorunlarından dolayı tartışılmaya başlanır.
20 Temmuz 1969'da ABD Apollo uzay aracı Ay’a ayak basar.
Frankfurt Ekolünden, 1960’lı yılların etkileyici ismi Herbert Marcuse (1898-1979) ise, sanat eserinin gerçekçiliği ve politikliği yüceltme gibi bir kaygısı olmaması gerektiğini, “sanatın hayatı değil, hayatın sanatı taklit ettiğini” savunmuştur.
Jean-Paul Sartre (1905-1980) 1943’de yayınladığı “Varlık ve Hiçlik” adlı kitabında, varoluşun insanın maddi özünden önce geldiğini; insanın dünyaya gelip var olduktan sonra kendi özünü yarattığını ve bu süreçte insanın ancak insana yol gösterebileceğini savunmuştur.
Roland Barihes, “Çağdaş Söylemler” (Mitolojiler) adlı kitabında, “Afrika tenli, yani zenci bir askerin Fransız ulusal askeri giysisiyle yani Fransız vatandaşı olarak Fransız Bayrağı altında selam duruşunu gösteren ünlü fotoğraf, düz anlamda bayrağı selamlama gösterisidir, ama ikinci anlamı bir zamanların emperyalist Fransız Sömürge İmparatorluğunun evlatlarının, daha doğrusu bir zamanların kölelerini yüceltme ve yurttaş kabul etme gösterisidir” demektedir.
Levi Strauss’a göre antropoloji bilimi, psikoloji ve psikanaliz ile de çok yakın bağlantı halindedir.
Gustav Jung kolektif bilinçaltı üzerinde durarak bir tür sosyal psikanaliz geliştirmiştir.
1950’lerden itibaren tüm ülkelerde yeni davranış biçimleri geliştiren ve yeni kültürler yaratan genç bir kuşak vardır.
Batıda hippiler özgürlük, barış ve aşk adına uzun saçları alışılmadık giysileri ve aşırı alkol tüketimleriyle ilgi çekse de kısa sürede kaybolur.
1964’de, Berkeley Üniversitesi öğrencilerinin örgütlediği ilk öğrenci hareketi büyük yankı bulur.
Bunu besleyen protest müzik kültürü Bob Dylan, Joan Baez gibi şarkıcılarla gençlik Vietnam Savaşma büyük tepki gösterir. Öğrenci hareketleri Atlantik’ten Avrupa’ya sıçrar.
1968’de, Fransa’da öğrenciler üniversite amfilerini, tiyatro salonlarını, sanat merkezlerini işgal eder; barikatlar kurulur. Buna işçi sendikaları destek vererek genel greve giderler.
Gençlik sanki yarın değişim gerçekleşecek hayalinde iken anarşi yükselir, hareket sonuçsuz kalır.
1968 hareketi, bugün gençliğin dünyada yeni bir kültür ve siyaset anlayışı yarattığı hareket olarak inceleme konusudur. Bu yıldan sonra, eğitim programları gözden geçirilir, yeni reformlar yapılır, üniversitelerin özerkliği gündeme gelir.
Birinci Savaş sonrasında SSCB’de kurulan Devlet Sinema Enstitüsü, ünlü yönetmen Sergei Eisenstein’ı dünyaya tanıtır, yönettiği “Potemkin Zırhlısı” dünya sinemasının ilk başyapıtlarındandır.
Konusunu Kuzey-Güney Savaşı yıllarından alan ve bu tarihsel fonda trajik bir aşk dörtgeni oluşturarak insanın psikolojik dünyasının derinliklerini ve çelişkilerini ustalıkla yansıtan filmin adı Rüzgâr Gibi Geçti'dir.
Sinema sanatı ünlü ödülleriyle (Oscar), festivalleriyle (Venedik, Berlin, Antalya, Cannes) dünyanın dört bir yakasında bir yaşam tarzı olmuştur.
Modern dans balenin değişmez kurallarına tepki olarak her tür müziğe uydurulabilen, hareket stili alanı özgür olan, düşünce ve kavramları somutlaştırmayı amaçlayan dans türüdür.
Caz Müziği zenci sanatçıların öncülük ettiği Afrika’nın töresel müzik ve danslarını, eğlencelerini, zaman zaman da sömürgeleştirmeden dolayı İngilizlerin ilahilerini barındıran müzik türüdür.
Sıra dışı popüler bir müzik grubu olan “The Beatles” isminde yer alan “Beat” kelimesi ritim anlamına gelmektedir.
Postmodern düşünce, haliyle, belli bir merkezi olmayan; özneyi ve egoyu öne çıkaran, ifade alanında heterojenliği, çoksesliliği, bölünmüşlüğü benimseyen ileri teknolojiler çağı düşüncesidir.
Umberto Eco kinetik sanatta “formların renklerin ve düzlemlerin hareketiyle değişken bir plastik sanat form” yaratıldığı düşüncesindedir.
1934’de İstanbul Şehir Tiyatrosunun başına getirilen Muhsin Ertuğrul (1892-1979) sadece İstanbul’da değil, Ankara’da da Devlet ve Şehir Tiyatrolarının, Konservatuarlarda Sahne Sanatları Bölümlerinin yapılandırılmasında, salonların açılmasında etkin bir rol üstlenir.
Türk Beşleri adıyla anılan bestecilerin isimleri ve bazı eserleri kısaca şöyle anılabilir:
- Cemal Reşit Rey: Cumhuriyetin Onuncu Yıl Marşı
- Ulvi Cemal Erkin: Sinfonietta
- Haşan Ferit Alnar: Kanun Konçertosu
- Adnan Saygun: Yunus Emre Oratoryosu
- Necil Kazım Akses,
- Senfoni 5: Atatürk Diyor ki
Ama o aynı zamanda bir dünya şairidir. Dünya emperyalizm tarihinden kesitler içeren "Benerji”, “Taranta Babu” gibi eserler yazmıştır.
Dünyamız bugün çokkültürlülükle (mültikültüralizm) karşı karşıyadır. Çokkültürlülüğü öncelikle kimlikle ilgili bir kavram gibi düşünmek yerine, kültürle kaynaşmış ve ondan beslenen diller; inançlar ve uygulamalar olarak görmek gerekir.