Sosyal Bilimlerde Temel Kavramlar
Din olgusu bütün toplumlarda rastlanacak kadar yaygın ve eski bir davranış örüntüsüdür. Dinin kendini tanımlayışı kadar dünyayı da inananlarıyla inanmayanlarıyla tanımlayıp tasarlaması söz konusudur. Sosyoloji belirli bir dinin kendini veya genel olarak dini tanımlayışıyla yetinemez. Bu o dinin iddiasını aynı düzeyden hareket ederek reddettiği anlamına gelmez. Aksine toplumların ortak bir davranış örüntüsü olarak binbir çeşitliliğe sahip olan din olgusunda ortak olanın ne olduğunu, o davranışı dinsel olarak nitelemeyi gerektirecek olanın ne olduğuna dair genel kuralları belirlemeye çalışır. Sosyolojik olarak dinin tanımının, dinlerin din tnaımıyla kendini en temelde ayırt etmesi gerekir. Sosyolojik düşünme ile dinsel düşünme temelden birbirinden farklıdır. Bu farkı sosyoloji lehine bir farklılık olarak düşünmek gerekmez. Sosyolojiyi dinsel bir düşünce yapısına alternatif olarak o düşünceyi yanlışlayan bir tez olarak düşünmek de gerekmez.
Emile Durkheim sosyolojiyi bir disiplin haline getirmiş, özellikle din sosyolojisi alanında en önemli çalışmaları yapmış ve işlevselci yaklaşımları formüle etmiş Fransız sosyologdur.
Cemaat veya Tek Bir Ahlaki Toplulukta Birleştiren İnançlar Bütünlüğü
- Dinlerin en önemli işlevlerinden birisi mensuplarını ortak bir inanç etrafında birleştirmeleridir.
- Din paylaşılan bir anlam sistemi oluşturduğu için insanların dünyayı, toplumu, tanrıyı ve kendilerini nasıl algılayacaklarına dair ortak bir anlayış ve algı sistemi oluşturur.
- Sosyolojik tezahürleri açısından en önemli boyutu belki de cemaat boyutudur. Çünkü dinin doğrudan etkisi, yol açtığı bu grup bilinci, dayanışma örüntüleri ve bunun üzerinden girilen ittifak veya çatışmalardır.
- Toplumsal düzeyde dinin devrede olduğu hadiselerin başında cemaat boyutu gelmektedir. Dinin sosyolojik görünürlüğüde yine bu cemaat boyutunda olmaktadır.
Din ve Toplum İlişkisi
Thomes Hobbes tarafından söylenen "insan insanın kurdudur" ifadesinin arka planında insan toplumları hakkındaki şu gözlem vardır ; İnsanların bir toplum halinde yaşadıkları bütün durumlarda ölesiye ve öldüresiye rekabet içinde bulundukları vurgulanmıştır. Bu vurgular dolayısıyla insanların toplum halinde yaşamaya başlamaları bir tür muamma olarak görülmüştür. İnsan doğası üzerinde tartışan Rousseau, Locke ve Montesquieu gibi aydınlanma filozoflarının asıl amaçları insanın nasıl olupta toplum halinde yaşamaya başladığını anlamaktı. İnsanın doğasında nasıl bir varlık olduğu hususunda birbirleriyle ihtilafa düştülersede hepsi insanın doğa durumu hakkında çaresiz bir düşünce içindeydiler.