24 Ekim 2013 Perşembe

Psikolojinin Tanımı ve Kapsamı

FELSEFE Ders Notları
Psikolojiye Giriş
Psikolojinin Tanımı  ve Kapsamı

Psikoloji insan davranışını ve zihinsel süreçlerini inceleyen bir bilim dalıdır. Zihinsel süreçleri sadece betimlemeyle değil ayrıca tahmin etmeye ve açıklamaya çalışır. Bilimsel çalışmaların sonucunda elde edilen bilgiler kişilerin ve grupların sorunlarını çözmede, problemli görünen davranışlardan kurtulmada ve olumlu yeni davranışlar edinmede kullanılmaktadır. Psikolojide kullanılan bilimsel yöntemin özellikleri şunlardır ;

Ampirik : Duyularla algılanabilen,deneyime dayalı

Betimleme : (tanımlama) yordama (tahmin etme) açıklama ve değişme demektir.Evrenin ve olayların bir bölümünü konu olarak seçen, deneye dayanan yöntemler ve gerçeklikten yararlanarak sonuç çıkarmaya çalışan bilgidir.

Bilimsel yöntemin ne olduğunu anlamak için temel özelliklerini bilmek gerekir bunlar: Ampirik Sistematik Nesnel Sınanabilir/yalnışlanabilir. Genellenebilir Geçici'dir.

Bilimsel yöntem sistematiktir Bilimsel metodun uygulanmasıyla önceden belirlenmiş rasyonel ve sistematik bir işlemler dizisi izlenir buna araştırma denir.

Hipotez : İncelenmekte olan olaylar arasındaki ilişkileri ve bu olayların nedenlerini geçici olarak açıklayan fikirler,yargılar veya tahminlerdir. (hipotezler yapılan çalışmalarla doğrulanır veya çürütülür.)

Kuram/teori : Bir olguyu veya olgular arasındaki ilişkiyi sistematik bir biçimde açıklayan bilgi ve açıklama düzenidir.

Psikoloji Biliminin Tarihçesi ve Kökeni

İnsan doğasıyla ilgili düşünceler psikoloji biliminden eski olmasına karşın psikolojinin bilim dalı haline gelmesi 19.Yüzyılda gerçekleşmiştir. Köken olarak Antik Yunan Filozoflarına ve Batı düşünürlerine dayanmaktadır.

Plato ve Aristo gibi filozoflar psikoloji için kilit noktası olabilecek soruları ilk kez sormuşlardır. Halende psikologlarda bu soruları irdelemekte ve gelişim süreci devam etmektedir. Bu soruların belkide en önemlilerinden birisi "İnsanların bilişsel yetenekleri ve bilgileri doğuştanmıdır yoksa sonradanmı edinilir?" sorusudur. Plato bazı bilgilerin doğuştan geldiğini söylemektedir.

Antik Yunan filozofları gibi Batı filozoflarından  Fransız düşünür Rene Descartes'de psikolojinin temelini oluşturan beyin ve zihin birbirinden farklıdır düşüncesini öne çıkarmıştır. Beyin somuttur  zihin ise ruhanidir, beyin zihnin etkileşimde olduklarıfikrine düalizm (ikicilik) denmektedir. Alman düşşünür  Franz Joseph  Gall frenoloji (kafatası bilimi)  adlı bir teoride beynin farklı kısımlarının farklı görevler üstlendiklerini kafatası içerisindeki girinti ve çıkıntılardan kişilik özelliklerini ve yetenekleri anlamanın mümkün olduğunu belirtmiştir. Franz Joseph Gall'ın bu teorisi günümüz frenolojisinde geçerliliğini yitirmiştir.

Yapısalcılık : Psikoloji bilimi daha önceden felsefeye bağlıyken 1879 da deneysel bir psikoloji laboratuarının kurulmasıyla felsefeden ayrılmış ve yeni bir dal olmuştur. Bu laboratuarın da kurulma amacı insan davranışlarının gözlemlenmesidir. İşte tüm bu adımları atan Wilhelm Wundt’dur. Peki yapısalcılığı oluşturan kimdir? Bu kişi de Wundt’un yolundan ilerleyen Titchener‘dir.

Yapısalcılığa göre birey kendi duygusal durumunu ve zihinsel süreçlerini kendisinin test edebileceğini belirtmiştir ve içsel duygular, seziş ve düşünce gibi terimler üzerinde durmuştur. Tüm bunlarında İç Gözlem (İçe Bakış) Yöntemiyle mümkün olacağını belirten Titchener, bu yöntemin bireyin kendini incelemesi ve bir olay ya da etki karşısında kendi hissettiklerini , aklına gelenleri dile getirmesi ve bunları anlatması şeklinde bir yöntem olduğunu belirtmiştir.
Bilişsel (Gestalt) : İnsan dışarıdan yönlendirilerek ilerleyen bir varlık değil tam aksine çevresindeki uyarıcıları seçip algılayan , bunları işleyen , böylece çevresinde olanları anlamlandırabilen bir varlıktır. Dolayısıyla insan burada aktif roldedir ve etken olan kendisidir başkası değil.

Gestalt yaklaşımındaki temel anlam bütünselci olmaktır. İçebakış yöntemini, yapısalcılar gibi problemin dibine inme amacıyla parçalamak için değil, tüm parçalara bir araya getirip bütünleştirmek için kullanırlar. Davranışçılara tepkili olan bilişsel yaklaşım , davranışçıların aksine zihinsel süreçlere önem vermişlerdir. Bu nedenle insanların davranışlarının uyarı ve tepki bağıyla açıklanması mümkün değildir.
İşlevselcilik (Fonksiyonalizm) : Pragmatizm (Faydacılık) temelli bu felsefe sisteminin kurucusu William James‘tir. James aslında yapısalcılığa bir bakıma tepkidir. Şöyle ki, yapısalcıların zihnin sadece yapısı üzerinde durduğunu ancak zihnin yapısından çok işlevinin önemli olduğunu vurgulamıştır. Zihin nasıl çalışır, ne yapar sorularına cevap arayan işlevselcilik zihnin çevresine uyum sağlamaya çalıştığını belirtmiştir. Bu doğrultuda işlevselcilik algılama, düşünme ve öğrenme süreçleri gibi zihinsel süreçlere önem verir.
Psikanaliz : Wundt Almanya'da bilinç üzerine araştırmalar yaparken Sigmund Freud bilinçaltı üzerine araştırmalar yapmaktaydı. Freud davranışların ve akılsal süreçlerin sinir sisteminde fiziksel bir temele dayandığına inanmıştı. 1800'lerin sonlarında fikrini değiştirdi ve hipnoz gibi metotlarla hastalarıyla görüşmeler yaptı. Bu görüşmeler sonucunda hastalıkların sebeblerinin  fiziksel olmadığını, bilinçlerinden attıkları problemlerin hastalıklara neden olduğunu ileri sürdü.
Davranışçılık : Psikoloji gözlenebilir ve davranışlar içinde oluştuğu çevre koşullarıyla açıklanır. Bu tanımı yapan ve davranışçılığın kurucusu kabul edilen John Watson, çevreye verdiği önem nedeniyle içe bakış yöntemini yani yapısalcılığı reddetmiştir.

Zihnin doğuştan boş bir levha olduğunu ve her şeyin çevrenin etkisiyle şekillendiğini savunan (J. Locke) Watson, davranışı uyaran ve tepki ikilisi içerisinde incelemiş ve öğrenme sürecini de ödüllendirme koşuluna bağlamıştır.
Modern Psikoloji : Modern psikoloji günümüzde, davranışı ve davranışın altında yatan süreçleri bilimsel olarak inceleyen çalışma alanı olarak tanımlanır. 1960 sonrası teknolojinin gelişmesiyle beyindeki süreçlerin izlenebilmesi  mümkün olmuştur. Bilişsel süreçleri doğrudan gözleme olanağı yoktur; organizmanın davranışları gözlenerek ya da nörolojik bulgular kullanılarak onların varlığı saptanır.
Biyolojik Yaklaşım : Bu yaklaşıma göre çevresel değişiklikler nörokimyasal olayları etkileyerek davranışta da nörokimyasal değişiklikler ortaya çıkartabilir. Mayer ve Donald O Hebb‘in işlevselcilikten etkilenerek ortaya çıkardığı bu yaklaşımın temelini doğal ayıklama oluşturmaktadır. Doğal ayıklama davranışların kalıtım yoluyla insanlara geçtiğini belirtir.

Biyolojik yaklaşım, davranışların doğuştan gelen biyolojik bir kökeni olduğunu belirtir ve davranışın, çevreye uyum süreci olduğunu vurgular. Şöyle ki, çevresel faktörler vücudumuzu etkileyerek bazı reaksiyonlar göstermemizi sağlar. Örneğin bir piknik ortamında temiz havada kendimizi iyi hissetmemiz gibi. Psikolojinin temel yaklaşımları konusu burada bitmektedir.
Nörobilimsel Yaklaşım :  İnsan davranışının açıklamalarını beyin, biyolojik faktörlerde ve sinir sisteminde arar. Günümüzde gelişmiş teknolojiler sayesinde beynin işleyişi incelenebiir hale gelmesiyle nörobilimsel yaklaşım gelişmiştir. Bu yaklaşım davranışların nörolojik temellerini araştırmaktadır.
Evrimsel Yaklaşım : Evrim teorisi üzerine kuruludur. Davranışlar doğal seleksiyonun sonucudur. Kişilerarası ilişkilerin dinamikleri , olumlu davranışlar, insanın seçimleri vs. evrimsel süreç boyunca yaşananların bir sonucu olarak açıklanmaktadır.
Psikodinamik Yaklaşım : Freud'un psikanalizine dayanan bu yaklaşım insanın içindeki bilinçdışı psikolojik çatışmaları üzerine  yoğunlaşır. İçsel  mücadeleler doğal ihtiyaçların peşinden gitme isteğiyle toğlumsal kurallar arasındaki çatışmadan kaynaklanmaktadır.
Davranışsal Yaklaşım : Watson ve Skinner'a dayanan bu yaklaşım insanzihni içinde geçen ve gözlemlenemeyen süreçlere değil objektif olarak gözlenebilen davaranışlara odaklanmasını savunur.
İnsancıl Yaklaşım :  İnsan kendi davranışlarını örgütleyebilen, denetleyebilen , potansiyelini kendi kendine ortaya çıkarabilen ve yaşama anlam verebilen özgür bir varlıktır. Bu kuramın savunucularından olan Carl Rogers ve Maslow, Freud’un aksine insanın doğuştan iyi bir canlı olduğuna inanır ve Freud gibilerin tüm deneysel yaklaşımlarına kesinlikle karşı çıkmaktadır.

Her bireyin tek, eşsiz ve benzersiz olduğunu belirten insancıl yaklaşım, insanın seçme şansı olan, kendini gerçekleştirmeyi temel alan bir varlık olduğunu belirtir. Dışarıdan bir müdahale olacaksa da bu, bireyin kişilik gelişimine katkıda bulunan bir müdahale olmalıdır.
Sosyokültürel Yaklaşım : Sosyo kültürel  etkilerin insan davranışlarına olan etkisini izlemektedir. Bu bakış açısı genetik ve biyolojik faktörlerin yanı sıra, sosyokültürel etkenlerin insanların tutum ve davranışlarının oluşmasında etkili olduğu düşüncesine dayanır.
Eklektisizm : İnsan davranışı açıklanırken birçok yaklaşımın birlikte kullanımıdır.  İnsanların düşünce ve davranışların birçok farklı yaklaşıla incelemekte ve açıklamaya çalışılmaktadır. Psikologlar çalışmalarını yalnızca tek yaklaşımla sınırlandırmak zorunda değildir. Eklektisizm, insan davranışlarını açıklarken birçok yaklaşımı harmanlamak anlamına gelir. Eklektisizm sayesinde farklı bakış açıları birleştirilerek daha kapsamlı ve gelişmiş kuramlar üretilip araştırmalar gerçekleştirilebilmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Copyright 2013-2017 | İbrahim BAYRAKTAR /dev/null Web Günlüğü