24 Ağustos 2014 Pazar

Bilim Felsefesi

FELSEFE Ders Notları 2
FELSEFE
Bilim Felsefesi

Bilim Felsefesi: Bilimin yöntemlerini, kavramlarını, ön kabullerini, diğer disiplinlerin genel şeması için­deki yerini ele alan felsefe dalıdır. Bilim felsefesinin doğuşunda, özellikle doğa bilimleri alanında 19. yüzyı­lın sonlarından itibaren yaşanan büyük değişimler etkili olmuştur.
  
Bilim felsefesinin hem epistemolojik hem de metafiziksel bir boyutu vardır. Bilim felsefesinin bilimsel yönteme, bilimsel sembollerin doğasına, bilimsel sistemlerin yapısına, tü­mevarım, tümdengelim, doğrulama, keşif gözlem benzeri bilimsel kavramların anlamına ilişkin araştırma­lardan oluşan boyutu epistemolojik boyutudur. Bilim felsefesine özgü araştırma yöntemi, rasyonel ve eleştirel sorgulama/analiz yöntemidir. 

Newton Fiziği'nin  temelinde bulunan evrensel nedensellik ilkesine karşı Werner Heisenberg, mutlak nedenselliğin atom altı düzeyde geçerli olmadığını ortaya koyan meşhur belirsizlik ilkesini geliştirmiştir.

Mantıkçı Pozitivizm: Geleneksel ampirik veya deneyimci geleneği modern mantıktaki gelişmelerle bir araya getirmeye çalışan yaklaşımdır.

Başlıca temsilcileri, M. Schlick, H. Gödel, R. Carnap’tır. Mantıkçı pozitivist düşünürler çalışmalarını Viyana şehrinde yaptıkları için Viyana Çevresi adı ile anılırlar.

19. Yüzyılda Comte tarafından kurulmuş olan pozitivizmin 20.Yüzyıldaki devamıdır.  

Doğrulanabilirlik İlkesi: Mantıkçı pozitivistierin, bir tümcenin anlamlı olabilmesi için, ya analitik olması ya da deneysel olarak doğrulanabilir olması gerektiğini savunan ilkesidir. Buna göre doğrulanamayan öner­meler metafizik olup anlamsız önermelerdir.

Olgusal Doğrulama: Dış dünyadaki bir olay ya da duruma gönderme yapan önermenin gözlem ya da deneyle doğrulanmasıdır.   

Doğrudan Doğrulama: Önermelerin doğruluk ya da yanlışlığına gözlem yoluyla karar vermedir.    Dolaylı doğrulama: İnsan tarafından algılanamayan elektron, proton gibi şeylerle ilgili önermelerin gözlem önermelerine indirgenerek doğrulanmasıdır.    

Mantıkçı pozitivistler dolayımsız olarak doğrulanabilen tümce ya da önermelere temel ya da proto­kol önermeler, gözlem önermeleri adını vermişlerdir.

Sentetik Önermeler: Dünya hakkında yeni bilgi veren doğrulanabilir önermelerdir.     

Analitik Önermeler (Totoloji): Karşıtlarını olumlamanın bir çelişkiyle sonuçlandığı zorunlu önermeler­dir.     

Bilimin Birliği Tezi: 
Mantıkçı pozitivistierin bu tezi, ontolojik iddiasının yanında iki ana varsayıma da­yanır:  
  1. Maddi dünyayı oluşturan temel öğeleri açıklayacak tek bir temel bileşik teori vardır (fizikalizm).  
  2. Olgu bildiren bütün önermeler temel teoriye bağlanabilir (indirgemecilik varsayımı).
Bilimsel Süreç: Mantıkçı pozitivist anlayışa göre, bilimsel süreç, gözlem ve deneyle başlar, hipotez ve teoriye doğru gider.     

Mantıkçı Pozitivist Bilim Anlayışı, aynı zamanda ve sırasıyla klasik, doğrulamacı ve tümevarımcı bilim anlayışı olarak geçer.    

Bilimsel Açıklama: Bir olay ya da olgunun nedenini göstermektir.    

Tümevarım Problemi: Bilimsel yöntemin tümevarıma dayanması, fakat tümevarımın temellendirilememesi durumudur.    

Karl Raimund Popper: Doğrulamadan ve tümevarımdan vazgeçen yeni bir bilim anlayışı geliştirir. Bilimselliğin ölçütü olarak yanlışlanabilirliği getirmiştir.    

Sözde Bilim: Popper’a göre, bilim gibi görünebilmekle beraber, gerçekte bilim olmayan, yani yanlış­lanabilme imkanı bulunmayan teoridir. Popper psikanaliz ve Marksist tarih teorisi benzeri kurumlan sözde bilim olarak kabul eder.  

Mantıkçı pozitivizmin doğrulanabildik ölçütü ile Popper’in öne sürdüğü yanlışlanabilirlik ölçütü bir araya getirildiğinde, bir önerme için dört ihtimalden birisinin geçerli olduğu söylenebilir.
  1. Doğrulanabilir ama yanlışlanamaz.
  2. Doğrulanamaz ama yanlışlanabilir. 
  3. Hem doğrulanabilir hem yanlışlanabilir. 
  4. Ne doğrulanabilir ne de yanlışlanabilir.
Devrimci Bilim Görüşü: Bilimi mantık temelinde ele almak yerine, özellikle tarihsel gelişim süreci için­de çözümleyen yaklaşımdır. En önemli temsilcisi Thomas Kuhn, Bilimsel Devrimlerin Yapısı adlı eseriyle bilimsel metodoloji ve bilgi üzerinde düşünmenin yeni bir yolunu gösterir.

Kuhn bilimin tarihsel sürecinde dört dönem olduğunu savunur:  
  1. Bilim öncesi dönem 
  2. Olağan ya da olgun bilim dönemi 
  3. Kriz dönemi 
  4. Yeni bir paradigmanın kabul edilmesi ile belirlenen devrim dönemi. 
Paradigma: Bilimsel model ya da genel teoridir. Belirli bir bilim dalının konu edineceği olguları belirleyip karakterize eden bir çerçevedir.   

Devrimci bilim görüşünde bilimsel gelişme, düzgün doğrusal yoldan çok dairesel bir yol izler.  

Kuhn’un Doğruluk Anlayışı: Mutabakatçı doğruluk anlayışıdır. Buna göre doğru önerme ya da teori bilim adamları topluluğu tarafından doğru olduğunu inanılan önerme ya da teoridir.     

Kuhn’a göre paradigmanın merkezinde bilimsel teori bulunur.    

Anomali: Eldeki paradigma tarafından çözülemeyen aykırı ya da kural dışı durumdur.    

Kuhn’un devrimci bilim anlayışıyla birlikte nesnel hakikat düşüncesinden vazgeçilir, onun yerini relativizm (görecelilik) alır.  

Eş Ölçülemezlik: İki paradigmanın birbiri ile karşılaştırılamayacağı anlamına gelen tezdir.  

Çoğulcu Bilim Görüşü: Feyerabend tarafından geliştirilmiş anlayıştır. Ona göre çağdaş bilim hastadır, insanın mutluluğuna katkı yapabilmesi için, tedavi edilerek yeniden insanın hizmetine sunulmalıdır.    

Anarşist Bilim Anlayışı: Feyerabend’in epistemolojik anarşizminden beslenen bilim felsefesi anlayı­şıdır. 

Bilim felsefesinin epistemolojik boyutunu oluşturan temel konu bilimsel yöntemin mahiyetidir.  

Mantıkçı pozitivist bilim anlayışını geliştiren bilim adamı ve felsefecilerin bilimde analiz ve bilimsel bilginin kesinliğinin ifadesi açısından gerekli gördükleri formel dil için başvurdukları bilim mantıktır.

Metafizik

FELSEFE Ders Notları 2
FELSEFE
Metafizik

Metafizik: Felsefenin varlığı, varlığın ilk ilkelerini ve nedenlerini konu alan en genel dalıdır.

Thales, Pythagoras, Parmenides, Herakleitos ve Demokritos gibi ilk filozoflar, felsefeleriyle bir görünüş - gerçeklik ayrımı yaparak neyin gerçekten var olduğunu araştırmışlardır.

Platon tarihin ilk ve en büyük metafizik sistemini inşa etmiştir.

Metafiziği "ilk felsefe" olarak niteleyen filozof Aristoteles'tir. Varlığa ilişkin araştırmalarıyla metafiziğin sonraki gelişimini büyük ölçüde belirlediği gibi, metafiziğe yönelik tepkilerin bir anlamda kaynağında da bulunan Aristoteles aynı zamanda bu alanın ilk ve en temel eserini kaleme almıştır.

Comte metafiziğe karşı çıkan pozitivizmin kurucusudur.

Comte’a göre, metafizik imkansızdır. Comte pozitivizmi kuran düşünürdür. İnsan zihninin ve uygarlık tarihinin üç evreden geçerek ilerlediğini öne sürmüştür. Bu evreler dini, metafizik ve pozitif evre'lerdir. Dini evrede insanlar doğal olayları doğaüstü güçlerle açıklarlar. Metafizik evrede insalar doğal olayları, özlerle ve gözlemlenemeyen güçlerle açıklama yoluna giderler. Dinin kalıntısı olan metafizik onda ilerlemenin önündeki bir engel olarak görülür.

Kant’a göre, metafizik alanla, yani duyuların ötesinde kalan alanla ilgili bilgimiz olamaz.

Kant metafiziği genel metafizik ve özel metafizik olarak ikiye ayırmış, genel metafiziği rasyonel teoloji, rasyonel psikoloji ve rasyonel kozmoloji olarak üç bölümde toplamıştır. Kant, Newton fiziğini felsefi olarak temellendirmiştir. Ona göre insan, sadece algıladığı şeyleri, onun ifadesiyle fenomenleri bilebilir.

Metafizik alanla ilgili soruların toplandığı temel başlıklar şunlardır:
  • Tanrı ile ilgili sorular
  • Ruh ile ilgili sorular
  • Evrenin başı-sonu veya maddenin yapısı ile ilgili sorular.
Antinomi: Biri tez, diğeri antitez olacak şekilde birbiriyle tutarsızlık ilişkisi içinde bulunan iki önermeden meydana gelen önerme çiftidir.

Heidegger’e göre, biz insanlar “var olanların varlıklarına şaşırıp hayret etmiyoruz, varlık olgusunu göz ardı ediyoruz."

Sartre'a göre, “Şu bahçe, şu şehir ve benim kendim, her şey veridir. Bunun farkına vardığında insana bulantı gelir ve her şey havada uçmaya başlar.”

Ontoloji; Varlığı varlık olmak bakımından inceleyen ve üç bölümden oluşan metafiziğin birinci bölü­müdür. Ontolojideki "to on" var olan, teolojideki "theos" Tanrı, kozmolojideki "kosmos" evren ve arkeolojideki "arkhe" bilgi bakımından ilk olan demektir.

Töz: Var olmak için kendisinden başka hiçbir şeye ihtiyaç duymayan varlıktır.

Töz Metafiziği; Varlığın, var olana indirgendiği ve varlığı anlamının, yorumlamanın veya sınıflandırma­nın anahtarının töz kavramı olduğunu savunan düşüncedir. Töz metafiziğinin temel kavramları töz ve özdür. Töz, bireysel, kendinden varlıktır; öz ise bir şeyi, o şey yapan özelliktir.

Modern Töz Metafiziği: On yedinci yüzyıldan itibaren Descartes, Hobbes ve Locke gibi filozoflar tarafın­dan getirilmiştir. Modern Töz Metafiziği, 17.Yüzyıl bilimine dayanır,süreç felsefesi 19.Yüzyıl anlayışına dayanır.

Teoloji: Tanrı Bilim anlamına gelir. Yani o, Tanrı'yı ele alan, Tanrı'yla ilgili olan disiplin anlamını taşır.

Tikeller: Beş duyu yoluyla algılanabilen somut varlıklardır.

Tümeller: Tikellerin sahip oldukları özellik ya da niteliklerdir. Soyut varlıklardır.

Ontolojik Realizm: Sadece tümellerin gerçek olduğunu, bireysel/duyusal varlıkların onlardan pay ala­rak var olabildiklerini savunan Platon’un görüşüdür.

Platoncu Realizm tümellere yüklenen ayrı varoluş nedeniyle radikal realizm olarak da adlandırılır.

Ilımlı Realizm: Öz ya da tümellerin ayrı bir varoluşa sahip olmayıp bireysel varlıklara veya duyusal tözlere ilişkin olduklarını öne süren Aristoteles’in görüşüdür.

Nominalizm: Tümellerin gerçek bir varoluşa sahip olmadıklarını, yalnızca ağızdan çıkan bir ses olup sadece dilde var olabileceklerini savunan görüştür.

Monizm: Tek bir tözün var olduğunu savunan öğretidir. İki türü vardır; materyalizm ve idealizm.

Materyalizm: Var olan yegâne gerçekliğin madde olduğunu, madde ve maddenin değişimleri dışında hiçbir şeyin var olmadığını savunan görüştür.

Mekanik materyalizmin en önemli temsilcisi Thomas Hobbes, diyalektik materyalizmin temsilcileri ise Karl Marks ve Friedrich Engels’tir.

Determinizm: Evrende her şeyin belirlenmiş olduğunu, dolayısıyla rastlantıya yer bulunmadığını savu­nan görüştür.

İdealizm: Zihnin yegâne gerçeklik olduğunu, fiziki dünyanın bağımsız bir gerçekliği olmayıp, zihinsel veya manevi olanın bir görünüşü olduğunu savunan varlık görüşüdür.

Öznel idealizm: Gerçekten var olanın bireysel zihin olduğunu savunan görüştür. Temsilcisi Berkeley.

Nesnel idealizm: Gerçekten var olanın bireysel zihinlerin üstünde ve ötesindeki evrensel bir akıl oldu­ğunu savunan görüştür. Temsilcisi Hegel’dir.

Düalizm: Birbirinden bağımsız, birbirine indirgenemeyen ruh ve beden gibi iki öğenin var olduğunu kabul eden görüştür. Temsilcisi Descartes.

Modern töz metafiziğinin iki önemli görüşü:
İdealizmin dine, Materyalizmin ise bilime daha yakın olduğudur.

Fenomenalizm: Maddi ya da fiziki nesneleri duyu verileriyle özdeşleştiren görüş, varlığından kesinlikle emin olabileceğimiz şeyin fenomenler olduğunu ileri süren görüştür.

Süreç (oluş) Felsefesi: Doğanın sürekli değişen olay dizilerinden meydana geldiğini, gerçekliğin teme­linde, tözün değil de sürecin, yani belli bir doğrultusu olan bir değişmenin bulunduğunu savunan görüştür. Önemli temsilcileri Bergson ve VVhitehead’tir.

Bergson’a göre sürekli bir oluş, değişme ve gelişme içerisindeki gerçekliği anlamanın tek yöntemi sezgidir.

Varoluş felsefesi: Varlığın ancak varlığı ele alan, varlık sorusunu sorabilen yegâne varlık olarak insan­dan hareketle ortaya konabileceğini savunan görüştür. Önemli temsilcileri Heidegger ve Sartre’dir.

Heidegger’in insan varlığı için kullandığı terim Dasein’dir.

J.P.Sartre, eseri olan Varlık ve Hiçlikte varlığı, Kendinde Varlık ve Kendisi için Varlık olmak üzere ikiye ayırır.

Teolojik metafizik: Evrenin varlığını veya varlığın kaynağını Tanrı ile açıklayan görüştür.

Teizm: Evrenin ilk nedeninin Tanrı olduğunu savunan görüştür.

Ateizm: Evreni yaratan ve onun varlığını devam ettiren, özü itibariyle aşkın Tanrı inancına karşı bir tepki olarak doğmuş olan tutum yada yaklaşımlardır.

Panteizm: Tanrı ve evrenin bir ve aynı olduğunu öne süren düşüncedir. En önemli temsilcisi Baruch Spinoza’dır.

Metafiziksel Kozmoloji: Evrenin maddi bileşenleri ile ondaki düzen olgusuna bir açıklama getirmeye çalışan, evrende bir amaçlılık bulunup bulunmadığı konusunda bir karara varmaya uğraşan düşüncedir.

Teleoloji: Evreni bir amaca göre açıklamadır.

Hilomorfizm: Canlı maddecilik anlamındadır.

Mekanizm: Dünyayı bir makine gibi ele alıp açıklamadır.

Determinizm: Doğada ortaya çıkan olayların değişmez yasalara bağlı olduğunu; evrende olup biten her şeyin bir nedensellik bağlantısı içinde gerçekleştiğini savunan yaklaşımdır.

Nedensellik konusunu ilk ele alan filozof Aristoteles’tir.

Endeterminizm: Dünyadaki her şeyin bir nedenin sonucu olmadığını öne süren yaklaşımdır.

Varlığı varlık olmak bakımından araştırıp, neyin gerçekten var olduğunu belirlemeye çalışan metafi­ziğin kullandığı ayrım görünüş-gerçeklik ayrımıdır.

Epistemoloji

FELSEFE Ders Notları 2
FELSEFE
Epistemoloji
  • Felsefenin bilgi kavramı ile uğraşan dalına EPİSTEMOLOJİ denir.
  • Felsefenin en temel disiplinlerindendir.
  • Dilimize bilgibilim, bilgi kuramı veya bilgi felsefesi olarak da çevrilmektedir.  
  • Yunanca episteme ve logos  kelimesinin birleşiminden oluşan epistemoloji deyiminde yer alan logos açıklama, gerekçe , mantık, söz ve bilim gibi anlamlara gelmektedir. 
  • Episteme genelde bilgi  olarak çevrilir.   
  • Deneyimsel, gözlemsel ve deneysel boyutta iş gören bilimlerden oldukça farklı yapıdadır.  
Epistemoloji ile meşgul olan ilk filozof Platon olmuştur. Sonra Antik Yunan'da başta Aristoteles ve Pyrrhon benzeri Yunan kuşkucularıyla, Orta Çağ'da Aziz Augustinus , Aqiuinalı Thomas ile İbn Sina ve Farabi gibi filozoflar bilgi konusunu enine boyuna ele almışlardır.

Epistemolojnin bir felsefe disiplini ve dalı olarak modern felsefede  ve bu arada yirminci yüzyılın analitik felsefesinde öne çıktığı söylenebilir. Bunun nedeni modern uygarlığı belirleyen en önemli şeyin bilim ve bilgi olmasıdır.

Epistemolojinin Tarihsel Kökleri

Platon ve Aristoteles 
  • Bir nesneye dair bilgi edindiğimizde bilginin asıl yöneldiği şey o tek nesneden ziyade genellenebilen unsurlardır. Bu fikrin anlaşılabilmesi için tikel ve tümel kavramların anlaşılması büyük önem taşır. 
  • Tikel deyimi bizim yaşamda kullanabileceğimiz sıradan, değişebilen ve sonlu olan nesneler için kullanılır. 
  • Tümel deyimi ise; tikellere kimlik kazandıran evrensellerdir.  
  • Bilginin nesnesinin ne olduğunu irdelerken tikeller değil TÜMELLER üzerinde yoğunlaşmışlardır. Tikel varlıkların barındırdığı tümelleri kavrayabilmemiz için duyularımızı değil AKLIMIZI kullanmamız gerekmektedir. 
Platon’a göre; 
  • Doksa gözlemler yoluyla ulaşılan, duyusal dünyanın, değişenlerin bilgisidir. 
  • Episteme akıl yoluyla ulaşılan tümellerin, değişmeyenlerin tanımsal bilgisidir. 
  • Bir insan deneyimsel bilgiye sahip olduğunda bildiği şey tam olarak nedir? Ben şu an kırmızı bir gül kokluyorum kırmızı gül’ün algısal bilgisine ulaşıyorum. Burda söz konusu olan tikel bir nesneldir. Ancak Platon ve Aristoteles’e göre benim bilmemi olanaklı kılan temel unsur o nesnede barındırılan kırmızı ve gül gibi tümellerdir. 
  • Dünyada karşımıza hep tikel nesneler çıkıyor olsa da onları tikellikleri içinde bilemeyiz. Tikelin kendine yönelik söyleyebilecek duran şey gibi bir ifade bize hiçbir ilginç bilgi vermez. Ancak o tikelin barındırdığı tümelleri belirtmeye başladığımızda bilgi ortaya çıkmaya başlar. 
  • Kısaca söylersek; Bilmek ancak genel kavramlar veya tümeller aracılığıyla olur. Bardak bardak olmasaydı varolan her bardağa özel bir isim koysaydık
Yeni Çağ Felsefesi ve Kavramlar
  • Deneyimcilere göre; bilginin kökeninde yalnızca duyulardan gelen veriler bulunur. 
  • Akılcılara göre; bilginin algı dışında da kaynakları bulunmaktadır. 
  • Özne ve nesne arasındaki bağın güvenilirliği üzerine kurulmuş temsil epistemolojisi, öznenin zihinsel yapısının nesneyi-dış dünyayı-doğru temsil edebilme gücünü merkeze alır. 
  • "İdea" deyimi Batı dillerinin bir kısmında günlük dilde halen yaygın olarak kullanılır ve genelde "fikir" anlamına gelir. "Bilişsel" deyimi “insan aklının çalışma mekanizmalarına, bilgilenme süreçlerine ve yapılarına ait olan” anlamına gelir ve özellikle psikoloji alanında yaygın olarak kullanılır. 
  • Descartes'e göre; zihnimizde bulunan ideaların pek çoğu deneyimsel olarak kazanılsa da bazı önemli ideaların veya bilişsel unsurların doğuştan geldiği şeklindedir. Örneğin Descartes Tanrı ideamızın deneyimden değil doğuştan geldiğini düşünmüştür.
Descartes / Şüpheci Yöntem / Töz
Rene Descartes(1596-1650): 
  • Şüpheci Yöntem, Bilginin Temellendirilmesi, Usculuk 
  • Bilginin kaynağı AKIL’dır.
  • Doğru bilgiye ulaşma yöntemi ŞÜPHE’dir. 
  • Maddenin ve insan zihninin varlığı birbirinden bağımsızdır. Bu metafizik (varlıkbilimsel) perspektifi sunarken Descartes Aristoteles’in kullandığı deyimlerden ve kavramlardan yararlanır. 
  • En önemlisi ‘töz’ dür.
"Töz" tanım gereği, varlığı için diğer bir şeye gereksinimi olmayandır. Örneğin Aristotelesçi örnek verirsek, her insan bir tözdür. Zihin ve maddeyi iki ayrı töz olarak alan Kartezyen (Descartesçi) felsefe kendine çözülmesi hiç de kolay olmayan bir sorun yaratmıştır. 

Algısal bilgi, Descartes’in anladığı anlamda, bilgi binamızın en güvenilir yapı taşı olamaz.

Kafamın içi her türlü yanlış bilgiyle doldurulabilir; ancak şüphelenme veya düşünme eylemini gerçekleştiren bir şeyin var olduğu kesindir. 

Cogito ergo sum (Düşünüyorum o halde varım.) Descartes’e göre, bir ideanın zihnime açık ve seçik bir şekilde verilmiş olması, bu ideanın herhangi bir araca gerek duymadan doğrudan doğruya verilmiş ve içeriğinin de başka şeylerle karışmamış olduğu anlamına gelir. Bu anlamda Tanrı ideası, hiçbir aracı ideaya gerek duymadan zihnimde canlandığı için açık ve bu ideanın içeriksel özellikleri diğer idealarla karışmadığı için de seçiktir.

İçselcilik ve Dışsalcılık: Gereçelendirme ve haklılandırmada sadece, öznenin söz gelimi içebakış ya da  düşünüm yoluyla kolaylıkla varabildiği şeyin bir rol oynayabileceğini ileri sürer. O, bir önermeye inanmada haklı olup olmadığımıza, sadece o önermeyi enine boyuna mütalaa etmekle, onan inanma gerekçelerimizin gücüyle karar verebileceğimizi savunur. Öznenin bir önermeye beslediği inancın haklılandırılması iki şekilde olur. Bu süreçte sadece bilen öznenin doğrudan idrak ettiği içsel faktörlerin etkili olduğunu ileri süren yaklaşıma içcelcilik, buna mukabili gerçeklendirme sürecinde önermenin kendisiyle ilgili, özneye dışsal faktörlerin belirleyici olduğunu savunan yaklaşıma dışsalcılık adı verilmektedir.

Doğruluk, varlığın ya da gerçekliğin değil de, bilgi yada önermenin bir özelliğidir. Doğru olan yalnızca kendisine inanılan önerme veya bilgidir. 

Descartes, bir düşünceyi onu başka bir düşünceyle karıştırmayacak şekilde bütün ayrımlarıyla tanımladığımız veya bir önermeyi başka bir önermeyle karıştırılamayacak şekilde belirlediğimiz zaman, onun açık oldukdan başka seçik  hale de geleceğini ifade eder.

Pragmatist Doğruluk: William James ve John Dewey tarafından geliştirilmiştir.  Doğruluğun; inanç ya da önermelerin eylem için iyi bir temel  ya da rehber olmaları özelliği üzerinde yoğunlaşmışlar ve bu özelliğin doğrunun özünü meydana getirdiğini savunmuşlardır.
John LOCKE ve David HUME / Deneyimci Görüş / Ampirizm
Deneyimci görüş veya ampirizm bilginin kaynağını açıklarken  akla değil de tecrübe veya deneyime başvurur. Bilginin mümkün tek kaynağının deneyim olduğunu, deneyimdne bağımsız bir bilginin söz konusu olamayacağını savunan ampirizm, insan zihninin doğuştan üzerinde kendi işaretlerini yazdığı boş bir levha (tabular asa) olduğunu öne sürer.

Ampirizm, John Locke, George Berkeley, David Hume, John Stuart Mill ve Russell gibi ünlü deneyimciler tarafından savunulur.

Deneyimciliğin ilk büyük temsilcisi: John LOCKE

Hegel kendi felsefesine model olarak fizikçinin ampirik analizini, tümevarımsal akıl yürütme tarzını aldı. Gerçek bilginin ölçütü olarakta  teori ya da fikirlerin gözlemlenebilir verilerle uyuşması ölçütünü benimsedi.

Sentezci Yaklaşım / Immanuel KANT / Aristoteles / Henri Bergson
  • Akıl ve deneyim ekseninde gelişen söz konusu bilgi tarzlarının yegane alternatifi, bilginin kaynağında sezginin olduğunu öne süren görüş olarak sezgiziliktir.
  • En önemli temsilcileri arasında Immanuel KANT / Aristoteles bulunur.
  • Sezgiciliğin ideal temsilcisi Fransız düşünürü Henri Bergson'dur.
  • Bergson; Kuru akılcılık ve bilimciliğe karşı çıkar. Bilimi reddetmez fakat kavramların dinamik olan gerçekliği statik hale getirdiğini ve çarpıttığını öne sürer. Bilimsel bilginin en önemli bilgi türü olarak görüşmesine karşı çıkar.
  • "Biricik" olan gerçeklikle ilgili hakikatlarin kavramsal yolla söze dökülemez, ifade edilemez doğrular olduğunu dile getirir.
Kuşkuculuk
Bilginin imkansız olduğunu, hiç bir şeyin bilinemeyeceğini, insan zihninin kesin hiçbir doğruya ulaşamayacağını öne süren görüştür. 

Bilginin analizinin ardından Epistemolojide "Nereye kadar bilebiliriz?" ve "Herhangi bir şeyle ilgili olarak gerçeklendirilmiş bir inanca sahip olabilirmiyiz?" soruları ortaya çıkar. Burada gündeme gelen problem bilginin imkanı veya kuşkuculuk problemidir.

Kuşkuculuk Türleri
  • Bilgi Septiği
  • İnanç Septiği
  • Radikal Kuşkuculuk
  • Lokal Kuşkuculuk
Kuşkucular kendileri gibi düşünmeyen filozoflara dogmatikler adını vermiştir.
Kuşkuculuğun karşısında duran yaklaşıma, yani bilginin mümkün olduğunu öne süren görüşe dogmatizm adı verilmiştir.

Descartes genel kuşkuculukda ziyade kısmi bir kuşkuculuk savunuculuğunu yapmıştır. Descartes'in kuşkuculuğu "metodolojik kuşkuculuk" olarak bilinir.

Kuşkuyu kesin bilgiye erişmek için bir araç olarak kullanan septik  Descartes'tir.

Sofistler
Milattan önce 5.Yüzyılda yaşamış gezgin felsefe öğretmenleri. Araların Protagoras, Gorgias ve Hippias gibi filozofların bulunduğu Sofistler, kuuşkuculuk ve görecelikleriyle tanınmışlardır.


SQL'de Foreign Key Kullanımı

  • SQL'de bir başka tablo ile ilişkilendirilecek olan tablonun diğer tabloda bir nevi kısıtlanmasıdır. İlişkilendirilecek olan tablonun Primary key alanı ile diğer tablonun Foreign key alanı birbiri ile bağlanır.
  • Foreign Key kısıtlaması sütunlarından herhangi biri null değerler içeriyorsa, Foreign Key kısıtlamasını oluşturan tüm değerlerin doğrulaması atlanır.
  • Foreign Key kısıtlamasının yalnızca başka bir tablodaki Primary Key kısıtlamasına bağlı olmasına gerek yoktur. Ayrıca başka bir tablodaki UNIQUE kısıtlama sütununa başvuracak şekilde de tanımlanabilir.
Foreign Key tanımlamak için, tablomuzdaki Foreign Key olacak sütunu yazdıktan sonra REFERENCES yazıp bağlanacak tablounun adını ve parantez içindede ilgili sütunu yazarız.

CREATE TABLE SIPARISLER
(
Siparis_ID integer primary key,
Siparis_Tarihi datetime,
Musteri_SID integer REFERENCES MUSTERI(SID),
Tutar double
)

SQL'de Primary Key Kullanımı

  • Primary Key ile veritabanımızdaki tablolarda, primary key atanmış olan sütun (kolon) ile birlikte eşsiz şekilde verilere sahip satırlar oluşturabiliriz. 
  • Primary Key olan alanlar Null değerler olamaz ve bu bölüme aynı değerler girilemez. 
  • Tablolarımızda mutlaka Primary Key kullanmak çok büyük avantaj sağlayacaktır.
  • Primary Key (Birincil Anahtar) genelde otomatik artan değerler olarak kullanılır. Bu otomatik artma da identity komutu ile gerçekleştirilir. 
  • Primary Key tanımlamak aslında bir nevi Constraint‘tir yani bir nevi kısıtlama yapmaktır.
  • Bir tabloda sadece bir Primary Key bulunur ama bununla birlikte tabloda birden fazla kolon için bileşik anahtar yani composite key oluşturulabilir. 
  • Eğer primary key bir composite key yani bileşik anahtar ise, tüm değerlerin kombinasyonu unique yani eşsiz olmalıdır. 
Daha basitce açıklamak gerekirse örneğin bir HBYS veritabanında Hastalar tablomuz mevcut, oldukca çok veri içeren bir tablo. Aynı ad ve soyada sahip birçok kişi var. Şimdi bu verileri en basit şekilde nasıl birbirlerinden ayırt ederiz. TC Kimlik No, aynı TC Kimlik Numarasının ikinci bir kişide olması mümkün değildir. Veritabanımızda TC Kimlik No alanını Primary Key olarak tanımlayarak eşsiz veriler oluşturabiliriz. Primary Key tablomuzdaki kayıtları sütün aracılığıyla eşşiz kayıt haline getirmemizi sağlayacaktır.

Yeni bir Alanda Primary Key Kullanımı:
CREATE TABLE Yazarlar
(
id int NOT NULL PRIMARY KEY,
adi_soyadi varchar(20) ,
Yayinevi varchar(20)
) 

Yeni birden fazla Alanda Primary Key Kullanımı:
CREATE TABLE Yazarlar
(
id int NOT NULL,
adi_soyadi varchar(20) NOT NULL ,
Yayinevi varchar(20),
CONSTRAINT id_no PRIMARY KEY  (id,adi_soyadi)
) 

Varolan bir Alanda Primary Key Kullanımı:
ALTER TABLE Yazarlar
ADD PRIMARY KEY (id)

Varolan birden fazla Alanda Primary Key Kullanımı:
ALTER TABLE Yazarlar
ADD CONSTRAINT  id_no PRIMARY KEY (id,adi_soyadi)

NOT: ALTER ile sonradan bir alana PRIMARY KEY kriteri tanımlanırken ilgili alanda veya alanlarda NULL yani boş kayıt olmamalıdır.

PRIMARY KEY yapısını kaldırmak:
ALTER TABLE Yazarlar
DROP CONSTRAINT id_no

NOT: Birden fazla alanda PRIMARY KEY işlemi yaptıysak, CONSTRAINT ifadesinden sonra tablomuzdaki alan adı değil, oluşturduğumuz index adı yazılmalıdır.

Copyright 2013-2017 | İbrahim BAYRAKTAR /dev/null Web Günlüğü