26 Temmuz 2014 Cumartesi

İnsan Evrimi - Antropoloji

FELSEFE Ders Notları 2
Antropoloji
İnsan Evrimi

Evrim: Zaman içerisinde bir türün genetik yapısında meydana gelen değişimi ifade eder. Eğer bu değişim genetik yapıda bir kuşaktan diğerine olduysa Mikro Evrim, türü oluşturan grupların üreme engeliyle birbirinden ayrılarak yeni türlerin ortaya çıkmasına olanak sağladıysa bu değişim Makro Evrim olarak adlandırılır.

Doğal Seçilim: Yaşadıkları çevreye en iyi uyarlanan canlıların hayatta kalması, uyarlanamayanların ise ölmesi ve elenemesiyle devam eden süreç Doğal Seçilim olarak adlandırılır.

Darwin, canlıların çeşitliliğinin evrim açısından önemini, popülasyon içerisindeki mücadele ve üreyen grupların birbirlerinden izolasyonunu ve coğrafi engellerin yeni bir türün oluşumundaki etkisini açıklamakla birlikte tür içerisindeki çeşitliliğin kaynakları, tür içerisindeki çeşitliliğin nasıl devam ettiği ve evrimin hızı gibi temel evrim sorunlarını çözümleyememiştir.

Fosil: Geçmişte yaşamış canlıların taşlaşmış kalıntıları veya izleridir, taşıl olarakta adlandırılmaktadırlar.

Canlıların en ilkel düzeyde "kendiliğinden" oluştuğunu, doğanın gereksinimlerine göre organların oluştuğunu belirterek transformizm adı verilen ilk evrim düşüncesini ortaya atan düşünür Aristoteles'tir.

Transformizm: Canlıların yapılarının sabit değil, değişebilir olduğu görüşüdür.

Taksonomi:  Canlıların sınıflandırılmasıdır. Carl von Linne  taksonomi sınıflandırmasıyla, bilinen tüm canlıları anlamlı gruplar halinde organize etmiştir. Linne aynı zamanda, cins ve tür ayrımını yaparak ikili isimlendirmeyi bilim dünyasına kazandırmıştır.

Cins:  Benzer uyarlanmalara sahip, benzer türlerden oluşan taksonomik bir birimdir.

Tür: Doğal koşullar altında çiftleştiklerinde üreme kapasitesine sahip yavrular doğurabilen canlı grubudur.

Canlıların değişmez niteliklere sahip oldukları görüşünü zedeleyen ilk kuram  Jean Baptiste Lamarck  tarafından ileri sürülmüştür. Lamarck'a göre canlı yaşamı boyunca çevreye uyum sağlayarak belli özellikler kazanır, daha sonra bu değişiklikleri kendi çocuklarına aktarır. Kazanılan karakterlerin kalıtımını açıklayan Lamarkizmde uzun süre kullanılmayan organlar güdükleşir ve fonksiyonunu yitirir, körelir.

Jeolojinin kurucusu Charles Lyell günümüzde gözlenen jeolojik süreçlerin geçmiştekilere benzer bir şekilde gerçekleştiğini öngörmüştür.

Genetik özelliklerin gelecek kuşaklara nasıl aktarıldığı sorunu, Çek bilgin Gregory Mendel'in bezelyeler üzerinde gerçekleştirdiği çalışmalarla çözümlenmiştir.

Rekombinasyon: Rastgele üremeyle bir türün gen havuzu içerisindeki genlerin bir araya gelerek, sonsuz bir çeşitlilik oluşturabilmeleridir.

Primatlar yeryüzünde Paleosen olarak adlandırılan Senozoyik Çağın ilk evresinde ortaya çıkmışlardır.

Paleosen dönemin sonunda meydana gelen ısınma ve artan yağış miktarı tropikal ve yarı tropikal ormanların genişlemesinde yolaçmış bu değişim ise primatlar için uygun yaşam alanları yaratmıştır. Fosil kanatlardan hareketle goril, şempanze ve insanın ortak atasının ortaya çıktığı ve hominoidlerin atalarının yaygınlaştığı ve sonlarında ise iki ayaklı ilk hominoidlerin ortaya çıkmaya başladığı dönem Miyosen'dir. Miyosen dönem memelileri çoğu günümüzde de yaşayan modern görünümlü türlerden oluşmaktadır.

Hominidler: Kuyruksuz büyük maymunlarınkinden daha iri beyinli onlardan daha az çıkıntıya sahip yüz iskeletine küçülmüş köpek dişlerine sahip iki ayak üzerinde dik yürüyen primatlardır.

Paranthropus: Australopithecusların aethiopicus, robustus ve boisei olmak üzere özelleşmiş kaba yapılı türlerinin dahil edilmesiyle oluşturulan ayrı bir cinstir.

Oldowan Kültürü:  Taşın bir kenarının kırılarak elde edilen taş aletlerdir.

Homo Erectuslar:  Alt Paleolitik olarak adlandırılan eski taş çağı kültürünün üreticileridirler. En yaygın alet tipini aşölyen  adı verilen ataş aletler oluşturmaktadır.

Aşölyen:  El baltalarını içeren taş aletler topluluğudur.  Acheulean olarakda bilinirler. Fransa'daki buluntu yeri  Saint Acheul'a  atfen adlandırılmıştır.

Neandertaller: Güçlü bedensel özelliklere sahiptirler. Yukarıdan aşağıya basık, yanlara doğru genişlemiş iri bir kafa yapısı, kafatasında dikkati çeken en belirgin özellik olarak art kafa kemiklerinin geriye doğru uzanan yumru şeklinde çıkıntıya sahip olması ve güçlü çiğneme kaslarıyla birlikte iri ön dişlerinin olmasıdır. Bunlarla birlikte elleri güçlü bir şekilde tutma, sıkma ve kavrama yeteneğine sahiptir.

Genetik araştırmalarla günümüzde yaşayan insanların tek bir kökene sahip olduğunu tanımlayan hipoteze Tek Merkezli Evrim adı verilir.

Chris Stringer  ve arkadaşları tarafından savunulan tek merkezli evrim hipotezi ve buna bağlantılı Afrika'da Oluş hipotezi Homo Sapiens'in Afrikada küçük ve izole bir grupta evrimleştiğini, daha sonra hem kıtada hemde Asya ve Avrupa gibi dünyanın diğer bölgelerinde yaşayan diğer türlerin yerini aldığını varsaymaktadır.

Modern insanın kökeninin 2 milyon yıl öncesinde olduğunu Homo Erectusların bölgesel olarak evrimleşerek bu bölgelerde yaşayan modern insanlara dönüştüklerini tanımlayan hipoteze Çok Merkezli Evrim adı verilir.

Milford Wolpoff, Alan Thorne ve WU Xinzhi  gibi araştırmacıların fosillerin morfolojik özelliklerine dayalı karşılaştırmalı çalışmalarına göre, modern insan gruplarının bulundukları bölgelerde, birbirlerinden bağımsız olarak evrim geçirmişlerdir. Çok Merkezli evrim olarak adlandırılan bu hipotezde  Homo erectus ve Homo Sapiensler arasındaki morfolojik benzerliğin bu insanların bölgesel evriminin ürünü olabileceği, birbirini izleyen fosil gruplarının yerel evrimleşmesinin sonucu olduğu kabul edilmektedir.

Dilgi: Uzunlu genişliğinin en az iki katı olan taş aletlerdir. Neandertallerin Orta Paleolitik'te geliştirdikleri yonga aletlerin yoğunlaştığı Müsteriyen Kültür yerine Homo Sapiensler Üst Paleolitikte dilgilerin yoğunlaştığı kültürler oluşturmuşlardır. Dilgi teknolojisiyle üretilen aletlerde çekirdekten daha fazla kesici alet elde edilmekte ve daha az malzeme israfı gerçekleşmektedir.

15 Temmuz 2014 Salı

İnsanın Canlılar Dünyasındaki Yeri

FELSEFE Ders Notları 2
Antropoloji
İnsanın Canlılar Dünyasındaki Yeri

Primat: Yaşayan ve soyu tükenmiş olan maymunları, kuyruksuz büyük maymunları ve insanı kapsayan memelilerin birtakımıdır. Şempanze, İnsan, Lemur ve tersiyer primat takımının üyeleri arasında yer alır. Primat grubu genel olarak iki büyük alt takıma ayrılmaktadır: Prosimiyenler ve antropoidlerdir.

Kökenleri farklı olan, evrimsel olarak birbirleriyle ilişkili olmayan, ancak benzer işlevleri üstlenen organlara işlevsel ya da görevdeş (analog) organlar denilmektedir.

Korda: Vücudun orta hattından uzanan merkezi sinir sistemidir.

DNA (Deoksiribo Nükleik Asit): Genetik kodu taşıyan moleküllerdir.

Prosimiyen: En erken primatlara benzeyen, küçük beyni, çıkıntılı burnu ve iri gözleriyle ilkel özelliklere sahip olan primat grubudur.

Karma Beslenme: Hem bitkisel hemde hayvansal kaynaklı besinlerin tüketilebildiği beslenme modelidir.

Katarini: Burunlarında dışa dönük kanatların mevcut olmadığı, burunlarının uç kısımları nemli olmayan dar burunlu maymunlardır.

Braşiyasyon: Eski dünya maymunları ile kuyruksuz büyük maymunların bazılarında gözlenen, kollar aracılığıyla ağaç dallarında salınarak uygulanan hareket sistemidir.

Monogenizm: Renkleri ve görünüşleri nasıl olursa olsun tüm insanların aynı türün üyesi olduklarını ve Adem ve Havva'dan geldiklerini, ancak sonradan farklı çevrelere uyum sağladıklarını ve böylece değişik görünümler kazandıklarını savunan görüştür.

Polimorfizm: Fenotipik enti yapabilen bir gen değişkenidir.

Farklı insan toplumlarında vucudun boyut farkına üç örnek verilebilir: Eskimolar, Nilotikler ve Pigmelerdir.

Plasenta: Gebelik sürecinde fetusun anne karnında yaşadığı, anneden alınan gıdaları fetusa aktarma özelliğine sahip içi sıvı dolu kesedir.

Homolog Organlar: Ortak atadan kalıtılan, birden fazla tür tarafından paylaşılan ve yapısal açıdan benzerlik gösteren organlara denir.

Genetik Yaklaşım:  Morfolojik özelliklerin yanı sıra canlıların sınıflanmasında kullanılan yeni bir yaklaşımdır.

Biyologlar canlıları yapı ve kökenlerine göre sınıflayarak; kuşlar (güvercin, serçe), balıklar (alabalık, hamsi), memeliler (yarasa, insan, balina) ve böcekler (arı, kelebek vb.) şeklinde ayırmaktadırlar.

Canlıları oluşturan yapıları ve aralarındaki ilişkileri inceleyen temel bilim dalı anatomidir.

Poligenizm: İnsan ırkının hepsinin Adem ve Havva'dan gelmediğini, dolayısıyle ayrı  türler olarak değerlendirilmeleri gerektiğini savunan görüştür.
Kafatası Endisi:  Kafanın genişlik ölçüsünün uzunluk ölçüsüne bölümünün 100 ile çarpımıyla elde edilen endistir.

14 Temmuz 2014 Pazartesi

Temel Antropoloji Kuramları

FELSEFE Ders Notları 2
Antropoloji
Temel Antropoloji Kuramları

Tek Hatlı Evrim: İnsanlığın gelişimini ilkelden gelişmişe doğru izlenen tek bir hat üzerinde görmek ve açıklamak eğiliminde olan evrimci görüştür.

Evrimcilerin önemli bir ismi Lewis Henry Morgan'dır. Morgan yazdığı Eski Toplum kitabında döneminin düşüncesini büyük ölçüde etkilemiştir.

Difizyonizm: Kültürün gelişim ve değişimine en önemli etkenin başka kültürlerden gelen maddi ve manevi öğelerin o kültüre girmesiyle gerçekleştiğini öne sürer. Difizyonizm müzeciliğin en gelişkin olduğu ülke olması nedeniyle Almanya'da gelişmiştir. Difizyonizmi Kuzey Amerikaya taşıyan kişi Franz Boas olmuştur.

Tarihci Özgücü Yaklaşım: Her kültürün kendine özgü ve ayrı bir tarihi olduğu görüşüdür.
İngiliz işlevselciliğinin kurucusu ve başta gelen kuramcısı Bronislaw Malinowski'dir.

Malinowski'ye göre; temel ihtiyaçların karşılanması ikincil ihtiyaçları ortaya çıkarır. Birey esastır ve kültürün bireyi nasıl desteklediği öne çıkar.

Boas kültürel gelenekleri ve yaşam tarzlarını açıklamak için üç temel etkeni incelemenin gerekli olduğunu öne sürmüştür. Bu etkenler; Çevresel Koşullar, Psikolojik etkenler ve Tarihsel bağıntılardır. Boas bunlar içerisinde en yüksek  ağırlığı Tarihsel bağıntılar olarak öne sürmüştür. Boas'a göre toplumlar ve kültürler kendi özgül tarihlerinin ürünüydü.

Yapısal İşlevselcilik Yaklaşımı: Kurucusu ve ilk kuramcısı olan İngiliz Antropolog  Alfred R.  Radcliffe-Browndur. Radcliffe'in ağırlık verdiği odak psikolojik ve biyolojik değil sosyolojiktir. O yüzden bu kuram sosyolojinin temel kavramlarından biri olan toplumsal yapı kavramıyla ilişki kurmayı seçmiştir.

Malinowski bireyin temel ihtiyaçlarına odaklanırken  Radcliffe  toplumsal yapının işlevsel bir biçimde sürüdürülmesine dikkati çeker.

Yeni işlevselcilik akımının önemli bir temsilcisi Max Gluckman'dır.

Reformist bir yaklaşımı benimseyen Gluckman işlevselcilikte  Malinowski'yi esas almakla birlikte onu toplumsal örgütlenme içinde çatışmanın rolünü gözardı etmekle eleştirir.  Dayanışma ve toplumsal sistemin sürekliliğini sağlayan kurumlar yanında düşmanlıklar, aileler arası yabancılaşma, otoriteye yönelen tehditler gibi süreçlerde toplumsal hayatın olağan yönleridir. Gluckman'a göre yinede çatışmaya rağmen toplumsal dayanışma korunabilmektedir.
Fransız Antropolojisi  içerisinden gelen Marksçı Antropoloji Stanley Diamond, Claude Meillasoux ve Maurice Gaudelier gibi antroploglar tarafından kurumsallaştırılmıştır.

Marksizmin tarihsel maddeciliğiyle ve bir ölçüde Marksçı Antropolojiyle buluşan kültürel maddeci yaklaşımın günümüzdeki en önemli temsilcisi Marvin Harris'tir.

Simgeci Antropoloji: Kültürü, o kültürün mensuplarınca ortak olarak paylaşılan simge ve anlamdan ibaret bir sistem olarak görmektedir. Önde gelen savunucusu Clifford Geertz'dir.

Erilmerkezcilik:  Toplumun ve toplumsal zihniyetin örgütlenmesinde erkeği ve onun toplumsal rollerini merkeze alarak davranma ve tutum geliştirme eğilimidir.

Sosyobiyoloji Kuramı:  Toplumsal olgu ve olayların biyolojik ve genetik nedenlere dayalı olduğunu savunan kuramdır.

Evrimci okulun en önemli temsilcilerinden birisi Edwand Taylor'dur. Taylor antropoloji yazınında bu bilimin konusunun kültür olduğunu söyleyen ilk bilim insanıdır.

Çok Hatlı Evrim:  İnsanlığın gelişimini basitten karmaşığa doğru tek ve zorunlu bir çizgi üzerinde değil, çevresel ve toplumsal koşullara bağlı olarak her coğrafyada  ve her zamanda farklı farklı gelişme yollarının ve tarzlarının bulunduğu bir çeşitlilik içinde görmek eğilimindedir.

Antropolojide Özgücü Kuramlar: 
  1. Etnobilim yada Bilişsel Antropoloji Yaklaşımı
  2. Simgeci - Yorumcu Antropoloji Yaklaşımı
  3. Feminist Antropoloji
Tylor kültürel evrimi aklın ilerleyişi olarak görmekteydi. Uygar olanla vahşi olanı birbirinden ayıran en önemli şey uygar olanların hurafeleri terk ederek aklı ve onun ürünü olan bilimi benimsemiş olmalarıdır diyen kuramcıdır.

Kültür-Kişilik kuramının öncüsü ve Boas'ın öğrencisi olan Ruth F. Benedict, hem kültürlerde hemde bireyin ruh hallerinde karşılık bulan ortak tema ve başa çıkma yollarının var olduğunu öne sürmüştü.

Antropoloji Kültür Kavramı

FELSEFE Ders Notları 2
Antropoloji
Kültür Kavramı

Kültür, en genel tanımıyla, insanın doğa dışında yarattığı ve ona eklediği maddi ve manevi herşeydir. Bunun içine, üzerine giydiği giysiden beslenme sistemine, barınma tarzından dinsel inanışına, toplumsal örgütlenmesinden hayatı anlamlandırdığı ideolojik çerçevelere kadar pek çok şey girer. İnsanın hayatta kalmasını ve türün devamını sağlayan yegâne avantajı, onun kültürüdür. 
 
Kavramın çoğunlukla başvurulan ve geniş kabul görmüş tanımını 1871 yılında Amerikalı antropolog Edward Tylor yapmıştır.  
 
Tylor’a göre kültür ya da uygarlık; bir toplumun üyesi olarak, insanoğlunun öğrendiği (edindiği) bilgi, sanat, gelenek- görenek ve benzeri yetenek, beceri ve alışkanlıkları içine alan karmaşık bir bütündür. 
 
Yalçın İzbul’un (1983) yaptığı tanım: Kültür, belirli bir topluluğun, sosyal etkileşim yoluyla sürdürdüğü ve bireylere kazandırdığı maddi-manevî yaşam tarzı ve dünya görüşü bileşimi, onların bir bütünleşmesi olup, varlık nedeni ve sonucu ise çevreye uyarlanma, giderek çevreyi kendi kuramsal amaçları doğrultusunda değiştirme dinamiğidir.

Antropolog A.L. Kroeber ve C. Kluckhohn, 1952 yılında yayımladıkları Kültür: Kavramların ve Tanımların Eleştirisi başlıklı derlemede kavramın 164 farklı kültür tanımına yer vermişlerdi.

Kültürün Özellikleri
  1. Kültür hem evrenseldir hem de özeldir.
  2. Kültür kapsayıcıdır.
  3. Kültür toplumsaldır.
  4. Kültür bir soyutlamadır.
  5. Kültür tarihsel ve süreklilik içinde bir olgudur, dinamiktir.                                                   
  6. Kültür öğrenilir 
  7. Kültür ihtiyaçları giderici ve doyum sağlamaya yönelik bir yapıdır 
  8. Kültür bir bütündür ve bütünleştiricidir 
  9. Kültür bir simgeler sistemidir 
  10. Kültürün hem maddî hem de manevî yönü vardır, bu iki yön arasında bir ikilik yoktur 
  11. Kültür doğal ve toplumsal dünya ile aramızdaki çevirmendir 
  12. Kültür doğaya el koyar 
  13. Kültür aynı zamanda bir idealler sistemidir 
  14. Kültür bir uyarlanma tarzıdır 
  15. Kültür hem uyarlayıcı hem de uyum bozucudur.
Kültür, insanı diğer canlılardan ayıran en önemli olgudur.

Değişme Örüntüsü: Değişmenin  belirli bir denge içinde ve değişen öğelerin karşılıklı ilişkisi bozulmadan yürümesi durumudur.

İnsana yakın primat türlerinin basit aletler yapıp kullanmasına ön kültür  denmektedir. Bu nedenle alet yapmak ön kültürle kültür kavramını birbirinden ayırmaya yetmemektedir.

1871 yılında Amerikalı Anropolog Edward Tylor tarafından yapılan kültür tanımı geniş olarak kabul görmüştür. Tylor’a göre kültür ya da uygarlık; bir toplumun üyesi olarak, insanoğlunun öğrendiği (edindiği) bilgi, sanat, gelenek- görenek ve benzeri yetenek, beceri ve alışkanlıkları içine alan karmaşık bir bütündür. 

Tylor'un  tanımlama denemesinde üç vurgu ön plana çıkmaktadır;
  • Toplumsallığa yapılan vurgu
  • Öğrenme edinimine yapılan vurgu 
  • Karmaşık bir bütün olarak değerlendirilmesi
Kültürel Süreçler

Kültürleme (Enculturation): Bir kültürün içine doğan bireyin annesinden başlayarak halkalar halinde genişleyen kurumlar ve öğeler üzerinden içine doğduğu o kültürü öğrenmesi süreci, kültürleme süreci olarak adlandırılır. Bu süreç doğumdan ölüme, beşikten mezara kadar devam eder. Başka sosyal bilimlerde ve bağlamlarda toplumsallaşma, sosyalizasyon ya da en geniş anlamıyla eğitim olarak adlandırılan bu süreç bitimsizdir; çünkü insan hayatının her evresinde o evreye ilişkin kültürel öğeleri öğrenmesi, zamansal ve mekânsal değişmelere bağlı olarak bazı şeyleri yeniden öğrenmesi gerekir.

Kültürleşme (Acculturation): Birbirinden farklı iki kültürün çeşitli şekillerde temas etmesiyle alışveriş içine girmeleri, bu alışveriş sonucunda birbirinden alıp verdikleri öğelerin giderek birbirine karışması ve kökenlerinin bilinemez hale gelmesiyle ortaya çıkan bir süreçtir. Bu sürece giren iki kültürün ikisi birden, birbirlerinden etkilenerek değişmektedir. Biz bu değişimler sonucunda, değişen öğelerin kökenini unuturuz ve böylelikle o öğe girdiği kültürün özelliği haline gelir. Kültürleşmeye maruz kalmamış kültür çok azdır. Coğrafî olarak yalıtılmış ya da dünyanın ücra bölgelerinde saklı kalmış kültürler dışındaki kültürlerin tamamı, başka kültürlerle temasa girmiş ve kültürleşmeye uğramıştır. 

Kültürlenme (Culturation): Farklı kültürel yapılardan gelen kişilerin başka bir kültürel alana gelmeleri durumunda ya da geldikleri yerde yeni bir uyarlanma ihtiyacıyla karşılaştıklarında, ne içine girdikleri kültürde bulunan ne de ait oldukları kültürde var olan yeni bir öğe yaratmaları, yeni bir bireşime varmaları durumudur. Kentleri saran gecekondular bunun tipik örneğidir. Kentlerde gördüğümüz gecekondular, ne kırsal bölgelerdeki mesken tipine ne de kentlerin bildik mesken tipine benzemektedir. Dolayısıyla köyden kente gelenler, bir kültürlenme biçiminde, buradaki yeni barınma ihtiyaçlarına yönelik yeni bir konut formu meydana getirmişlerdir. Arabesk müzik de bu tür bir örnektir.

Kültürel Gecikme (Cultural Lag): William F. Ogburn tarafından önerilen bu kavramla, kültürel değişme etkisi altında kalan kurumların bu değişmeye gösterdikleri tepkinin hızındaki farklar anlatılır. Genellikle teknolojik yenilikler bu türden uyum  zorlukları ve dengesizlikleri yaratmaktadır.

Kültür Şoku (Culture Shock): Kendi kültür dünyasından çıkarak tanımadığı, dilini bilmediği, dilini bilse bile simgelerini çözemediği, değerlerinden ve kurallarından haberli olmadığı bir kültürün içine giren bireyin yaşadığı sıkıntı durumu, bunalım halidir. 

Kültürel Özümseme (Assimilation): Bir kültürün bir başka kültürü, çeşitli nedenlerle etki altına alması ve giderek kendine benzetmesi, bu sürecin sonucunda da kendi içinde eritmesi olarak tanımlanabilir. 

Kültürel Bütünleşme (Integration): Belirli bir coğrafyadaki egemen kültürün diğer kültürleri ya da yerel çeşitliliği baskı altına almasına karşın, özellikle günümüzde yaygınlaşan çokkültürcülük politikalarıyla bu kültürlerle uzlaşma arayışına girmesi sonucunda, diğer kültürlerin kendilerini korumakla birlikte, büyük kültürle uyumlu hale gelmeyi ve onun şemsiyesi altında birer alt-kültür olarak tanımlanmayı benimsemeleri sürecidir. Bu süreçte egemen kültür, diğer kültürleri koruyucu ve gelişmelerini sağlayıcı birtakım siyasal, iktisadî ve toplumsal mekanizmaları hayata geçirir.

Zorla Kültürleme (Trans-Culturation): Egemen kültürün, doğuracağı tepkileri dikkate almaksızın, diğer kültürleri zorla kendine benzetmeye ve bu yolla yok olmalarını sağlamaya itmesidir. Bu süreçte dönüştürülmek istenen kültüre ait tarihsel ve manevî izler de tahrip olur. Burada özümleme sürecinde gördüğümüz türden bir gönüllülük ya da kendiliğindenlik söz konusu değildir. Bu zorlama, askerî kurumlar, eğitim kurumları ve başka toplumsal ajanlar aracılığıyla yürürlüğe konur ve uygulanır.

Anropolojik açıdan kültürsüz insan mümkün değildir.

Kültürün sağladığı imkanlar olmadan insan yaşamını sürdüremez.

11 Temmuz 2014 Cuma

Antropoloji Nedir?

FELSEFE Ders Notları 2
Antropoloji
Antropoloji Nedir ?

Antropoloji; kültür bilimidir. Antropologlar tüm toplumları, kültürleri, insan kalıntılarını ve fiziksel, biyolojik yapılarını inceler. İnsanın iskelet, kafatası gibi fiziki yapısını araştıran antropoloji, insanlık tarihinin en eski dönemlerinin aydınlatılmasına yardımcı olur.  

Bu bilim insanı kültürel, toplumsal ve biyolojik çeşitliliği içinde anlamaya; insanlığı başlıngıcından beri insanların çeşitli koşullara nasıl uyarlandığını, bu uyarlanma biçimlerinin nasıl gelişip değiştiğini, çeşitli küresel olayların nasıl dönüştüğünü görmeye ve göstermeye çalışır.  

Antropoloji en geniş anlamı ile insan bilim demektir.

Temel İlkeleri

Bütüncülük, Evrensellik, Uyarlanma, Bütünleşme, Kültürel Görecilik, Karşılaştırmacılık
Antropolojinin üç temel sorusu: Toplumun ölçeği büyüdükçe ve toplum karmaşıklaştıkça çatışmalı öğeler artar, toplumun katmanları arasında çıkar ayrılıkları ortaya çıkar. Büyük ölçekli toplumlarda antropolog için o toplumu bütünlüğü içinde görmek zorlaşır. 

Bu çeçevede antropolojinin üç temel sorusu vardır:
  1. İnsanlar, toplumlar ve kültürler neden ve nasıl değişirler?
  2. İnsanlar, toplumlar ve kültürler neden farklıdırlar ve nasıl farklılaşırlar?
  3. İnsanlar, toplumlar ve kültürler neden ve nasıl benzeşirler?
Sosyal-Kültürel Antropoloji: İnsanın, biyolojik varlığının dışında yarattığı toplumsal-kültürel alanı, bütün  çeşitliliği ve benzerlikleri içinde kavramaya ve anlamaya yönelmiş antropoloji dalıdır.

Biyolojik Antroploji: İnsanın biyolojik çeşitliliğini, canlılar dünyası içindeki yerini ve evrimini, eski insan topluluklarının karşılaştıkları sağlık sorunlarını ve onların demografik özelliklerini inceleyen geniş bir alandır.

Biyolojik Antropolojinin Alt Dalları: 
  • Primatoloji: İnsanların en yakın akrabası olan iri maymunların ve diğer primatların toplumsal yaşamını ve biyolojisini inceler.
  • Paleoantropoloji: İnsan atalarının ve ilk insan türlerinin fosil kalıntılarını inceleyerek insan evriminin genel bir manzarasını ortaya koymaya çalışır.
  • Biyoarkeoloji: Eski insan topluluklarının iskelet kalıntılarına bakarak onların yaşadıkları sağlık sorunları demografik özelliklerini belirlenebildiği ölçüde ölüm nedenlerini büyüme ve gelişme durumlarını geçim etkinliklerine ve yaşam koşullarına bağlı fiziksel değişmelerini ele alır.
  • Fiziksel Antropoloji: Yaşayan insan topluluklarının biyolojik çeşitliliğini büyüme ve gelişme sorunlarını inceleyen antropoloji dalıdır.
  • Adli Antropoloji: Cinayete kazaya yada katliama kurban gidenlerin yada doğal felaketler sonucu hayatlarını kaybedenlerin iskelet kalıntıları üzerinden kimliklerin ve ölüm biçimlerinin belirlenmesi elde edilen kanıtların mahkemelerde kullanılmasını sağlayan bir alandır.
  • Popülasyon Genetiği: İnsan toplulukları arasındaki kalıtımsal ilişkileri fark ve benzerlikleri inceler.
Tarihsel Arkeoloji: Yazılı kayıtlar ve arkeolojik kazılarla bağlantısı içinde yakın geçmişe ait toplumların ve kültürlerin yaşam ve geçim biçimlerine, kültürel hayatlarına ışık tutmaya çalışır.

Homosantrizm: Antropolojinin gelişmesiyle sarsılan insan merkezli dünya görüşüdür. Homosantrizm; insanı bütün canlılar ve cansızlar dünyası içinde merkezi bir değer olarak alan, insan üzerinden diğer canlıları ve cansız dünya üzerindeki tahakkümünü ve denetimini meşrulaştıran görüş, her şey insan için ilkesidir.

Herder: İnsanın türsel ortaklığına karşın, onun yarattığı kendine özgürlüğünü vurguladı ve tarihin içinde ayrı ayrı ve kendi dinamiği içinde inşa olan kültürlerin farklı insanlar yarattığını temellendirdi.

Copyright 2013-2017 | İbrahim BAYRAKTAR /dev/null Web Günlüğü