5 Nisan 2014 Cumartesi

Duygular

FELSEFE Ders Notları
Duygular - Birey ve Davranış

Duygu ve Heyecan Kavramı 
Davranışlarımızın temelinde duygular ve heyecan bulunmaktadır.

Duygu : bireyin birşey hakkındaki hissettikleridir. Harekete geçmeyi sağlayan dürtülerdir. Duygu sözcüğü kök itibariyle Latince hareket etmek anlamında “motore” kelimesinden türemiştir. Başka bir ifade ile duygu sözcüğü “Emotion” yani hareket halindeki enerjiden gelir.

Heyecan :  Bir anda oluşan, kısa süreli ve daha yoğun bir şekilde hissedilen, içerisinde fizyolojik unsurları etkin bir biçimde barındıran durumdur.

Duygu yaşantısı vücutta farklı 3 düzeyde gerçekleşir.
  1. Öznel Yaşantı Deneyimi : Birey duyguları edindiği algılayış çerçevesi dahilinde yaşar. Her bireyin yaşadığı öznel bir duygu yaşantısıdır.
  2. Duygusal Davranış Düzeyi : Bireyin yaşadığı duyguyla ilgili ortaya koyduğu davranıştır.
  3. Fizyolojik Olaylar : Yaşanılan duygu durumuna göre değişiklik gösteren, kalp atışında, soluk alıp vermesinde vb. durumlardır.
Vücutta meydana gelen değişimlerin çoğu otonom sinir sistemine bağlı olarak sempatik bölümün harekete geçmesiyle ilgilidir.

Korku ya da öfke gibi duygu durumlarında sempatik bölümle ilişkili olarak;
  • Kalp atışı ve solunumu artar.
  • Göz bebekleri büyür.
  • Salya salgılanması katlanır.
  • Kan beyne doğru harekete geçmede kullanılmak üzere iskelet kaslarına yönelir.
  • Kanın pıhtılaşma hızı artar.
  • Kan şekeri enerji sağlama adına kanda daha yoğun hale gelir.
  • Deriden kanın çekilmesiyle tüyler dikleşir.
Yoğun duygu durumu geçtiğinde ise parasempatik bölüm dengeleyici sistemlerle vücudu normale döndürmektedir.

Duygu ve Davranış İlişkisi

Duygular bir davranışı başlatan, sürdüren ve yönlendiren süreçlerdir. Güdülerin genel olarak hangi davranışlarla sonlanacağını kestirmek daha mümkündür. Ancak yaşanan duygu ve heyecanlar sonucunda herkeste ortak davranışın oluşacağı gibi bir çıkarımda bulunulamaz.

Sonuç olarak duygular davranışı harekete geçirir fakat bu süreçte insandan insana farklılaşan davranış şekillerini görmek mümkündür. Bireylerin yaşadıkları duygular kendi davranışlarını harekete geçirebildiği gibi aynı zamanda diğer insanların da davranışlarını harekete geçirebilmektedir.

Bireylerin yaşadıkları duygular bulundukları ortamın duygusal atmosferini de değiştirebilmektedir. Bu durum bir nevi duyguların bulaşması olarak adlandırılabilir. Bireyin duyguları bireyi harekete geçirdiği gibi belli bir işi gerçekleştirme aşamasında bireyin performansını da etkiler.

Yerkes ve Dodson Yasası

Herhangi bir işten önce bireydeki kaygı düzeyinin yüksek olmasından dolayı yapabileceği işi yapamama durumudur.
Duyguların ifadesi beyindeki limbik sistem ve otonom sinir sistemi tarafından koordine edilir. Sağ beyin duyguların yönetiminde daha etkilidir.

Duyguların Sınıflandırılması 

Bazı araştırmacılar duyguları olumlu ve olumsuz şeklinde sınıflandırırken, bazı araştırmacılar da duyguları hoşa giden ve hoşa gitmeyen duygular olarak ayırır. Duyguları sınıflandırma ile ilgili önemli çabalardan biri Robert Plutchik tarafından ortaya konmuştur.

Plutchik çevreye uyum sağlayan duygular:
  • Korku
  • Sevinç/neşe
  • Kızgınlık
  • Üzüntü
  • Tiksinti
  • Umut
  • Kabul etme
  • Hayret
Duygu çemberinde farklı duygular birleşerek daha farklı ve geniş çapta duygular elde edilir.

Neşe+beklenti  = iyimserlik
Kabul etme+korku  = teslim olma
Sürpriz+üzüntü = hayal kırıklığı
Öfke+iğrenme = hor görme
Neşe+ kabul etme = aşk, sevgi
Beklenti+öfke = hırçınlık
Korku+sürpriz = dehşet
İğrenme+üzüntü = pişmanlık gibi.


Duygu Kuramları 

W. James - Cari Lange Kuramı : Beden çevrede gerçekleşen belirli özelliklere göre tepkide bulunur. Gözlerin büyümesi, tüylerin diken diken olması beraberinde duyguları oluşturmaktadır.

Örneğin: Issız bir sokakta köpekle karşılaşan bir kişi köpeği gördükten sonra vücudunda fizyolojik değişiklikler meydana gelir. Bedendeki bu değişiklikler beraberinde korkuya yol açar. İnsanların korktukları için değil de kaçtıkları için korktuklarını ileri süren bir anlayıştır.

Bu kurama başlıca eleştiriler;
  • İç organlar diğer organlara kıyasla sinirsel yapı ile fazlaca desteklenmedikleri için içsel olarak yaşanan değişiklikler gerçekleşir. Bu nedenle İç organlarını heyecana ilişkin hissedilenlerin kaynağı olarak görmek çok da mümkün değildir. 
  • Duygu ile ilgili vücutta oluşabilecek fiziksel değişiklikleri yapay olarak herhangi bir ilaç yardımıyla da elde etmek mümkündür. 
  • Bireyler aynı duygu durumu için farklı tepkiler verebilirler. Korku kimilerinde ağlama, kimilerinde titreme yaratır. James-Lange kuramı bu durumu açıklamakta yetersizdir. 
  • Otonom sistem duygusal durumlar karşısında birbirinden çok farklı tepkiler üretmeyebilir. 
  • Şayet fizyolojik süreçler korku ve diğer duyguların yaşanmasına neden oluyorsa, omurilik felci olan kişilerin daha az ve seyrek duygu durumları yaşamaları gerekir. Ancak fizyolojik tepkilerden yoksun olmalarına rağmen omurilikleri boyun bölgesinden zarar ören kişiler duygulan aynı yoğunlukta yaşayabilirler.
Cannon Bard Kuramı : Walter Cannon ve Philip Bard’a göre duygular ve bedensel davranışlar aynı anda ortaya çıkmaktadır. Durumu başlatacak bir olay algılandığında ve bir şekilde beyin tarafından süreç başlatıldığında, beyin otonomi sistemi ile kasları ve duygu ile ilgili geçmiş deneyimleri barındıran bilişsel aktiviteleri harekete geçirir. Cannon Bard kuramı James-Lange kuramının eksikliklerini geliştirme ve düzeltme anlamında önemlidir.

Cannon Bard kuramına en büyük eleştiri, vücudun tepkileri ile duyguların aynı zamanda uyanma geçtiklerine ilişkin kısmınadır.

Örneğin : Acı, ağrı veya tehlike algısı ile ilgili uyarım biz korku ve kaygıyı daha yaşamadan o ana ilişkin fizyolojik uyarım durumunu arttırabilir.

Bilişsel - Stanley Schachter ve Jerome E. Singer Kuramı :
  • Durum duyu organları tarafından hissedilir.
  • Otonom sistem uyarılır.
  • Bilişsel etiketleme durumu başlar. Kişinin içinde bulunduğu ortam, geçmiş deneyim vb.
  • Karşılaşılan durum geçmiş deneyimler doğrultusunda değerlendirilmeye başlanır. Buna geri bildirim mekanizması denir.
  • Bu kurama göre uyarılan birey bu durumu çevredeki ipuçları eşlğinde yorumlar.
Plasebo Etkisi : Kişilerin gerçek bir tedavi olmaksızın, aslında hiçbir fizyolojik etkisi olmayan ve ilaç sanılarak içilen haplar yoluyla tedavi gördükleri inancıyla iyileşme göstermelerini anlatan kavramdır. Burada hiçbir fizyolojik etkisi olmamasına rağmen iyi geleceğine inanılan haplar içildikten sonra duygusal anlamda bir rahatlama sağlanmaktadır.

Sosyobiyolojik Kuram : İnsanların çevreye uyum sağlamada toplumsal davranış göstermesidir. Kızgınlık duygusu insanı korurken, mutluluk duygusu insanların yakınlaşmasını sağlamaktadır. Bu kuram duyguların fizyolojik temellerini açıklama konusunda sınırlılıklar içerir.

Duyguların İfade Edilmesi

Jest ve Mimikler : Duygu ve düşünceleri destekleyerek gözle görülür, somut hale gelmelerinde katkıda bulunan hareketlerdir. Jest ve mimikler bazen istendik bazen istenmediktir.

Esas Jest ve Mimikler: Duygu ve düşünceleri destekleyen, somut hale getiren hareketlerdir.
  • Anlatım jest ve mimikler : Tüm insanlarda ortak olarak görülen hareketlerdir. Mutluluk, öfke, üzüntü vb.
  • Toplumsal jest ve mimikler : Bireyin toplumsal rolü gereği ortaya koymak zorunda olduğu hareketlerdir.
  • Şematik jest ve mimikler : Tiyatro oyuncularının, pandomim sanatçılarının yaptıkları taklit hareketlerdir.
İkincil Jest ve Mimikler : Toplumsal nitelikte olmayan esneme, hapşırma, öksürme gibi bedensel hareketlerdir. 

İletişimde beden dili duygu ile ilgili mesajın aktarılmasında önemlidir. Omuzların ve sırtın eğik ya da dik olması bireyin içinde bulunduğu durumu ile ilgili ipuçları verir. Bireylerin diğer bireylerle aralarında bıraktıkları mesafede sözsüz iletişimin belirleyici unsurudur. Belirgin bazı davranışlar herhangi bir söz söylenmese de duyuları yansıtabilir. Kızgınken kapının çarpılması gibi.

Güdüler ve Güdülenme

FELSEFE Ders Notları
Güdüler ve Güdülenme - Birey ve Davranış
 
Güdür Kavramı : Organizmayı etkileyerek  bir amaç için harekete geçmeye sevk eden, istekleri, arzuları, ihtiyaçları, dürtüleri ve ilgileri kapsayan genel bir kavramdır.

Dürtü : Açlık, susuzluk, cinsellik gibi fizyolojik kökenli güdülere dürtü adı verilmektedir.

Gereksinim (İhtiyaç) : Vücut süreçlerini denge durumuna getirmek için, çeşitli kaynakların kullanıldığı organizmanın fizyolojik ihtiyaçlarına denir.

Güdülenme Kuramları 

İnsanların davranışlarını yönlendiren güdülenme ile ilgili bir çok yaklaşım bulunmaktadır. 
Bu yaklaşımlar ;

Dürtü Kuramı : Temel gereksinimlerden mahrum kalmak organizmada gerilim hali oluşturur. Organizma bu gerginliği azaltmak için harekete geçer. Gereksinme gerçekleştikten sonra gerginlik azalır, organizmanın dürtü hali sonlanır. 

Örneğin : Aç olan bir insanda yeme gereksinimi sürekli artmaktadır. Bu noktada açlık dürtüsü gereksinimle bir­likte aynı oranda artmayabilir. Bireyde yeme gereksinimi artsa da atlanı­lan ya da günlük koşuşturma içersinde unutulan öğünlerde birey belki açlığını unutabilecektir. Fakat bu durum bireyin açlık gereksiniminin azaldığı ya da artık gereksiniminin kalmadığı anlamına gelmemektedir.

Özendirici Uyarıcı Kuramı : Uyarılma düzeyi düştüğünde organizmanın daha çok uyarıcı aramasına denir.

Özendirici Uyarıcı: Biyolojik olmayan, birey gereksinim duymasa da bireye cazip gelen ve onu davranışa iten unsurlar özendirici uyarıcıdır.

En Uygun (Optimal) Düzeyde Uyarılma Kuramı : Uyarılma düzeyi düştüğünde, organizmanın daha çok uyarıcı aramasına denir.

Örneğin : Yüksek sesle müzik dinleme isteği, yamaç paraşütü atlama vb.

İçgüdü Kuramı : Belirli bir türün tamamını yansıtan karakteristik davranışlara denir. Davranışlar sonradan öğrenilir. ancak bireysel davranışlar sergilenir.

Örneğin : Örümceklerin ağ örmesi. İnsan davranışlarının sadece doğuştan olmayıp sonradan kazanılanları da içermesi ve insanların ortak davranışlarının  kendilerine özgü davranışlara göre çok az gözlemlenmesi içgüdü ve insan arasındaki ilişkinin gücünü zayıflatır.

Bilinç dışı Güdüler : Freud'a göre, birey rahatsız olduğu düşünceleri ve güdüleri bilinçdışına iter. Bunlar yok olmazlar ve varlıklarını sürdürürler. Bireyi yönlendirirler.

Homeostasis (Biyolojik Denge) Kuramı : Organizmanın bünyesine katılan maddelerin hangi yoğunluk ve ne şekilde alınacağı ve alınan maddeler arasında nasıl bir denge kurulacağına ilişkin sabit içsel durumu işaret eden biyolojik denge durumudur. Homeo (benzer) statis (sabit) kelimelerinden oluşur.

Güdülerin Sınıflandırılması

Birincil Güdüler : Belli biyolojik gereksinme durumu ile ortaya çıkıp davranışı yönlendiren güdülere denir. Tüm canlılarda görünür. Bu güdüler ;
  • Açlık ve Susuzluk : Organizmada açlık ile ilgili tepkileri yönlendiren merkez hipotalamus'tur. Açlık, tokluk, yeme ve tokluk durumunu kontrol eder. İnsülin açlık hissine yol açar, glikoz açlık hissini ortadan kaldırır.
  • Cinsellik : Cinsel davranışların altında yatan biyolojik unsur testosteron  hormonudur. Hormonlar merkezi sinir sistemi tarafından kontrol edilmektedir. Cinsel heyecanın uyarılmasında beynin iç kısmında yer alan limbik sistemin etkisi olduğu düşünülür.
Uyarıcı Kaynaklı Güdüler : Öğrenilmemiş güdüler arasında yer alan uyarıcı kaynaklı güdüler, dış uyarıcılara daha fazla bağlı olup, çevreden bilgi edinmeye yöneliktir. 
  • Araştırma ve Merak : Merak kavramı insanların kendilerini geliştirip, sürekli araştırmalara neden olur. İlerleme ve gelişmenin temelidir.
  • Kurcalama : Birey kurcaladığı maddelerle sakinleşir. 
Sosyal Güdüler : Öğrenme yoluyla kazanılırlar. Bir arada bulunma, güç, başarı vb. güdülerdir. Toplum yaşatısının etkisiyle şekillenirler fakat biyolojik geresinimlerdende etkilenirler.

Birincil güdülerin giderilmemesi biyolojik sorun yaratır, sosyal güdülerin giderilmemesi psikolojik sorun yaratır. Sosyal güdüler kültürden kültüre farklılık gösterir.
  • Başarı Gereksinimi : Yapılan işi en iyi şekilde yerine getirme ve sonuçları ile ilgili haz alma davranışı ile ilgilidir.
  • İlişki Kurma ve Bağlanma Gereksinimi : Bireyin toplum içerisinde diğerleri ile birlikte olma, onların onayını alma, topluma uyma gereksinimini gösterir.

  • Kontrol Altında Tutma Gereksinimi : Bazı bireyler çevrelerindeki olay ve kişiler üzerinde denetim kurma, kontrol etme gereksinimi duyar. Bazı toplumlarda ise kadercilik yani sonuçları bekleyip görme gereksinimi daha fazlayken bazılarında durumu denetim altına alma baskındır.
Ödülün Kaynağına göre Güdülenme : Bireyin güdülenmesinde içsel ve dışsal kaynaklı ödüller farklı şekilde bireylerin davranışlarını yönlendirir.
  • İçsel Kaynaklı Ödül : Yapılan işin kendisi, içeriği ödül niteliğinde ise içsel kaynaklı olarak nitelenir.
  • Dışsal Kaynaklı Ödül : Davranışın gerçekleşmesi için dışarıdan ödül sunuluyor ise sışsal kaynaklı olarak nitelenir.
Gereksinimler (İhtiyaçlar) Hiyerarşisi


Abraham Maslow, insan davranışlarını şekillendiren gereksinimleri bir piramit şeklinde en temel gereksinimlerden yukarı doğru en karmaşık olanına uzanan bir şekilde sınıflandırmıştır.

Piramidin en alt basamağında açlık, susuzluk gibi temel fizyolojik gereksinimler yer alırken, Maslow piramidin en üst noktasına insanların tümüyle potansiyellerini ortaya koymaya dönük kendini gerçekleştirme gereksinimini koymuştur.

Maslow'un İhtiyaçlar hiyerarşisine piramidin altından sırayla bakacak olursak;
  • Açlık, susuzluk, nefe alma, cinsellik, uyku gibi temel fizyolojik gereksinimler
  • Ailenin, işin sahip olunan kaynakların güvenliğinin gereksinimi 
  • Aile, sosyal grup, yakın arkadaşlık gibi ait olma ve sevgiye ilişkin sosyal gereksinimler
  • Değer, başarı ve saygının takdir edilmesi gereksinimi
  • Ahlakın üstünlüğü, yaratıcılık, problem çözme gibi unsurları kapsayan kendini gerçekleştirme gereksinimi
Maslow'a göre birey için o an baskın olan gereksinimler hangi kategoriye ait gereksinimler ise, diğer deyişle günlük etkinlikleri ağırlıklı olarak hangi gereksinimleri doyurmaya yöneliyorsa, kişilik gelişmişlik düzeyi de onun istencinden ya da seçiminden bağımsız olarak bu gereksinim kategorisine karşılık gelen düzeyde bulunacaktır.

Belirli bir kategorideki gereksinimler tam olarak karşılanmadan kişi bir üst düzeydeki kategorinin gereksinimlerini algılamaz, böyle gereksinimleri yoktur. Örnek olarak günlük olarak karnını doyurabilen fakat güvenlik içinde bulunmayan, kendini sürekli olarak olası bir tehdit altında algılayan bir insanın, dünya görüşünü geliştirmek için kitap okumak gibi bir gereksinimi yoktur.
 
Maslow'a göre piramidin alt tarafındaki gereksinimleri gidermeden üst taraftaki gereksinimleri gidermek mümkün değildir.

4 Nisan 2014 Cuma

Java ile Fibonacci Sayıları

//20 ELEMANLI FIBONACCI SAYILARINI VE ELEMANLARIN TOPLAMINI EKRANA YAZDIRAN JAVA PRG

public class FIBO_ORNEK {
public static void main(String[] args) 
{
 int a=0,b=1,c,d,i=1,toplam=0;
 int[] dizi = new int [21];
 for(c=0;c<20;c++)
{
 dizi[c]=a;
 System.out.println(i+". DIZI ELEMANI:"+dizi[c]);
 d=a+b;
 a=b;
    b=d;
    i=i+1;
    toplam=toplam+dizi[c];
}
 System.out.println("\n"+toplam);
  
}}


3 Nisan 2014 Perşembe

Avrupa'da Rönesans Değişen Avrupa

FELSEFE Ders Notları
Avrupa'da Rönesans Değişen Avrupa
  • Hindistan 1487'de Portekizli Vasco da Goma  tarafından keşfedilmiştir. 
  • 1492'de Cenovalı Kristof Kolomb Amerika'yı keşfetmiştir.
  • İlk matbaa, ağaç oyma tekniği kullanılarak M.S 593'de ÇİN'de kurulmuştur. 1450'de Gutenberg, kurşun alaşımından yapılan dökme harfleri hazırlayarak bir basım yöntemi icat etmiştir.
  • Osmanlı'da ilk matbaa İstanbul'da gayrimüslim vatandaşlar tarafından kurulmuştur.
  • İtalya'da yeniden doğuşun yaşandığı ilk kent Floransa'dır. Floransa, 15.YY'da ortaçağda sanatı destekleyen ve çoğu kiliseye hizmet veren belli alanda uzmanlaşmış kişilerden oluşan zanaatkarların korunduğu lonca sistemini ticari loncalar olarak sürdüren kenttir.
Hümanizm : Napoli ve Floransa'da ortaya çıkan, bireyin eğitimini ön planda tutan gramer, tarih, felsefe konularında eğitim ve öğretimle bilinçli birey ve vatandaş yetiştirmenin hedeflendiği bir düşüncedir.

Dante'nin İlahi Komedya eseri dünya edebiyatının başyapıtlarındandır. Bireyin evrendeki konumu üzerine Dante'nin bakış açısıdır.

Giovanni Boccaccio, Decameron adlı eserinde kara veba ile yıpranan Floransa'da asil ve zengin ailelerinin hayatlarını kaleme almıştır.

Lorenzo Valla Zevk üzerine adlı eserinde, Epikür felsefesinden yola çıkarak bireyin kendisini mutlu eden şeyleri öz iradesiyle yapabileceğini öne sürmüştür. Teolojik eserlerin orjinallerinin okunması gerektiğini savunur.

Pica Della Mirandola, İnsanın Onuru üzerine adlı eserinde din, felsefe üzere görüşlerini özetler.

Platon Teolojisi, Ruhun Ölümsüzlüğü ve Yaşam Üzerine Üç Kitap adlı eserlerin sahibi Marsilio Ficino'dur. Yaşam üzerinde üç kitap eserinde bireyin sağlığının önemi, yaşamın insan bedeninde varlığı ve ruhun bedenle ilişkisini incelerken neoplatonist düşüncelerini yansıtmıştır.

Protestan reformunu tetikleyen önemli etkenlerden biride klasik çağ eserlerinin her dilde yazılı kopyasının basılmasıdır.

Machiavelli, Prens adlı eserinde siyasi ve politik gücün temellerini irdelemiştir.

Giorgio Vasari, Sanatçıların Hayatı adlı eserinde, sanatçıların yaşadıklarını kaleme almıştır.

Masaccio, eserlerinde gerçekçiliği perspektif ve chiaroscuro tekniğini kullanarak yansıtmıştır. Kutsal Üçlü adlı eserinde çağın  derin perspektif anlayışını mimari kompozisyon içinde vermiştir.

Botticelli, Venüs'ün Doğuşu adlı eserinde, Venüs'ün denizden köpükler içinden çıkışını betimlemiş, idealize edilmiş bir güzelliği sembolize etmiştir.

Chiaroscuro, insan bedeninde hacimsel olarak üç boyutluluk yaratmak için ışığın kontrast renk ve tonlarla verilmesidir. Bu tekniği Masaccio kullanmıştır.

Donatello, Davut Heykeli'nde çağın yeniliği olan realizm, natüralizm ve hareketlilik gözlenir.

Leonardo, bir baş yapıt sayılan Son Akşam Yemeği adlı eserinde İsa'yı ana figür olarak betimlemiştir. Havarileri İsa'ya doğru dönmüş veya ona bakan şekilde ifadelerini resmederek o anda yaşanan duyguyu yakalamaya çalışmıştır.

Mona Lisa, Leonardo da Vinci'nin eserlerinden birisidir. Dönemin sanatta yaygın düşüncesi "gerçeğe öykünme, onu yansıtma" anlayışıdır.

Georgius Agricola yazdığı kitapla mineralojinin babası olarak anılır.

Greenwich Rasathanesi 1675 yılında kurulmuştur.

Pieta, Michelangelo Buonarroti'nin ünlü eserlerinden biridir. Sanatçı, eserlerin derin duygu ve güzellik temalarını işlemiştir.

Kopernik, gezegenlerin güneşin etrafında döndüğü teorisi ile dönemin bilimsel devrimini yapmıştır.

Deliliğe Övgü adlı eser Erasmus'a aittir. Desiderius Erasmus'un Deliliğe Övgü adlı eseri hiciv ve ironi tarzında bir eser olup bireyin eleştirel düşünce biçimini irdeler. Kendi sözleriyle bakış açısı " Bütün insan ömrü, deliliğin yarattığı bir hayalden ibarettir." şeklinde özetlenebilir.

Montaigne Fransız rönesansına Denemeleriyle katkıda bulunmuştur. Dünyayı algılama ve değerlendirme biçiminin insanın kendisiyle kısıtlı ve değişken olduğunu vurgular. Aklın gerçeğe erişse bile kesin bilgiye sahip olamayacağını ifade eder. Septik yani şüpheci düşünceyi benimsemiştir.

Bacon, bilimsel metodolojini temellerini atmıştır. Bireyin doğa gözlemcisi olması gerektiğini vurgulamış, sorgulamaların deneylerle kavranması gerektiği ilkesini savunmuştur.

Macbeth, Othello, Romeo Juliet, Hamlet ve Kral Lear Shakespeare'nin önemli eserleri arasında yer alır. Romantizm akımıyla Shakespeare'in eserlerine yoğun bir dönüş yaşanmıştır.

Thomas More'ın Ütopya adlı eseri, hayali bir adada yaşayan bireylerin yaşamlarını konu alır. Fakat gerçekte İngiltere halkına ve yönetimine yöneltilen bir eleştiridir.

Jan Van Eyek, kuzey resim sanatında gerçekciliğin uygulayıcısıdır. Amolfini'nin Evlenmesi eserinde gerçekliği detaylarla vererek yağlı boya tekniğini geliştirdiği gözlemlenmiştir.

Albrecht Dürer, ahşap gravür tekniğinin uygulayıcısıdır. Dürer'in Apocalypse serisi, iyi ve kötünün kavramsal karşıtlığını zaman içinde vermeye çalışan ahşap gravür bir seridir.

Pieter Bruegel, Ölümün Zaferi adlı eserinde zengin, fakir herkesin umutsuzluğu yaşadığını resmetmiştir.

Jacopo Peri ve Corsi'nin söz ve müziğin armonik ve dramatik birlikteliğinin örneği olarak sahnelenen eseri, Dafne'dir.

İlk kez Adam Smith tarafından adlandırılan merkantalizm kavramı, 16.YY'da başlayan bir dönemin başlangıcını oluşturur.

Martin Luther, Protestan reform hareketini başlatan kişidir.

John Calvin, Hıristiyanların Kuramları adlı eserinde Tanrı'nın mutlak hakimiyetinin kabul edilmesini önermiştir. Kalvinizmin temellerini atmıştır.

Jean Bodin, monarşik yönetim biçiminde kralın Tanrı'nın yeryüzündeki temsilcisi olarak yönetme ayrıcalığına sahip olduğunu ileri sürmüştür. Kral ise Tanrı'nın gözetiminde ve ona karşı sorumluluğuyla aristokrasi, ruhban sınıfı ve halkın istemlerine bağlı olarak değil, sadece Tanrı'nın buyurduğu şekilde yönetme ayrıcalığına sahiptir.

Anadolu Ortaçağı ve Selçuklu Aydınlığı

FELSEFE Ders Notları
Anadolu Ortaçağı ve Selçuklu Aydınlığı

Bizans imparatorluğu için, Doğu Roma İmparatorluğu adı da kullanılmıştır. Bu imparatorluk 395'te kurulmuştur. Batı Roma İmparatorluğu ise 476'da yıkılmıştır.

Tarih geleneği Anadolu'daki türk varlığını Selçuklular ile başlatır. Bu başlangıç 1071 Malazgirt ile simgelenir. Tarih geleneği, Anadolu da kurulan Selçuklu devletine Selaçika-i Rum adını vermiştir.
  • 1.Haçlı Seferi 1096 yılında gerçekleşmiştir. 
  • 1.Haçlı seferinde 1.Kılıçarslan mücadele etmiştir. 
  • 1243'deki Kösedağ savaşından sonra Selçuklular gerileme dönemin girmişlerdir.
Haçlı Seferlerinin Temel amacı müslümanların batıya ilerlemesini önlemek ve ticaret yollarını ele geçirmektir. Haçlı seferlerinin Avrupa'ya getirisi olarak ilk kez İslam medeniyetini yakından tanımalarını olmuştur. Dokuma, cam sanatı ve deri işlemeyi öğrenmişlerdir. El- Harezmi'nin cebir ve algoritmasını batıya götürmüşlerdir. İlk kez sıfır rakamını bu şekilde öğrenmişlerdir.

Siyasetname isimli eser, Selçuklu veziri Nizamülmülk'e aittir.

Bu eserde hükümdarların sahip olmaları gereken nitelikler, saltanatın  koşulları ve kuralları açıklanmıştır.

Selçuklularda kentlerde tüccar, esnaf ve işkollarına göre loncalar biçiminde örgütlenmeler söz konusuydu. Eğitim ve kamu hizmetini üstlenmiş kurumlar arasında ; Darulhadis, Darulkura, Darüsşifa, Bimarhane yer alır. 
  • Hadis öğretilen kurumlara Darulhadis
  • Ruh ve Sinir Hastalıklarının tedavi edildiği yere Bimarhane
  • Kur'an okuman yöntemlerinin öğretildiği yere Darulkura
  • Sağlık ve Tedavi hizmetleri verilen yere Darüsşifa 
Selçuklularda camilerin yapı tipini diğer İslam ülkelerinden ayıran en önemli özellik mihrap önünde fazla büyük olmayan kubbe bulunmasıdır.

Medreselerinde sağlık ve tedavi hizmetlerinin verildiği yerler de bulunurdu. 

Kapalı avlu Tipi Medreselere, Karatay medresesi (Konya) ve İnce minareli Medrese örnek verilebilir.

Açık  avlulu Medreselere ise Çifte Minareli medrese (Sivas) ve Yakutiye medresesi (Erzurum) örnektir.

Kervansaray : Yollar üzerinde kervanların dinlenmesi ve gecelemesi için inşa edilmiş büyük hanlardır. Yolcuları ve ticaret mallarını korumak için müstahkem yapılmış binalardır.Asya'daki kervansaraylar genellikle İpek Yolu üzerindedir.

Ribat : Kervansaray'ın köken olarak dayandığı yapıdır. Ribatlar İslam'ın ilk dönemlerinde daha çok korunma ve savunma ve ileri askeri hareketlerde kullanılmak amacıyla inşa edilmişlerdir.

Sultan Hanı : Kervansaraylarınbüyük ölçülü olanlarına verilen addır.

Künbet : Üstü koni veya piramit örtüyle kapatılan türbeler için kullanılan addır. Planları kare, daire ve çokgen olabilmektedir.

Bizans Sanatı Eski Roma ve Eski Yunan kökenlidir.

Yerebatan Sarayı  : Su ihtiyacını çözmek amacıyla yapılmıştır. Bizans döneminin mimari örneğidir.

Ayasofya Kilisesi : 532 - 537 yılları arasında İmparator 1.Jüstinyen tarafından yaptırılmıştır.

Anadolu Türk süslemelerinde ifade edilen terimler arasında: motif, figür, bezek ve resim sayılabilir.

Selçuklu sanatının dayandığı kaynaklar : Asya, Yerel Anadolu ve İslam çevresidir.

Gazali : Bir fıkıh ve kelam bilgini olan İranlı Gazali (1058 - 1111) şeriat ve tasavvufu uzlaştırarak  şer-i hükümleri mantığa dayandırmaya çalışmış ve felsefeye özellikle Yunan filozoflara karşı tutum takınmış ve İbn'i Rüşt tarafından eleştirilmiştir.

Ömer Hayyam : Matematikçi, düşünür ve şairdir. Cebirsel denklemler ve geometri konusunda buluşlarıyla ünlenmiştir. Ayrıca iki bölümlü dizelerden oluşan geleneksel İran şiir türü Rubai ustasıdır. Şiirlerinde dünyaya şüpheci bakışı, özgürlüğü ve mutluluğu dile getirmesiyle Batı'da ün salmıştır.

Mevlana  : 1207 - 1273 yılları arasında yaşayan Mevlana Celaleddin Rumi hayatını "Hamdım, piştim, yandım" sözleriyle özetlemiştir.  6 Ciltlik Mesnevisinde tasavvufi fikir ve düşüncelerini bir araya getirmiş ve bunları öyküler halinde anlatmıştır. Diğer bir önemli eseri Divan-ı Kebir'dir. Mesnevi Farsça yazılmıştır ve 25618 beyitten oluşmaktadır. Ölüm gününü düğün günü anlamına gelen Şeb-i Arus olarak ifade etmiştir. Sağdan sola kalbin etrafında dönerek bütün insaları, bütün yaratılmışları, bütün kalbiyle sevgi ve aşkla kucaklama gösterisi, sema töreni olarak ifade edilir.

Hüsn-ü Hat : Güzel yazı anlamına gelmektedir.

Hacı Bektaş-ı Veli : Makalat eserinde şeriat, tarikat, hakikat ve marifet adlarını verdiği dört kapı ve bu kapılara bağlı kırk makamdan söz eder. 

Yunus Emre : "Sevelim, sevilelim" sözü Yunus Emre'ye aittir. Bu söz Türk kültüründe atasözü niteliği kazanmıştır. Aruz ve Hece ölçüsüyle yazdığı şiirleri Divan adlı eserinde ve Risalet-ün Nushiyye (Nasihatler Kitabı) adlı mesnevi türü eserinde toplamıştır. Yunus Emre insan sevgisi ve kardeşlik temalarını işlemiştir. Moğol istilaları ve kıtlık döneminde yaşamış olması şiirlerinde insanı fakir, zengin, müslüman, hıristiyan ayrımı yapmadan yansıtmasında etkili olmuştur. Bir duyuş ve düşünüş şairidir.

Copyright 2013-2017 | İbrahim BAYRAKTAR /dev/null Web Günlüğü