13 Nisan 2015 Pazartesi

Tümellere İlişkin Kavramcı ve Adcı Kuramlar

FELSEFE Ders Notları 2
Metafizik
Tümellere İlişkin Kavramcı ve Adcı Kuramlar


Kavramcılık: Tümellerin zihnin dışında bulunmayıp ancak zihnin içinde kavram olarak varolduğunu ileri süren görüştür.

Bir yüklemin kaplamı, o yüklemin gösterdiği kavramı örnekleyen ya da taşıyan somut nesnelerin kümesidir.

Örnekleyenleri olabilen bir kavrama tür kavramı denir.
Taşıyıcıları olabilen bir kavrama özellik kavramı denir.

Örnekleri somut nesne olan tür kavramlarına nesne türü kavramı denir.

Örnekleyenleri özellik olan tür kavramlarına özellik türü kavramı denir.

Kavramcılığın Olumlu Yönleri:
  • Kavramcı kuramlardaki kavramlar, gerçekçi kuramlarda zihinden bağımsız tümellerin metafizik işlevlerini yerine getirir
  • Gerçekci kuramlardaki tümellerden farklı olarak zihin dışında değil zihin içinde bulunurlar.
  • Zihin içinde bulunan tümellerin bilgisi, bunların akılla kavranmasına dayanır.
  • Kavramların kendileri salt akılla bilinmesine karşın bunların kaplamlarının bilgisi akılla birlikte gözlem ve deneye  de bağlıdır.
  • Uzay-zaman içinde yer almayan ve zihin dışında bulunan tümellerin akılla kavranması gerçekçi kuramlar için bir sorun olmuştur.
Kavramcılığın Olumsuz Yönleri:
  • Tümellerin zihin dışında değil yalnız zihin içinde bulunmalarıdır.
  • Kavramcı kuramların nesnel bir metafizik olması için, aynı kavramların farklı zihinlerin içinde varolabilmeleri gereklidir.
  • Nesnelliği araştırmak iin sözü geçen üçüncü temel ontolojik ilişki olan kavramların zihinde varolma ilişkisini incelemek gerekir.
  • Kavram tümel olmakla birlikte zihinden bağımsız varolabilen birşey olmadığına göre zihin içinde yer alan birşey, başka bir deyişle bir zihin içeriği olmalıdır.
Adcı Kuramlar: Tümellerin varlığını kabul etmeyen kuramlardır. Bir kısmında tümellere yer verilmediği gibi onların işlevini görecek türetilmiş bir kategoriyede yer verilmez. İki çeşidi vardır: Sıkı Adcılık ve Yüklem Adcılığı. Diğer gruptan olan adcı kuramlarda ise tümeller temel kategori sayılmaz ama onların ontolojik işlevini gören türetilmiş bir kategori ortaya konur. Bu tür kuramların ise doğal küme adcılığı ve benzerlik adcılığı olmak üzere iki biçimi vardır.

Sıkı Adcılık: Bu kuramda kabul edilen tek temel ontoloik kategori "somut nesne" kategorisidir. Temel ontolojik ilişkisi yoktur. Bu kuramda "Ahmet İnsandır", "Ahmet Kumraldır", "Ahmet Koşuyor" ve "Bu Karanfil Pempedir" gibi yalın sağduyusal bilgi ileten özne-yüklem önermeleri temel önermelerdir. Öznesi somut nesne gösteren, yüklemi ise yalnız somut nesnelere uygulanabilen özne-yüklem önermelerine temel önerme denir. Sıkı Adcılıkta doğru olan temel önermelerin metafizik açıklanmaya gereksinmesi olmadığı için, bu önermelerin kendileri metafizikçe temel önermelerdir.

Sıkı Adcılığın Temel Savı : İndirgenemez özne-yüklem önermelerinin bulunmadığını savlayan sıkı adcılıkta, öznesi soyut tekil  terim olan özne-yüklem önermeleri indirgenememektedir.

Hiçbir temel ontolojik ilişkiye yer vermemesi sıkı adcılığın önemli bir özelliğidir.

Yüklem Adcılığı: Sıkı Adcılıkta olduğu gibi, tek temel ontolojik kategori nesne kategorisidir. Bu kuramda sıkı adcılıktan farklı olarak bir temel ontolojik ilişkinin işlevini gören, dilin yüklemleri ile somut nesneler arasında uygulama ilişkisi vardır.

Doğal Küme Adcılığı: Kuramın temel kategorileri Somut Nesne, Soyut Küme ile Doğal Küme kategorileridir. Bu kuramda tümellerin işlevini gören, bu tümellerin kaplamlarıdır. Eğer tümel bir nesne türü ise, o tümelin kaplamı o nesne türünün örnekleyenleri olan somut nesnelerin kümesi demektir. Tümel bir özellik türü ise iki türlü kaplamı vardır. Biri o özellik türünün örnekleyenlerini oluşturan belirlenmişlerin kümesi demektir. İkincisi ise o özellik türünü dolaylı taşıyan somut nesnelerin kümesi demektir. Burada sözkonusu doğal kümeler, yalnız somut nesneler olan kaplamlardır.

Benzerlik Adcılığı: Kuramın temel kategorileri somut nesne kategorisi ile küme kategorisi, temel ontolojik ilişkisi ise somut nesneler arasındaki benzerlik ilişkisidir.

Benzerlik Kümeleri: Benzerlik adcılığı kuramında tümellerin işlevini gören, öğeleri benzerlik ilişkisine dayanarak tanımlanmaya çalışılan benzer somut nesne kümeleridir. Bu kümelerin bütün öğelerinin en az bir ortak özelliği olması beklenir. Bunlara benzerlik kümeleri denir.

Benzerlik Adcılığı Kuramının Ana Görevi: Her bir yüklemin ve somut tekil terim olmayan öznenin gösterdiği benzerlik kümesini belirlemektir.

Benzerlik Adcılığı kuramının temel güçlüklerinden biri, özellikleri açıklamak için ihtiyaç duyduğu benzerlik kümelerini tanımlamaktır.

Benzerlik Adcılığının olumsuz yanı, benzerlik dairelerinin hangilerinin benzerlik kümesi olduğunu belirleyen bir ölçütün bulunamaması, başka bir deyişle sezgisel olan benzerlik kümesinin biçimsel bir tanımının verilememesidir.

Tümellere İlişkin Gerçekci Kuramlar

FELSEFE Ders Notları 2
Metafizik
Tümellere İlişkin Gerçekci Kuramlar


Tümellerin varlığı konusunda gerçekci (realist), kavramcı (konseptüalist) ve adcı (nominalist) denilen üç ana görüş ortaya konmuştur. 
  • Gerçekçi görüşte tümeller zihinden bağımsız  olarak varolan dil dışı soyut  şeylerdir. 
  • Kavramcı  görüşte tümeller zihnin  dışında varolmayan ancak zihnin  içinde kavram olarak varolan şeylerdir. 
  • Adcı metafizik kuramlarda ise tümellerin dil dışı varlığı yadsınır.
Yüklemi mantıksal değişmez olmayan çoklu özne-yüklem önermelerine şu örnekleri verebiliriz:

Everest dağı ağrı dağından yüksektir.
2-li özne yüklem önermesi vardır. Yüklemi "daha yüksek"

Eskişehir, ankara ile İstanbul arasındadır.
3-lü özne-yüklem önermesi vardır. Yüklemi "arasında"

Önermelerin Metafizik Açıklaması: Bir önermenin hangi varlıklar tarafından nasıl doğru kılındığını belirleyen önermedir.

Örnek: Ahmet insandır. Ahmet'in insan türüne ait olması, Ahmet'in insan olma durumunun gerçek olduğunun, Ahmet'in insan olduğunun ve "Ahmet insandır" önermesinin doğru olduğunun bir metafizik açıklamasıdır.

Platon'un idealar kuramında iki kategori ile ilkel olan bir temel ontolojik ilişki vardır. Kategorilerden biri çıplak gözle gözlemlenebilen tam somut nesnelerin oluşturduğu tikel kategorisi, kısaca duyumsanan kategorisi, öbürü de tümellerden oluşan, dil dışı, zihin dışı ve tikellerden ayrı ve bağımsız olarak varolan idea (eidos) kategorisidir.

Örneğin: Ayşe, Belgin, Ahmet, Behçet gibi tek tek insanlar, önümdeki kırmızı elma, önümdeki kaya parçası vb. şeyler duyumsanan kategorisine girer.
Büyüklük, İyilik, Güzellik, İnsanlık vb şeyler İdea kategorisine girer.

Temel ontolojik ilişkiye ise pay alma ilişkisi denir. Bu ilişki herhangi bir sayıda şey ile bir idea arasında bir ilişkidir. Örneğin: Ayşe ile Belgin Güzellik ve İnsanlık İdeasından, Ayşe, Belgin, Ahmet ve Behçet ise İyilik  ve İnsanlık ideasından pay alırlar.

Platon'a göre, duyumsanan kategorisine ait olan şeyler gerçek olmayıp görünüş dünyasını oluştururlar. İdealar ise gerçek dünyayı oluşturur.  Duyumsanan şeyler genellikle zaman içinde değişirler, bu nedenle zaman içinde farklı zamanlarda karşıt özellikler taşırlar.

Duyumsananlar ile İdealar arasındaki pay alma ilişkisi çeşitli şekillerde yorumlanmıştır. İki farklı yorumu vardır. Bunlar: Pasta Yorumu ve Benzeme Modeli'dir.

İdealar Kuramının Aksiyomları

Aksiyom 1 - Teklik Aksiyomu: "B" gibi bir yüklemin gösterdiği bir ve yalnız bir tek B-lik İdeası vardır. Bu İdea'ya B'nin kendisi denir.
Aksiyom 2 - Ayırma Aksiyomu: A şeyi B-lik ideasından pay alır ise, B-lik İdeası A şeyinden ayrıdır, dolayısıyla onunla özdeş değildir.

Aksiyom 3a - Metafizik Neden Aksiyomu: "B" yüklemi, B-lik ideasından farklı A gibi bir şeye uygulanır ise, A şeyinin B olduğu olgusunun metafizik nedeni A şeyinin "B" yükleminin gösterdiği tek B-lik ideasından pay aldığı olgusudur.

Aksiyom 3b - Metafizik Açıklama Aksiyomu: "B" yüklemi, B-lik ideasından farklı A gibi bir şeye uygulanır ise, A,B dir. önermesinin doğru olduğunun metafizik açıklayıcısı A şeyinin "B" yükleminin gösterdiği tek B-lik ideasından pay alır önermesidir.

Aksiyom 4a - Çoğun-Üzerinde-Bir Aksiyomu: Çokluğa ilişkin metafizik neden aksiyomudur.

Aksiyom 4b - Çoğun-Üzerinde-Bir Aksiyomu: Çokluğa ilişkin metafizik açıklama aksiyomudur.

Aksiyom 5 - Kendine-Uygulama Aksiyomu: "B" yüklemi, göstediği B-lik ideasına uygulanır.

Aksiyom 6 - Saflık Aksiyomu: B-lik bir idea ve "C" bir yüklem olduğunda, "C" yüklemi ile "C" yükleminin karşıtı olan yüklem B-lik ideasına birlikte uygulanamaz.

Aksiyom 7 Birlik Aksiyomu:  Her idea birdir. (İdealar sayılabilir şeylerdir.)

Üçüncü Adam Çıkarımı: Aksiyomlarla belirlenen Platon'un idealar kuramı, Platon'un kendisinin de Parmenides diyalogunda tartıştığı gibi çeşitli güçlüklere yol açar. Bunlardan biri sonsuz gerilemeye yol açan ve daha sonraları Aristoteles tarafından "Üçüncü Adam Çıkarımı" olarak adlandırılmış olan güçlüktür. İdealar kuramının özne-yüklem önermelerinin doğruluğunun metafizik açıklamasını engeller.

Aristoteles'in Kategoriler adlı eserindeki metafizik kuramı, söyleme ile içinde olma denilen iki temel ilişkiye dayanır. Bu iki ilişki yardımıyla nesne, nesne türü, tikel özellik ve özellik türü diye adlandırılan dört ontolojik kategori tanımlamıştır.

Aristoteles on kategoriye dağıtılmış olan tümelleri TOPIKA adlı kitabında dör çeşide ayırmıştır:
  • Tözsel Tümeller (ikincil tözler)
  • Ayırıcı Özellikler
  • Türe Özgü Özellikler
  • İlineksel Özellikler
Aristoteles bütün varlıkları on kategoriye ayırıp nesne ile nes türlerini töz diye bir kategori altında toplamış, nesnelere birincil töz (örneğin Sokrates), nesne türlerine ikincil töz (örneğin insan), demiştir. Birincil tözler tikel, ikincil tözler ise tümeldir.

Geri kalan varlıkları, yani özellikleri, dokuz ayrı kategoriye ayırmıştır:
  • Nicelik (Ağırlık)
  • Nitelik (Beyazlık)
  • Görelik (Daha Uzun)
  • Yer (Çarşıda)
  • Zaman (Dün)
  • Durum (Oturur olmak)
  • İyelik (Ayakkabılı)
  • Etkinlik (Okumak)
  • Edilgenlik (Saç Kestirmek)
Tözsel Tümeller: Tüm örnekleyenleri birincil töz olan türlerdir.

Bir türün sahip olduğu türe özgü özellikler, o türün bütün örnekleyenlerinin ve yalnız onların her zaman doğal olarak taşıdığı özellikler demektir.

B gibi bir özelliğin A nesnesinin ilineksel özelliği olması A'nın B'yi taşımasının da taşımamasınında olanaklı olması demektir.

İdealar Kuramında Güçlüklerin Çözümü

Üçüncü Adam Çıkarımının Çözümü: Çıkarımdaki sonsuz gerilem, Platon'un Kendine Uygulama Aksiyomunun, Aristoteles'in kuramında geçersiz olması ile önlenir.
Bütün-Parça İkileminin Çözümü: Bu ikilem Pay Alma'nın Pasta Modelinden kaynaklanır. Bir şeyin bir türe ait olması yani türün o şey için söylenmesi türün o şeyin bir parçası olması değildir. Örneğin: Adam türü ona ait olan Sokrates'in bir parçası olamaz. Böylece ikilemin ortaya çıkmadığını görürüz.

Benzeme Modelinin Yol Açtığı Sonsuz Gerilemenin Çözümü: Bu modelde bir şeyin bir ideadan pay alması, o şeyin ideaya benzemesi demektir. Modelin yol açtığı sonsuz gerileme, Benzeme ilişkisinin bakışımlı olmasından kaynaklanır. Oysa Pay Almanın karşılığı olan Ait Olma ya da Sahip Olma bakışımlı değildir.

Platon'un İdealar Kuramı ve Aristoteles'in Tözsel ve Tözsel Olmayan Tümeller Kuramı, gerçekçi tümeller kuramlarının en önemli iki örneğidir.

Bunlardan farklı olarak birçok gerçekçi tümel kuramları ortaya konmuştur.Gerçekçi tümel kuramları Platoncu ve Aristotelesci olmak üzere  ikiye ayrılır. Platoncu kuramlarda hiç bir örnekleyeni veya taşıyıcısı varlık olmayan tümeller bulunurken, Aristotelesci kuramlarda her tümelin örnekleyenleri ve taşıyıcıları bulunur.

"ÇALIŞKANLIK BİR ERDEMDİR."  gibi bazı özne-yüklem önermelerinin metafizik açıklamasının, salt somut nesnelere ilişkin önermelere çevrilemediği için, gerçekçi tümel kuramlarına dayanmadan, yani tümellerin varlığını kabul etmeden, yapılamayacağı savunulabilir. Bu gerçekçi tümel kuramlarının en olumluı yönüdür.

Gerçekci tümel kuramlarına yapılan en yaygın eleştiri "Ockhamlı'nın Usturası" diye anılan ontolojik tutumluluk ilkesine aykırı olmasıdır. Bu ilke "metafizik kuramlarda gereğinden fazla şeylerin varlığını kabul etmeme" ilkesidir.

Gerçekci Tümel Kuramların Olumsuz Yönleri
  • Russel Paradoksu
  • Sonsuz Gerileme Sorunları
  • 1-li Özelliğe ilişkin Sonsuz Gerileme
  • 2-li Özelliğe ilişkin Sonsuz Gerileme

Ontolojik Kategoriler

FELSEFE Ders Notları 2
Metafizik
Ontolojik Kategoriler


Metafizik: "Metafizik" teriminin kökeni eski Yunanca "sonra" ya da "ötesi" anlamına gelen "meta" ön eki ile "doğa"  ya da "fizik" anlamına gelen "phusis" sözcüğüne dayanmaktadır.

"Metafizik" (metaphysica) terimi, "ta meta ta physika biblia", yani "fizik üzerine yazılan notlardan sonra gelen notlar" ifadesi, ilk kez Rodoslu Andronikos tarafından Aristoteles'in bir kısmını "ilk felsefe" olarak nitelendirdiği yazılarından oluşan derlemeyi adlandırmak için kullanılmıştır. 

Metafiziğin Konusu: Ontoloji anlamındaki metafiziğin konusu varolan ve varolabilen şeylerin tümüdür. Bütün şeylerin ontolojik kategori, kısaca kategori, denilen en üst türlerinden oluştuğunu söyleyebiliriz. Bu ketegorilerin en önemlileri arasında nesne ile özellik kategorilerini gösterebiliriz. 

Varlıkbilim anlamındaki metafiziğin konusu varolan ve varolabilen şeylerin türüdür.

Özel bilimlerde, bu bilimlerin konusu olan şeylerin varlığı sorgulanmadan o bilimin örtük  öndayanağı olarak tartışmasız  kabul  edilir.  

Özel Metafizik Alanları: 
  • Rasyonel Kozmoloji - Fiziksel Nesne Kategorisi - Salt Akıllla inceler.
  • Rasyonel Teoloji - Tanrı'yı vahiy yoluyla değil Salt Akılla inceler.
  • Rasyonel Psikoloji  - Zihinsel Nesne Kategorisi - Salt Akılla inceler.
Metafizikte Kuramın Temel Kategorileri: Metafizikte ise  konusunu oluşturan kategorilere ait şeylerin  varlığı bir öndayanak olarak kabul  edilmeyip bu şeylerin  varolup olmadığı  bir metafizik kuram  çerçevesinde dizgesel (sistemsel) olarak irdelenir. 

Temel kategoriler yardımıyla tanımlanabilen kategorilere kuramın türetilmiş kategorileri denir.

Metafiziğin Amaçları: 
  • Varolan, varolabilen  bütün şeyleri kategorilere ayırıp aralarındaki temel ilişkileri ortaya koymak,
  • Bu kategorilerden hangilerine ait şeylerin varolup varolmadığını araştırmak,
  • Varolduğu gösterilmiş kategorilerin hangilerinin temel kategori olduğunu saptamak,
  • Varolduğu gösterilmiş fakat temel kategori olmayan kategorileri temel kategorilere indirgemek,
  • Bu amaçlara ulaşılırken karşılaşılan problemleri ortaya koymak ve çözüm önerisi getirmek,
  • Bu amaçları yerine getiren doğru metafizik önermelerden oluşan doyurucu metafizik kuram ortaya koymak.
Metafizik önermelerin yapısını açıklamak için önce analitik ve sentetik önermeler ile a priori ve aposteriori önermeler arasındaki farklar ortaya koyulur.

Sentetik ve Doğru Önermeler a priori ve aposteriori olmak üzere ikiye ayrılır.

"Bir önerme a priori doğrudur" demek "bu önermenin doğru olduğunu gözlem ve deneyden bağımsız olarak tek başına akılla bilinebilir" demektir.

"Bir önerme a posteriori doğrudur" demek "bu önerme doğrudur fakat a priori değildir" demek, yani "bu önermenin doğru olduğu tek başına akılla değil gözlem ve deney ile bilinebilir" demektir.

Bu durumda bütün doğru önermeler üç türe ayrılır:
  1. Analitik a priori doğrular
  2. Sentetik a posteriori doğrular
  3. Sentetik a priori doğrular
Bir önerme için "sentetik doğrudur" demek "Bu önerme doğrudur ancak analitik değildir." demektir.

Metafizik Öndayanakların Nitelikleri
  • Sağduyu ve sezgilerimizden kaynaklanan, kuşku duyulmayıp kesin sayılan kanılardır.
  • Örtük, tam bilincine varılmayan, tam olarak dile getirilemeyen kanılardır. 
  • Doğru olup olmadıkları biçimsel ve deneysel bilimlerin yöntemleriyle sınanamazlar.
  • Kategorilere ilişkin varlık iddialarımızı dile getirirler.
  • Gerek gün yaşantının gerekse bilimsel bilgilerin öndayanaklarını oluştururlar.
  • Bunlar geniş ölçüde insanların ortak kanıları sayılabilmekle birlikte kişiden kişiye bazı değişiklikler gösterebilirler.
  • Bu kanılar arasında tam bir uyum ve tutarlılık olmadığından dizgesel bir bütün oluşturmazlar.
Türün Kaplamı: Bir türün varolan örnekleyenlerinin kümesine o türün kaplamı denir.

Bir şeyi örnekleyen şeye  (tek başına) örnekleyen, örnekleyeni olduğu şeye de (tek başına) tür denir.

Olanaklı Kaplam: Bir türün tüm örnekleyenlerinin kümesine o türün  olanaklı kaplamı denir. Herhangi bir türün olanaklı kaplamı boş küme değildir, birden çok sayıda öğesi bulunur.

Tümel: Varolan veya olanaklı örnekleyeni bulunan bir şeydir.
Tikel: Varolan veya olanaklı örnekleyeni bulunmayan şeydir.

Buna göre tümeller cinsler ve türler, tikeller ise bunların örnekleyenleridir.

Yinelenebilen Tikel Özellikler: Birden çok sayıda şey tarafından taşınabilen özellikler.
Yinelenemeyen Tikel Özellikler:  Yalnız bir şey tarafından taşınabilen özellikler.

Tikel Özellik: Bir şey tarafından taşınan şeydir.
Tümel  Özellik: Örnekleyeni tikel özellik olan tümeldir.

Nesne: Hiçbir örnekleyeni ve hiçbir taşıyanı olmayan şeydir. Bazı şeyleri örnekleyen ve bazı şeyleri taşıyan şeydir. Nesne türü ise bütün örnekleyenleri nesne olan tümeldir.

Dolaylı Taşıma: Tikel özellikler, onları taşıyan nesneler ile örneklendikleri tümel özellikleri (yani özellik türleri) arasında bir ilişki kurar. Bu ilişkiye dolaylı taşıma denir.

Tümeller, yani nesne türleri ile özellik türleri uzay/zaman içinde yer almazlar. Bazı tümellerin örnekleyenleri yani bazı nesne ve bazı tikel özellikler uzay/zaman içinde yer alırlar.

Örnek: Kırmızı elma ile bu elmanın kırmızı tonu  belli bir uzay/zaman bölgesini kaplar. Ama bunu elma nesne türü ile kırmızılık özellik türü için söyleyemeyiz. Uzay/zaman içinde yer almayan bütün şeylere ister tümel ister tikel olsun soyut şeyler denir. Buna göre bütün tümellerin soyut şeyler olduğunu söyleyebiliriz.

Olay Kategorisi: Olay ortaya çıkan şey demektir. Olaylar üç öğe ile ayırt edilir:
  • Bir veya birden çok sayıda somut nesne
  • Belli bir zaman veya uzay bölgesi
  • Sözü geçen nesnelerin o zaman ve uzay bölgesinde taşıdıkları özellik veya özellikler
Bu üç öğeyi gözönünde tutarak olayları  yalın olaylar ve karmaşık olaylar  olarak iki olay türüne ayırabiliriz.  

Fiziksel Yalın Olay: A gibi bir somut nesnenin T gibi bir zaman anı ve U gibi bir uzay bölgesinde B olma gibi bir tikel özellik  taşıması demektir.

Bu olay : A'nın T anında ve U yerinde B oluşudur. Örneğin: Belli bir yer ve zamanda yağmur yağışı ve ateşe tuttuğum bakır telin belli bir anda  ve yerde kor oluşu  birer yalın olaydır.

Zihinsel Yalın Olay: A'nın T anında B oluşu gibi...U yeri yoktur. Çünkü zihinsel bir olayın uzayda yer kapladığı söylenemez. Örneğin: Benim şu anda yarınki dersi vereceğimi düşünüyor olmam uzayın belli bir  bölgesinde yer almaz.

Ortaya Çıkış Zamanı: A şeyi T anında B olma özelliğini taşırsa, A'nın T anında ve U yerinde  B oluşu  olayının T anında ortaya çıktığı söylenir. T anına olayın ortaya çıkış zamanı denir.

Olay sadece ortaya çıkış zamanında ve yerinde vardır. Zaman ve yer dışında yoktur.

Karmaşık Olaylar: Yalın olayların zaman sırasına göre zincirlenmesi yoluyla karmaşık olaylar oluşur. 

Durum: Bir önermenin karşılığı olup  bu önermeyi doğru ya da yanlış kılan dil dışı şeydir. Bir önermenin doğru olması karşılığı olan durumun gerçek durum yani olgu, yanlış olması ise karşılığı olan durumun gerçek olmaması yani salt olanaklı durum olması demektir.

Durumlar gerçek olanlar ve olmayanlar olarka ikiye ayrılır. Gerçek olanlar olgu, gerçek olmayanlara da salt olanaklı durum denir. Gerçek olmayan salt olanaklı durumlarında gerçek olmaları olanaklıdır. Bir önermenin doğru olması, bu önermenin karşılığı olan durumun gerçek olması, yani bir olgu olması demektir. Öte yandan bir önermenin yanlış olması, bu önermenin karşılığı olan durumun gerçek olmaması, başka bir deyişle bir olgu olmaması yani salt olanaklı durum olması demektir.

Birinci türden kuramların dile getirildiği yapıtlara örnek:
Benedictus De Spinoza'nın Etika adlı eseri

İkinci türden kuramların dile getirildiği yapıtlara örnek:
Aristoteles'in Kategoriler ve Metafizik adlı kitapları.

12 Nisan 2015 Pazar

Sembolik Etkileşimcilik

FELSEFE Ders Notları 2
Modern Sosyoloji Tarihi
Sembolik Etkileşimcilik


Sembolik Etkileşimcilik, 19.yüzyılın sonlarına doğru Amerikan Sosyolojisi yaklaşımı olarak bireyin davranışlarının toplumsal yönlerini araştıran ve toplumsallaşma sürecini inceleyen sosyal psikoloji alanındaki çalışmalardan etkilenerek ortaya çıkmış ve gelişmiştir. Sembolik etkileşimci bakış açısının, sosyoloji kuramının gelişiminde önemli bir rol oynayan George Herbert Mead tarafından geliştirildiği ve bu bakış açısının daha sonra sembolik etkileşimcilik olarak adlandırıldığı öne sürülür. Mead bütün olarak toplumları çalışmaktan çok, küçük ölçekli toplumsal süreçleri çözümlemeye daha fazla önem vermiştir.

Mead, teorisinin sistematik açıklamasını tam anlamıyla yayınlamamıştır. Yayınlanan eserleri onun ders notlarını ve dağınık metinlerini kapsamaktadır.  

Çalışmaları, ölümünden sonra toplanarak derlenmiş ve üç kitabını oluşturmuştur: 
  1. Zihin, Benlik ve Toplum (1934), 
  2. 19. Yüzyılda Düşünce Hareketleri (1936), 
  3. Eylem Felsefesi (1938) 
Toplumsallaşma: Toplumsal normların içselleştirilmesidir. Toplumun sürekliliğini sağlayan ve nesilden nesile aktarılan toplumsal normları öğrenme sürecidir.

Yetişkinlerin Toplumsallaşması: Toplumsal aktörlerin, sürecin sonraki aşamalarında yeni roller (anne, baba, işçi vb.) almalarını içermektedir.

Durum Tanımlaması: Toplumsal etkileşim ile oluşan nesnel sonuçların birey tarafından öznel olarak değerlendirilmesidir.

Ayna Benlik: Bireyin, diğer insanların kendisine karşı davranışlarına bağlı olarak oluşturduğu kendi imgesidir.

Cooley'nin etkileşimci yaklaşımın gelişiminde önemli yer tutan kavramlarından biri olan "ayna benlik", bireyin kendisini başkalarının görüşü ile algılama süreci olarak ele alınmaktadır. 

Ayna benliği oluşturan üç öge:
  • Kendi görünüşümüzün diğerleri tarafından nasıl göründüğünün düşünülmesi,
  • Kendi görünüşümüzle ilgili diğerlerinin tepkilerinin değerlendirilmesi,
  • Bunların sonucunda benlik duygusunu oluşturan kendimizi nasıl hissettiğimizdir.
Birincil Grup: Yüz yüze ilişkilerin bulunduğu, kendi davranış normlarına sahip bir grup olarak tanımlanmaktadır.

Sempatetik İçe Bakış: Bireylerin başkalarını anlamak için kendilerini onların yerine koyma yöntemini ifade etmektedir.

Benlik: Bireyin toplumsal süreç içerisinde diğerlerinin rollerini alması ile gelişmektedir. Benlik, bireyin diğerleriyle etkileşimi aracılığıyla ortaya çıkmaktadır.

Mead'in Benlik Teorisi: Mead sosyal psikoloji yaklaşımında benliği toplumsal bir fenomen olarak ele almış ve benlik teorisini geliştirmiştir. Benlik, bireyin diğerleriyle etkileşimi aracılığıyla oluşmaktadır. Benliğin gelişimi, bireyin bir diğerinin rolünü alma sürecine dayanmaktadır. Bu süreç içerisinde diğerlerinin beklentilerine göre eylemde bulunan bireyin davranışlarının temelini, benlik oluşturmaktadır. Mead benliği hem bir özne hem de bir nesne olarak tanımlamaktadır. Benlik, "ben" olarak düşünen ve eyleyen bir özne konumunda yer almaktadır. "Beni/Bana" ise bireyin başkaları için var olan dünyada bir nesne konumunda olmasının farkına varmasını içermektedir. "Ben" bireyin kendisinin düşüncesi iken "beni/bana", bireyin toplumsal ilişkilerinde diğerlerini ifade etmektedir. "Ben", eylemlerin başlangıcını temsil etmekte ve bireyin eylemine destek sağlamaktadır. "Beni/Bana" ise eylemlere rehberlik etmektedir. Bu karşılıklı etkileşim sonucunda eylem ortaya çıkmaktadır. Mead'e göre benlik, "genelleştirilmiş öteki"nin, toplumsal bir grubun tutumlarını içselleştirmesi olarak tanımlanabilmektedir. Böylece birey, biyolojik ve psikolojik "ben" ile sosyolojik bir "beni/bana"nın birleşiminden oluşan bir benliğe sahip olmaktadır.

Genelleştirilmiş Öteki: Toplumsal grubun tutumlarının içselleştirilmesini ifade etmektedir.

Mead'e göre, benliğin oluşumunun üç aşaması: 
  • Hazırlık Aşaması: Çocuk, diğer insanların dikkatini çekmek amacıyla davranışları taklit etmektedir. Böylece çocuk, kendini başkasının yerine koyarak onların rollerini almayı öğrenmektedir. 
  • Oyun Aşaması: Çocuklar, kendisi olmayan rolleri oynamakta ve bireysel roller çocuk tarafından içselleştirilmektedir. Çocuk anne, öğretmen, doktor gibi rolleri oynarken, kendisi ve oynadığı rol arasında bir farklılık olduğunun farkına varmaktadır. Çocuğun diğerinin rolünü alması, onun benliğinin gelişmesini sağlamaktadır. 
  • Birlikte Oyun Aşaması: Çocuğun başkalarıyla birlikte oynadığı bir oyun içindeki durumu ele alınmaktadır. Bir oyuna katılan çocuk, diğer katılımcıların rollerini düşünmek zorunda kalmaktadır. Birden fazla oyuncunun beklentilerine karşılık vermesi gerekmektedir. Bu durum bireyin sonraki yaşamı süresince devam edecektir.
Kolektif Eylem: Bireylerin eylemlerinin birbiriyle ilişkili hâle getirilerek uyum sağlamasını ifade etmektedir.

Sembolik Etkileşimci Bakış Açısı: Suç sosyolojisi alanında, suça yönelik davranış çalışmalarında etkili olmuş ve "etiketleme teorisi" için teorik bir temel sağlamıştır.

"Sembolik Etkileşim" kavramını ilk kez Blumer kullanmıştır.
Blumer'ın en önemli eseri: 
1969 yılında yayınlanan Sembolik Etkileşimcilik adlı kitabı olmuştur.

Sembolik Etkileşimciliğin Temel Varsayımları:
  • İnsanlar, öğrenilmiş anlamların sembolik bir dünyasında yaşarlar.
  • Semboller, toplumsal süreçlerde ortaya çıkar ve paylaşılır.
  • Semboller, insan davranışını etkilemesi bakımından önemlidirler.
  • Zihin işlevsel, irade sahibi ve bireyin çıkarlarına hizmet eden teleolojik bir varlıktır.
  • Benlik toplumsal bir kurgudur. 
  • Doğduklarında zihin ve benlik sahibi olmayan insanların benlikleri, diğerleriyle etkileşim sonucunda oluşmaktadır.
  • Toplum, toplumsal süreçler sonucunda ortaya çıkan sembolik bir kurgudur.
  • "Sempatetik içe bakış" sembolik etkileşimci sorgulamanın zorunlu bir biçimidir.
Blumer'in yaklaşımına göre sembolik etkileşimcilik üç temel varsayıma dayanmaktadır:
  1. İnsanlar nesne ve olaylara karşı onların kendilerine ifade ettiği anlamlara göre hareket ederler.
  2. Anlamlar insanların birbirleriyle olan etkileşiminden ortaya çıkmaktadır.
  3. Anlamlar yorumlayıcı bir süreç içerisinde  değişime uğramaktadır.
Kolektif Eylem: Bireylerin eylemlerinin birbirleriyle ilişkili hale getirilerek  uyum sağlamasını ifade etmektedir.

Blummer, eylem ve kolektif eylemin örgütlenmesi ile ilgili olarak üç noktayı vurgulamaktadır:
  1. Eylem, yorumu gerektirmektedir.
  2. Eylemin yöü aniden ortaya çıkmaktadır.
  3. Kolektif eylemin oluşum süreci bulunmaktadır.

İşlevselcilik - Çatışma Teorisi ve Sosyolojik İmgelem

FELSEFE Ders Notları 2
Modern Sosyoloji Tarihi
İşlevselcilik - Eleştirel Gelişmeler / Çatışma Teorisi ve Sosyolojik İmgelem


İşlevselcilik özellikle 1950’lerden sonra çok sayıda eleştiri almıştır. İşlevselciliğe yöneltilen en önemli eleştirilerden bazıları yine Amerikalı bir sosyolog olan C. Wright Mills cephesinden gelmiştir. Mills genel olarak Amerikan sosyolojisindeki, hem Parsons örneğindeki "Grand Teori" geleneğine hem de aşırı ampirist yaklaşımlara eleştirel yaklaşmıştır. Bunların yerine ise Mills makroskobik ve moleküler dediği iki araştırma yolu arasında mekik dokuyan uygulamalı araştırmalara dayalı değerlendirici bir sosyoloji önermiştir. Yapısal işlevselciliğe özellikle çatışmayı yeterince analiz etmemesi nedeniyle, Mills dışında başka cephelerden de çok sayıda eleştiri gelmiştir. 

Nihayetinde bu eleştiriler 1950’lerin sonu ile 1960’ların başı itibariyle Ralf Dahrendorf, Lewis A. Coser, John Rex, David Lockwood, Raymond Aron ve Randall Collins gibi sosyologların çalışmaları çerçevesinde Marksist olmayan yeni bir çatışma teorisinin gelişmesine neden olmuştur. 

Temelde Weberyan bir bakış açısına dayanan ve çatışmanın toplumda geçici değil, sürekli bir öğe olduğunu savunan bu teori, yapısal işlevselciliğin ihmal ettiği çatışmayı toplumsal analize dahil etmeye çalışmıştır. 

Soyutlanmış Ampirizm/Deneyimcilik Mills’in Sosyolojik İmgelem adlı çalışmasında "ortaya atığı ve ampirizmi bilimle eşitleyip kantitatif araştırma tekniklerini fetişleştiren sosyologların çalışmalarını adlandırmak amacıyla kullandığı bir terim"dir.

Sosyolojik İmgelem: Bireylerin kişisel yaşamlarındaki sorunlarla toplumsal düzeydeki sorunlar arasındaki ilişkiyi görebilecek bir bakış açısına ve yeteneğine sahip olmaları olarak tanımlanabilir.

Mills’in Sociological Imagination adlı çalışması Türkçe'ye Sosyolojik imgelem, Toplumbilimsel Düşün, Sosyolojik Tasarım ya da Sosyolojik Tahayyül olarak çevrilebilmektedir. İşlevselcilerin aksine Mills Amerikan toplumsal yapısını çözümlerken güç/iktidar analizi üzerinde odaklanır.

Mills'e göre iktidar seçkinleri üç kurumun komuta yerlerindeki seçkinlerden oluşmaktadır: 
  1. Büyük şirketlerin, özellikle savaş endüstrisini elinde tutan büyük şirketlerin yöneticileri,
  2. Ordunun üst rütbeli subayları,
  3. Federal hükümetin başındaki siyasal yöneticilerdir.
Mills'in Sosyolojik Yaklaşımı: Mills, Marksist olmamakla birlikte Marksizm'den oldukça uzak olan Amerikan sosyolojisinde bir yandan Marksist geleneği sürdürmeye çalışmış, bir yandan da Amerikan sosyolojisinin o dönemde ana akım teorisi olan yapısal işlevselciliği eleştirmiş, bu nedenle oldukça radikal bir pozisyonda kalmıştır. Mills bir yandan yapısal işlevselciliği ve büyük teorileri (grand teori) eleştirirken diğer yandan da bilimi ampirizimden ibaret sayan ve ayrıntılarla uğraşan mikrobakışlı ampirist yaklaşımları eleştirmiş, sosyolojinin makroskobik ve moleküler adını verdiği iki araştırma yolu arasında mekik dokuyan değerlendirici bir sosyoloji olması gerektiğini savunmuştur. Mills’e göre bu yol, en basit tanımıyla bireylerin kişisel yaşamlarındaki sorunlarla toplumsal düzeydeki sorunlar arasındaki ilişkiyi görebilecek bir bakış açısına veya yeteneğe sahip olmaları anlamında kullandığı sosyolojik imgelemi geliştirmenin ve uygulamanın en iyi yoludur.
Coser çatışma kuramı içinde ele alınmakla birlikte çalışmaları işlevselciliğe oldukça bağımlı özellikler gösterir. Coser çatışmayı çözümlerken George Simmel'in çatışma üzerine olan görüşlerinden oldukça etkilenmiş ve çatışmanın toplumsal yarar sağlayabileceği yönündeki düşünceyi büyük ölçüde Georg Simmelin Çatışma adlı klasik eserini yeniden formüle ederek geliştirmiştir.

Coser'a göre çatışma grup kimliğinin oluşumu ve sürdürülmesi üzerinde olumlu işlevsel bir etkiye sahiptir.

Coser’a göre çatışma düşmanlıkların serbestçe dile getirilmesini ve böylece "havanın temizlenmesini" sağlar.

Coser yakın toplumsal ilişkilerde hoşnutsuzlukların dile getirilmesinin ilişkilerin sürdürülmesini sağlama ve grubun çözülmesini engelleme gibi bazı olumlu işlevlere sahip olduğunu öne sürer.

Coser'ın işlevselciliğe katkısı konsensüsün yanı sıra çatışmanın da toplumsal yapıda denge sağlayıcı ve istikrar getirici bir etkiye sahip olduğunu göstermesidir.

Cooser - 1954 - Toplumsal Çatışmanın İşlevleri adlı çalışmasında çatışmanın toplumda her zaman var olduğunu ve sadece "parçalayıcı", "negatif" bir faktör olmadığını, grup ya da kişiler arası ilişkilerde bireylerin gruptan çekilmelerini önleyerek grup sınırlarının korunmasına katkıda bulunma gibi önemli işlevlere sahip olduğunu dile getirir.

Coser'ın çatışma teorisinin temel özellikleri: Coser'ın çatışma teorisi büyük ölçüde Simmel'in formel sosyoloji anlayışına bağlı kalan, yani çatışmayı bir sosyalleşme biçimi olarak gören, aynı zamanda çatışmanın olumlu işlevlerine odaklanarak bir bakıma yapısal işlevselci yaklaşımı da tamamlamaya çalışan bir teoridir. Coser için bir yapıda veya ilişkide çatışmanın ortaya çıkmaması o yapının veya ilişkinin çok istikrarlı olduğu anlamına gelmez, çünkü çatışma, grubu birbirine bağlayabilir, grup birliğini koruyabilir, emniyet supabı işlevi görerek yapıdaki gerginliğin yapıışına atılmasını sağlayarak yapıya denge ve istikrar getirebilir.

Dahrendorf: Türkçeye baskı veya zorlama olarak çevrilen coercion, Dahrendorf'un çalışmalarında zorlayıcı ve sınırlandırıcı meşru bir güç olan otorite konumundakilerin kitleleri itaat ettirme güçleri anlamında kullanılmaktadır.

Dahrendorf için kapitalizm endüstriyel toplumun sadece bir formudur.

Literatürde büyük ölçüde aynı anlamda kullanılan postkapitalist ve post endüstriyel toplum, "özel mülkiyetin, sınıfsal çıkarların ve sınıf çatışmasının "eksen ilkeler" olarak merkezi önemlerini kaybettiği bir toplumsal formasyonu oluşturmaktadır."

Dahrendorf postkapitalist olarak adlandırdığı toplumda çatışmanın üretim araçlarına sahip olanlar ile olmayanlar arasında değil otorite konumunda olanlarla ona tabi olanlar arasında ortaya çıktığını savunmuştur.

Dahrendorf'un Postkapitalist toplumsal formasyona dönüşümde rol oynayan  önemli değişimlerden bazılarını sınıflar:
  • Sermayenin Ayrışması
  • Emeğin Ayrışması
  • Yeni Orta Sınıf'ın gelişmesi
  • Toplumsal hareketliliğin artması
  • Eşitliğin Artması
Dahrendorf’a göre otorite: Normlar tarafından belirlenmiş belirli toplumsal rol ve mevkilere iliştirilmiş meşru güçtür.

Dahrendorf, otorite konumunda, yani egemen olanlarla tabi olanlar arasındaki ilişkileri yarı gruplar, çıkar grupları ve çatışma grupları kavramları çerçevesinde incelemeye çalışır. Buna göre her topluluk ve örgütte otorite konumundaki grubun çıkarları ile otoriteye tabi olan grubun çıkarları arasında bazen açık ancak çok defa gizli bir gerilim ve çatışma vardır. Yani grup çıkarları açık çıkarlar yada gizil çıkarlar olabilir. Gizil grup çıkarları açık amaçlar olarak ortaya çıkmadıkları müddetçe yarı grup çıkarlarıdır.

Copyright 2013-2017 | İbrahim BAYRAKTAR /dev/null Web Günlüğü