2 Kasım 2014 Pazar

Modernlik ve Demokrasi - Alain Touraine

FELSEFE Ders Notları 3
Çağdaş Sosyoloji Kuramları
Modernlik ve Demokrasi - Alain Touraine

Alain Touraine günümüzün önde gelen toplumbilimcileri ve demokrasi kuramcıları arasında yer alır. Sosyoloji literatüründe yoplumsal hareketler sosyologu olarak anılır. Touraine'in bu sıfatla temayüz etmesi onun 1968 öğrenci hareketleri üzerine incelemesi ile başlayan, Polonya'daki sosyalist rejimin çöküşünü hazırlayan Dayanışma Hareketi ve Fransa'da nükleer karşıtı hareket üzerine incelemeleri ile devam edip, bundan böyle gündeminden hiç düşmeyecek olan diğer çalışmaları ile alakalıdır.
Bu diğer çalışmalardan biri olan "The Return of the Actor (Aktörün Dönüşü ) 1988" onun modernlik, demokrasi ve toplumsal hareketler arasındaki ilişkilerin sistematik bir çözümlemesi yönündeki önemli bir aşamayı, daha sonraki ayrıntılı çalışmalarının adeta bir taslağını oluşturmaktadır.
Touraine'e göre (1971), sanayi sonrası toplum ya da programlanmış toplum sanayi toplumundan daha fazla iktisadi büyümeye odaklanmıştır ve sanayi toplumunun sahip olduğundan çok daha fazla yatırım kabiliyetine sahiptir.

Touraine'in sanayi sonrası toplum tezine göre 1970'lerden itibaren sanayi toplumunun yerini bilgi ve teknolojinin önemli hale geldiği sanayi sonrası bir toplum almaya başlamıştır. Sanayi sonrası toplumun en önemli özelliği bilgi teknolojisi kullanımının sağladığı denetim gücüdür.

The Return of the Actor çalışmasında toplumsal hayatın merkezinde üç unsurun yer aldığını belirtir.
  • Örgütlenmiş uygulamaların birbirinden uzaklaşması ve bir bilinç olarak özne,
  • Merkezi toplumsal çatışmaların konusu olan bilişsel, iktisadi ve etik kültürel modeller (tarihsellik)
  • Bu kültürel modellere toplumsal bir biçim vermek için birbirleri ile mücadele eden toplumsal gruplar olarak toplumsal hareketlerdir.
Touraine'e göre modern toplumların en temel sorunu toplumsal birlik ve dayanışma içinde kültürel çeşitliliğin nasıl sürdürülebileceği sorunudur. 

Kolektivizm  terimi en yaygın kullanımıyla, üretim ve dağıtım araçlarının komünal (ortak) ya da devlet mülkiyetinde olmasını teşvik eden siyasal ya da sosyo-ekonomik kuram ve uygulamaları anlatır.

En temelde modernlik, "Akıl ile Özne, akılcılaşma ile ferdiyet kazanma, Rönesans'ın ruhu ile Reformasyon'un ruhu ve bilim ile özgürlük arasındaki gergin bir ilişkidir."

Kültürel Demokrasinin Amaçları
  • Ekonominin üzerindeki toplumsal ve siyasal kontrolü azaltmak
  • Herkese eşit toplumsal ve kültürel hak garanti etmek
  • Üretim ve yönetim sistemlerinin teknik akıcılığına sahip tüketicilerin sağlık, eğitim, bilişim alanlarındaki taleplerini dikkate almak
Touraine'in nazarında, demokrasi fikrinde hiçbir ilke devlet gücünün temel haklara saygı talebi tarafından sınırlanmasından daha merkezi bir öneme sahip değildir. 

Totoliteryenlik Kavramı: Halkın bütünüyle ya da hemen neredeyse  bütünüyle devlet tarafından tahakküm altına alındığı bir atıfta bulunur.

Otoriteryenlik Kavramı: Bireylere yada gruplara karşı keyfi uygulamalara yönelebilen bir siyasal yetki biçimine atıfta bulunur.

Touraine'nin 1970'lerden itibaren sanayi toplumunun yerine bıraktığı toplum programlanmış toplumdur.

Touraine toplumsal değişim süreçlerine aktif olarak katılacak bir eylemci sosyoloji önerir.
Touraine göre, özne, özgürlük demektir.

Touraine Demokrasi ile ilgili şunları söyler:
  • Demokrasi bir dizi kuramsal garanti ya da menfi özgürlükler değildir. 
  • Demokrasi özne siyasetidir; öznenin var olabilmesinin ön şartıdır. 
  • Demokrasinin büyük görevi kitle  kültürü için de çeşitlilik üretmektedir.
En temelde öznelerin, kendi kültürleri ve özgürlükleri bağlamında sistemlerin mütehakkim mantığına karşı yürüttükleri savaş  ya da özne siyaseti, demokrasinin var olabilmesinin koşullarını yaratma ve sürdürme siyasetidir.
 
Touraine göre özgürlük arzusu bireyliği, kültürel kimlik özelciliği (particularism) ve akıl ise evrenselliği temsil eder.

Touraine göre demokrasinin boyutları: Temel Haklara Saygı, Vatandaşlık, Siyasal liderlerin temsil edilebilirliği,

Toplumla İlgili Hareketler: Toplumsal, siyasal veya kültürel bakımdan müspet amaçlara sahip olan ve ahlaki bir çağrıyı toplumsal olarak tanımlanmış bir toplumsal aktör ile diğeri arasındaki açık bir çatışma ile birleştiren hareketlerdir.

Tarihsel Hareketler: Egemen sınıfa değil, seçkin bir gruba meydan okuyan ve halkı devlete karşı harekete geçirmeye çalışan hareketlerdir.

1973 tarihli bir çalışmasında, kendi tabiriyle "toplum sosyolojisi yerine aktörler sosyolojisini"  koyacak ve böylece sosyolojide mevcut olan nesnel-öznel ya da sistem-eylem kuramları şeklindeki yanlış bölünmeyi aşacak yeni bir kuram geliştirmeye çalışır.

İktisadi bir doktrin olarak liberalizm serbest ticari ve ekonomide bireysel girişimcilikte devlet müdahelesinin olmaması gerektiği anlamına gelen laissez-faire (bırakınız yapsınlar) düşüncesini savunur. Kültürel bir doktrin olarak liberalizm hoşgörüyü ve akılcılığın çeşitli oluşunu savunur. 

Cemaatçilik klasik liberalizm ile kolektivizm arasında bir orta yol bulmaya çalışan bir toplumsal kuramdır. Cemaatçiler hem klasik liberalizmin aşırı bireyciliğine hem de kolektivizmin aşırı toplumculuğuna karşı çıkarlar.

Touraine temel bölünmenin ve çatışmanın artık üretim araçlarının mülkiyeti ve denetiminden kaynaklanmadığını, aksine bilgiye erişme ve kullanma gücünden kaynaklandığını savunur.

Modernleşmeyi çok genel hatları ile tarım toplumundan sanayi toplumuna geçiş olarak ifade etmiştir.

Taouraine sosyologların toplumsal değişim hareketlerini, onların içinde doğrudan yer alarak inceledikleri "sosyolojik müdahalecilik" yöntemini önerir.

Touraine göre  Rönesans'tan Fransız Devrimi ve büyük ölçekli sanayileşmeye kadar olan dönem klasik modernliğin aşamasıdır.

20.yüzyılın faşist ve sosyalist rejimleri totoliteryen rejimlerin örneklerini teşkil ederler.

Sanayi Sonrası Toplum - Daniel BELL

FELSEFE Ders Notları 3
Çağdaş Sosyoloji Kuramları
Sanayi Sonrası Toplum - Daniel BELL

İçinde bulunduğumuz çağın, tanık olduğumuz toplumsal değişmenin niteliklerini belirlemek oldukça zor görünmektedir. Bugüngen geçmişe baktığımızda sosyolojinin gelişmesine neden olan sanayi devrimi ve sanayi toplumunun yarattığı dönüşümleri anlamak için sosyolojinin kurucu isimlerinin sosyoloji teorilerini anlamaya ve yorumlamaya çabalarken eksiklerini ve eleştirilebilecek yanlarını tesbit edebilmek kimi zaman eğlenceli bir uğraş halinede gelebilmektedir. Öte yandan kurucu sosyologların en önemli özellikleri içinden geçtikleri olağanüstü değişim ve dönüşüm dönemine karşın bugüne dek kalıcılığını koruyabilen çalışmalar ortaya koyabilmiş olmalarıdır. Zamana karşı direnen klasikleşmiş çalışmaların odak noktası ise sanayi devriminin ortaya çıkardığı sanayi toplumunun neden olduğu toplumsal değişimlerdir.

Daniel BELL'in Sosyolojisi
Daniel Bell'in sosyolojisinin temel amacı "kuramdan çok toplumsal çözümlemeye" ağırlık vermesidir. Sosyolojide varolan bir yaklaşımı temsil eden bu tarz toplumsal önkestrim (social forecasting) olarak adlandırılmaktadır. Toplumsal önkestirim, klasik sosyoloji perspektifinin bir parçası olan makro kuramsal perspektif ile günümüz koşullarını dile getiren, yenilenmiş "uygun" ve "kullanışlı" bir sosyoloji ilgisini harmanlar. Bell toplumsal olayların ve olguların tahmin edilmesiyle önkestirimi birbirinden ayırır.  Ona göre tahmin olayların sonuçları ile ilgilenirken, toplumsal önkestirim tarihsel eğilimler dizgesinin olasılıklarının ana hatlarını çıkarmaya çalışır. Daniel Bell için sosyolojik kuram, toplumsal yapı içindeki kalıpları (patterns) ve bu yapının sözkonusu olduğu değişimleri tanımlamakla yükümlüdür. Kuram, toplumsal eğilimleri önkestirebilecek kapasitede olmalıdır. Bell, 1950'lerde ortaya çıkıp  R.Aron ve J.K.Galbraith gibi önemli isimler tarafından benimsenen yakınlaşma (convergence) teorisinin önde gelen temsilcilerinden biri olarak kabul edilmektedir. Yakınlaşma teorisine göre toplumsal organizasyonların teknik ve ekonomik zorunlulukları toplumsal yapının biçimlenmesinde siyasal  ideolojilerden çok  daha etkilidir.

Daniel Bell sosyolojinin belli oranda geleceğe dönük çıkarımlarda  bulunmasının sosyal bilimsel, olgusal temelleri olması gerektiğini ve geleceğe dönük dayanıksız çıkarımlardan ayrı değerlendirilmesi gerektiğini ile sürmektedir.

Sosyoloji teorileri içerisinde Bell'i bir yere oturtmak gerekirse, geliştirmeye çalıştığı sanayi sonrası toplum kavramında ve kapitalizmin kültürel çelişkileri tezinde yapısal işlevselcilik ve çatışmacı yapısalcılığın bir karışımı olarak karşımıza çıkmatadır. Bell "kapitalizmin kültürel çelişkileri" adlı eserinde Batı uluslarının toplumsal yapılarının  ve kültürel formasyonlarının evrimini ele almış ve üretim ve tüketim alanları arasında bir ayrışma olduğunu ileri sürmüştür. Bell'e göre üretim ve tüketimin temel değerleri farklıdır.  Üretim çalışma etiğine ve tatminin ertelenmesi ilkesine dayanırken tüketim hedonizme (hazcılığa) ve kişisel tatmine dayanır. Bu argüman sosyal sistemleri nispeten sabit bir normatif çerçeve içinde bütünleşmiş sistemler olarak gören işlevselcileğe yönelik bir eleştiridir. Çünkü Bell'e göre kapitalizmin ahlaki değerleri belirsiz ve kaygandır ve böyle olmayada devam edecektir.

Daniela Bell'e göre ideoloji seküler bir dindir: Hayatın tüm yönlerini dönüştürmeye çabalayan, "tutkuyla aşılanmış" bir düşünce setidir. İdeoloji düşünceleri toplumsal hareketlere dönüştüren önemli bir işlevi yerine getirir. Bell'e göre bu konuda din çok daha etkilidir. ancak Bell bugün ideolojilerin bittiğini vurgular.

Daniel Bell'e göre sanayi öncesi toplumlarda; toplumsal yaşam birimi geniş hane yapısıdır. Bu yapı el emeğini ve çoğunlukla göreli olarak çok sayıda ev içi hizmetçi kullanımını kapsamaktadır.

Bell'e göre 19.yüzyılında başındaki sanayileşmenin ortaya çıkardığı yeni toplumsal formasyonun özelliklerini sanayi toplumu kavramını kullanarak açıklayan ilk sosyolog Saint Simon'dur.

Bilgi post endüstriyel toplumlarda gücün temel kaynağıdır.

"Sanayi sonrası toplum" kavramının yerine alternatif olarak kullanılan kavramlardan bazıları şunlardır;
  • Post endüstriyel toplum (en temel kurumu üniversitelerdir.)
  • Bilgi Toplumu
  • Kıtlık sonrası toplum
  • Network Toplumu
Daniel Bell'in sanayi sonrası toplumu değerlendirmede kullandığı temel boyutlar:
  • Hizmet Ekonomisinin oluşumu
  • Profesyonel ve teknik sınıfın üstünlüğü
  • Teorik bilginin önceliği
  • Teknolojinin Planlanması
  • Yeni entellektüel teknolojinin yükselişi
Daniel Bell'in sıraladığı önkestirim alanları: Teknolojik, Demografik, Ekonomik, Siyasi, Toplumsal

Bell'e göre İdeolojilerin bitmesinin nedenleri:
  • Sosyalist rejimlerin kendi halklarına karşı uyguladıkları şiddet içerikli baskılar
  • Kapitalist pazarın en olumsuz etkilerinin iyileştirilmesi ve refah devletinin ortaya çıkışı
  • İnsan doğasının mükemmel olduğunu vurgulayan romantik felsefelerin yerine insanlığın varoluşuna stoacı yaklaşan yeni felsefelerin ortaya çıkışı
1958'de Dawid Riesman'ın "endüstri ötesi toplumu","boş zaman toplumu" olarak adlandırılmıştır. 

Sanayi sonrası toplumun tanımlayıcı ekseni bilginin üstünlüğüdür.

Ritzer Bell'in sanayi sonrası toplumla ilgili olarak öne sürdükleri hem endüstri hem de endüstri öncesi toplumları kapsayan çok geniş bir toplumsal değişme süreciyle ilişkilendirildiğine dikkat çekmiştir.

Sanayi sonrası toplumun en temel karakteristik özelliklerinin görüldüğü alanlar: Teknoloji, Ekonomi ve Toplumsal yapıdır.

Bell'e göre post-endüstriyel toplumun endüstriyel açıdan özelliği; mal üretiminden hizmet ekonomisine geçiştir.

Bell'in çağdaşları olarak sayılabilecek isimler arasında: Thomas Kuhn, Kleinberg ve Alain Touraine yer almaktadır.

Bell'e göre sanayi sonrası toplumların önemli insanları: mühendisler, bilimadamları, teknisyenler ve entellektüellerdir.

Sanayi sonrası toplumlarda imalat sanayi yerine ticaret, finans, sigorta, gayrimenkul, bireysel ve profesyonel hizmetler ile alım satım onarım hizmetleri ve genel devlet işlerini kapsayan hizmet sektörü, toplam üretim içinde daha büyük bir paya sahiptir.

Endüstri sonrası toplumlarda öne çıkan metodolojiler: Soyut Teori Modelleri, Simülasyonlar, Sistem Analizleri

Sanayi sonrası toplumun iki temel özelliği bulunmaktadır. Bunlar;
  • Bilim ve akıl yürütmeye dayalı değerlerin rolünün toplumun temel kuramsal gereksinimleri olarak öne çıkarması
  • Kararların daha teknik bir nitelik kazanması, böylece de bilimcilerin ve ekonomistlerin politik sürecin içine daha doğrudan girmeleridir.
Bell'in "Sanayi Sonrası Toplumun Gelişi" kitabında belirttiği işevsel "situs"lar şunlardır:
  • Bilimsel
  • Tekno-Mantıksal
  • Yönetimsel
  • Kültürel
Bell'in Sosyolojisinde Kültür
20.yüzyılın ikinci yarısından itibaren kültür, değişimi teşvik etmektedir ve ekonomide bu değişim arzusunu yerine getiren bir araç haline gelmiştir. Kültürün bağımsız ve özerk bir kurum haline gelmesi Bell'e göre sosyoloji disiplini için sorun teşkil eder.

Post-endüstriyel toplumun ekonomik meselelere odaklı toplumsal yapısında rasyonalite ve verimliliğe yönelik bir ilgi hakimken kültürel alanda irrasyonel, kendini gerçekleştirme ve tatmin etme ilkeleri hakimdir. Bell, böylesi bir kültürün verimliliğin ve rasyonalitenin egemen olduğu bir toplumsal yapıya aykırı düştüğünü savunur ve bu noktada irrasyonel ve hedonistik düşüncelerle ilişkilendirdiği post-modernizmi eleştirir.

Sanayi Sonrası Toplum Teorisine yönelik Eleştiriler
Bell sadece en tepedeki yapılarla ilgilenir. Yeni bilgiden, yeni bir yönetici elitten bahseder; toplumun bütün değer sisteminin değişip değişmediği meselesi ile ilgilenmez.

Sanayileşme sonrası toplum kavramını ciddiye almak için bu meselenin de  ele alınması gerekir. Örneğin sanayileşme beraberinde aileye ilişkin ciddi dönüşümleri getirmiştir. Aileyle ilgili en belirgin dönüşüm, sanayileşmenin iş ve aile arasındaki bağı bütünüyle değiştirmesinde gözlemlenir.

İmalata dayalı üretimin yerine hizmete dayalı bir ekonominin aldığı bu yeni ekonomik yapıda, Bell, mavi-yakalıların ekonomideki ağırlığı azalırken işgücü içindeki etkinliğinin belirgin bir biçimde arttığını iddia etmektedir.

Sanayi sonrası toplum teorisine yöneltilen eleştirilerin odak noktası "sınıfsal eşitsizliğin kalıcılığı, sınıf çatışması, ekonomik kaynakların birkaç elde yoğunlaşması, beyaz yakalı işcilerin vasıfsız niteliğe ve tüm mesleklerde profesyonelleşme normunun sulandırılmasıdır."

C Programlama Yarıçapı girilen dairenin çevresini ve alanını hesaplama Örnek

#include <cstdlib>
#include <iostream>
#include <conio.h>
#define PI 3.14
int main(int argc, char *argv[])
{
using namespace std;
{
float radius;
float circum, area;
cout << "Dairenin Yaricapini Giriniz= ";
cin >> radius;
circum = 2 * PI * radius;
area = PI * radius * radius;
cout << "Dairenin Cevresi= " << circum << endl;
cout << "Dairenin Alani= " << area << endl;
getch();
}
}

29 Ekim 2014 Çarşamba

Bilginin Kaynakları Sorunu Usçuluk

FELSEFE Ders Notları 2
Epistemoloji
Bilginin Kaynakları Sorunu Usçuluk

Güvenilir ve kesin bilginin temelinde insan aklının yattığı veya gerçekliğin kavranmasının ancak akıl yoluyla olabileceği tezini ileri süren akıma usçuluk denir.

Deneyimciliğin karşıtı olan usçuluğa göre bilgimizin tek kaynağı duyu verileri veya algılar değildir. Felsefi bir görüş olan usçuluk insan aklının kendisinin bilginin temel bir kaynağı olduğunu veya bilginin ortaya çıkmasında insan aklının yapısının özsel ve şekillendirici rol oynadığını savunur.

"Akılcı" Deyimi günlük dilde sıkça dile getirilir ve "mantıklı" ,"zeka belirtisi taşıyan" ,"akla uygun yöntemler izleyen" gibi anlamlara gelir.

Usçuluk akımına göre, insan aklının kendisi bilginin temel kaynağıdır.

Nous, çağdaş dillere çevrilmesi oldukça zor bir deyimdir. "zihin", "kavrama", "sezgi" ve "akıl" olarak çevrilmiştir. Bu çevirilere bakınca "nous"un oldukça öznel bir yön içerdiği sanılabilir. 2500 yıl önce yaşamış olan Anaxsagoras, nous'un evrenin başlangıcındaki kaos'u düzenleyen ve evrenin düzen içinde bir başlangıç yapmasını sağlayan bir tür güç olduğunu düşünmüştür. 

Eski Yunan'da "nous" kavramının kullanımları:
  • Ruhun ölümsüz ve akıl içeren kısmı
  • Tanrısallığa yakın olan işlev
  • Algılanamayan maddesel güç
  • Akıl
Anaxsagoras'ın Nous'u: Ruhsal veya zihinsel olmaktan ziyade, algılanamayan maddesel bir güç veya ilke olarak tasarlanmıştı. Ona göre, görülebilen nesnelerden daha "ince" bir yapıda olan nous, başlangıçtaki işlevine ek olarak, nesnelere girerek onların devinimini veya gelişimini düzenlemekteydi. Anaxsagoras'ın temel felsefi amacının, evrenin "akılsal" yönünü açıkca ifade etmek ve evrendeki değişimlerin olanaklılığını açıklamak olduğunu söyleyebiliriz.

Platon, nous'u ruhun ölümsüz ve akıl içeren kısmı olaran tanımlamıştır.

Platon'u izleyen Aristoteles, hem sonlu hemde ölümsüz yönleri olduğuna inandığı nous'u bizim anladığımız "akıl" kavramına yakın bir şekilde ele alır ve bu kavramı "algı"dan ayırır. Aristoteles'e göre, insanlardan bulunan nous'un ölümden sonrada varlığını sürdürebilen kısmı , anlama ve bilme işlevlerini olanaklı kılar ve bizi diğer canlılardan farklı bir konuma getirir.

Modern felsefenin kurucusu olan Descartes, önde gelen usçulardandır. Pek çok usçu gibi Descartes'da insan zihninin doğum anında belli "içeriğe" sahip olduğunu düşünür. İdealarımızın bazıları algısal yollardan oluşur ancak Descartes'a göre, çok önemli bazı idea türleri deneyim yoluyla edinilemez. Tanrı ideası veya mükemmel bir daire  ideası bu türden bir bilişsel durumdur.

Descartes'a göre, algı ve matematik de dahil olmak üzere, bize en güvenilir görünen bilgi türlerinin doğruluğundan bile şüphelenme olasılığı bulunmaktadır.

Düşünme işlevi düşünen bir şeyin olmasını gerektirir. Ve bu şekilde Descartes o bilinen sloganına ulaşır: "Düşünüyorum, o halde varım." (Cogito ergo sum.). Descates'e göre insan bilgisinin en önemli unsuru budur.

David Hume'a göre, biz temel olarak iki tür  bilgi sahibi olabiliriz. Duyu verilerine dayanan deneyimsel bilgi ve mantıksal bilgi. Eğer bu doğruysa metafiziğin veya genel olarak felsefenin herhangi bir bilgi verme olasılığınınolmadığı ortaya çıkar. Bunun nedeni, felsefe yaparken kullanılan önermelerin ne dünyada gözlemlenebilen olgulara ne de mantıksal bağıntılara karşılık gelmesidir. Kant, deneyimciliğin bu yönüne karşı çıkar ve felsefenin veya metafiziğin olanaklı olduğunu savlar.

Kant'ın önerisi, daha önce denenmemiş bir "düşünsel deney" yapmaktır. Bu deney aynı Kopernik'in dünya merkezli astronomik sistem yerine güneş merkezli sistemi önermesi gibi, nesnel merkezli metafizik projeler yerine öznenin bilişsel rolünü merkeze alan bir kuramı öne sürmektir. Kant'ın devrimsel görüşüne göre bilen özge edilgen değil etkendir. Başka bir deyişle, "öznenin zihinselliği" bizim neyi nesne olarak aldığımız ve bildiğimiz konusunda belirleyici rol oynar. Bu anlamda, geleneksel epistemolojik görüşler önemli bir hata yapmaktadırlar.

David Hume'un ve diğer deneyimcilerin haklı olduğu bir nokta, "bilginin malzemesinin" algı verileri yoluyla geldiğidir.

Kant, her varlık türüne göre görünen dünyanın, o varlık türünün zihinsel özellikleri tarafından belirlendiğini savlar. Kant, öncelikle analitik ve sentetik cümleler arasında bir ayrım olduğunu söyler. Analitik cümlelerde cümlenin yüklemi öznede zaten var olan bilgilere yeni bilgi katmaz. "Siyah kediler siyahtır." ve "Bekarlar evli olmayan insanlardır." analitik cümlelerdir çünkü bu cümlelerin özneleri yüklem bölümünde  içerilen tüm bilgileri zaten içerirler.

Analitik ve Sentetik ayrımı: Cümle yapısı ile ilgilidir. Analitik cümleler dünyaya ilişkin yeni gözlemsel bilgiler içermezken sentetik cümleler yüklemleri öznede içerilen bilgilerin ötesine geçen cümlelerdir.

Sentetik cümleler bizim dünyaya ilişkin bilgimizi genişletirler. Analitik cümleler ise ya içeriksel olarak boşturlar ya da kavramsal arası ilişkileri ortaya koyarlar. Yani deneyimsel olarak yeni bir bilgi taşımazlar.

Epistemolojik açıdan önemli bir başka ayrımda "a priori" ve "a posteriori" ayrımıdır. Analitik ve Sentetik çifti cümlelerin yapısını ilgilendirir. A priori ve a posteriori ayrımı ise bilginin edinilme tarzının ayrımıdır.

A priori: bilgi evrensel olarak doğrudur. Ancak tek tek deneyimler yoluyla kazanılamaz.

Aposteriori: Bilginin kazanılması için somut deneyim parçaları gerekir. Gözlemsel bilgilerimizin tümü a posterioridir.

Bu iki deyim latincede olup, a priori deneyimi önceleyen, a posteriori deneyimle gelen anlamlarında kullanılır.

Sentetik a priori, diğer olası bileşimler arasında en ilginç ve felsefi açıdan en önemi olandır.

25 Ekim 2014 Cumartesi

SQL'de VIEW Oluşturma ve Kullanımı

Temel amacı tabloların içerisinden veri kümesi getirip ortaya çıkan sonucu sanal tabloymuş gibi yeniden sorgulayabilmemizi sağlamaktır. Kısaca SQL'de verilerimizin isteğe bağlı alanlara ve tablolara göre ekranımızda görünteleme işlemi yapmamızı sağlar. Kullanıcının istediği verilere göre gösterim yapmak veya raporlamak SQL VIEW sayesinde kolaylıkla halledilmektedir.

Veritabanı VIEW ile oluşan datayı saklamaz. Bir VIEW geçen SQL deyimi her çalıştırıldığında ilgili VIEW sanal tabloyu yeniden oluşturur. VIEW üzerinde yapılan değişikler kendilerini oluşturan kaynak tabloları da etkiler ve aynı değişiklikler kaynak tablolara da yansır. VIEW kullanmanın önemli nedenlerinden bir tanesi sağladığı güvenliktir. Örneğin tablolarınızın tamanının görünmesini istemediğiniz zamanlarda sanal tablo kullanıp tablolarınızın tamamının görünmesini engelleyebilirsiniz. Karmaşık sorguları basitleştirmek, sorgu süresini kısaltmak ve ağ üzerindeki trafiği düşürmek, erişim izinlerini düzenlemek ve farklı sunuculardaki benzer verileri karşılaştırmak içinde kullanılır.
Oluşturulan VIEW'ler Object Explorer kısmında database/Views altında toplanır.

VIEW Oluşturma: VIEW oluşturmak için CREATE VIEW ifadesi kullanılır.

Genel Yapısı:
CREATE VIEW view_adı 
AS 
SELECT * FROM tablo_adi

Örnek1:
CREATE VIEW deneme_view 
SELECT EmployeeID, FirstName, LastName
FROM Employees

Örneğimizde Northwind veritabanında Employees tablosundan sadece "EmployeeID, FirstName, LastName" kullanarak yeni bir view oluşturalım ve "select * from deneme_view" ile sorgumuzu çalıştıralım.

Örnek2:
CREATE VIEW deneme2_view
AS
SELECT FirstName,LastName
FROM Employees
WHERE FirstName LIKE 'a%'
WITH CHECK OPTION
Bu örneğimizde diğerinden farklı olarak bir şart belirttik ve WITH CHECK OPTION ifadesini kullandık.
WITH CHECK OPTION: SQL Server'da VIEW tanımlarken örneğimizdeki gibi WHERE anahtar sözcüğüyle bir şart belirtmiş olabiliriz. Böyle bir VIEW nesnesini kullanırken de VIEW üzerinden tablolarımıza "INSERT, UPDATE, DELETE" işlemleri gerçekleştirebiliriz. 

Şimdi diyelimki oluşturduğumuz VIEW'e bir INSERT yapmamız gerekti;
insert into deneme2_view values('Bayraktar','İbrahim')
eklenme yapılmak istendiğinde "The attempted insert or update failed because the target view either specifies WITH CHECK OPTION or spans a view that specifies WITH CHECK OPTION and one or more rows resulting from the operation did not qualify under the CHECK OPTION constraint. The statement has been terminated." hatasıyla karşılaşırız (VIEW oluştururken kullandığımız WITH CHECK OPTION ifadesinden dolayı 'a' ile başlamayan bir ekleme yapılamaz)

VIEW Silme: VIEW'leri silmek için DROP ifadesi kullanılır.

Genel Yapısı:
DROP VIEW view_adı
Örnek3:
DROP VIEW deneme2_view

VIEW Değişiklik Yapma: VIEW'ler üzerinde değişiklik yapmak için ALTER ifadesi kullanılır.

Genel Yapısı:
ALTER VIEW view_adı 
WITH seçenekler 
AS SELECT ifadesi

with schemabinding ifadesi ile kilitleme:
with schemabinding ifadesi VIEW'in bağlı olduğu tablodaki kolonları kilitleyip o kolonların silinmesini ve değişiklik yapılmasını engeller.

Genel Yapısı:
ALTER VIEW view_adı 
WITH schemabinding 
AS 
SELECT ifadesi

Örnek3:
CREATE VIEW deneme3_view
WITH SCHEMABINDING --sütunla ilgili bir değişiklik yapılması engellenir
AS
SELECT FirstName,LastName,City
FROM dbo.EMPLOYEES


with encryption ifadesi ile gizleme: 
VIEW'leri şifreleyip sorguların görünür olmasını engeller. Kaynakların  gizliliğini sağlayan koddur, Kullanıcı sadece oluşturulan VIEW ile ilgili verilere erişebiliR kaynak tablolarla ilgili hiç bir bilgiye ulaşamaz.

Genel Yapısı:
ALTER VIEW view_adı 
WITH encryption 
AS 
SELECT ifadesi

Örnek4:
CREATE VIEW deneme4_view
WITH ENCRYPTION --kaynak gizleme ve pasif design
AS
SELECT * FROM PRODUCTS

with encryption ifadesi kullanıldığında Object Explorer'da VIEW üzerinde kilit işareti belirir ve sağ click yapıldığından Design seçeneğinin pasifleştiğini görebiliriz.

Copyright 2013-2017 | İbrahim BAYRAKTAR /dev/null Web Günlüğü