2 Kasım 2014 Pazar

SQL'de Türkçe Karakter Sorunu Nasıl Çözülür?

Eğer bir database tanımlaması düzgün yapılandırılmadıysa yeni oluşturduğunuz veya taşıdığınız veritabanındaki içeriklerde bulunan türkçe karakterler bozulabilir. Bunun nedeni veritabanını oluştururken seçmemiş olduğunuz veya default kalan "collation" ayarıdır. Eğer default değeriniz türkçe değilse tanımlama bozuk olacaktır. 

Bu sorunu düzeltmek için ne yapabiliriz?

Yeni bir veritabanı oluştururken ya da veritabanı taşırken yeni ekranında sol tarafta bulunan "Options" sekmesinde açılan "collation" öğesini "TURKISH_CI_AS" olarak seçmelisiniz.


"collation" değerini "TURKISH_CI_AS" olarak değiştirirseniz tanımlama anlamında herhangi bir karakter sorunu yaşanmayacaktır.

Varolan bir veritabanının tanımlama dilini kontrol etmek isterseniz. Object Explorer üzerinde kontrol etmek istediğiniz veritabanına sağ tıklayın. "Properties" seçin. Açılan "General" sekmesinde sağ tarafta altta Maintenance başlığında "Collation" kısmı bulunmaktadır. 

Modernlik ve Postmodernlik - Zygmunt BAUMAN

FELSEFE Ders Notları 3
Çağdaş Sosyoloji Kuramları
Modernlik ve Postmodernlik - Zygmunt BAUMAN

Siyasal, sosyal ve kültürel konularla ilgili çok sayıda kitap ve makale yazan Bauman'ın ilgilendiği temel konuların başında "modernlik" ve "postmoderlik" meselesi gelmektedir. Modernliğe yönelttiği eleştiriler, postmodernliğe yaklaşımı onu meslektaşlarından ve çağdaşlarından çok farklı bir konuma yerleştirmektedir. Çünkü modernliğe yönelttiği eleştirilerin temelinde, kendisinin eşi Janina'nın yaşam öyküsünün, dolayısıyla  da II. Dünya savaşı sırasında yahudilere uygulanan soykırımın önemli bir yeri ve etkisi bulunmaktadır. Modernliğe yoğun eleştirilerde bulunan Bauman, günümüzde yaşanan dönemin postmodern bir dönem olduğunu belirtir.

"Postmodernlik ve Hoşnutsuzlukları" adlı eserinde Anthony Giddens'ın "geç modernlik", Ulrich Beck'in "düşünümsel modernlik", George Balandier'in "modernlik ötesi" olarak isimlendirdiği, kendisinin ise diğer pek çok kişiyle birlikte "postmodern" olarak adlandırdığı bir zaman diliminde ve kendi dünyamızda yaşadığımızı ifade etmektedir. Bauman, her ne kadar çalışmalarında kendisini konumlandırdığı noktayı tam olarak belirtmesede  Dennis Smith (1999) onu postmodernitenin peygamberi olarak ilan etmiştir.

Bauman'a göre Holocaust, gerçekten bir Yahudi trajedisi idi. Ama Holocaust salt bir yahudi sorunu değildi. Holocaust,  modern akılcı toplumda, uygarlığın yüksek sahnesinde ve insanoğluğunun kültürel zaferinin zirvesinde doğmuş ve uygulanmıştır. Dolayısıyla ona göre Holocaust bu nedenle toplumun, uygarlığın ve kültürün sorunudur ve araştırılması gerekir.

Modernliğin karanlık yüzü olarak gördüğü Holocaust kavramını; Bauman kullanmıştır. "Modernlik ve Holocaust" adlı kitap Zygmunt BAUMAN'a aittir.

Zygmunt BAUMAN modernliği 17.yüzyılda batı avrupada başlayan, Aydınlanma, Kapitalizm ve Komünist endüstri toplumunun gelişimini de kapsayan tarihsel bir dönem olarak tanımlar.

Modern düşüncenin dünyanın değiştirilebileceği fikriyle doğduğunu ileri süren Zygmunt BAUMAN'ın modernlik ayrımları arasında toplumsal ve psişik yer alır.

"Modernliğin Sosyolojisi" isimli kitap Wagner'e aittir.

Zygmunt BAUMAN'a göre bir düzen rüyasına sahip olan modernite düşüncesine kontrol etme, düzenleme ve sınıflandırma takılmıştı. 

Zygmunt BAUMAN modernliği bahçe kültürüne benzetmiştir.

"Irkçılık; modern bilim, teknoloji ve devlet gücünün  modern birimleri tarafından üretilir" görüşü Zygmunt BAUMAN'a aittir.

Zygmunt BAUMAN'ın modernliğe yönelttiği eleştirilerin temelinde yatan esas nedenlerden biri: Modernliğin "farklılığı" bir suç olarak görmesidir. Modernite doğruluk, adalet ve akıl için evrensel olarak uygulanabilir standartlar belirleme ve sınıflandırma yoluyla düzen yaratma faaliyetine girmiş, bu bağlamda göreceliği, belirsizliği ve muğlaklığı bastırmaya çabalamış, farklılığı da bir suç olarak görmüştür.

Müphemlik kavramını Zygmunt BAUMAN kullanmıştır. Zygmunt BAUMAN'ın görüşleri arasında 16.yüzyılın sonuna doğru ahenkli ve yekpare dünya tablosunun Batı Avrupa'da dağılmaya başladığını  ileri sürer. Müphemliği düzensizlik ve kaos anlamında kullanır. Modernliğin farklılığı bir suç olarak gördüğünü ifade ederek modernliğin düzen arama arayışını eleştirir.

Zygmunt BAUMAN'a göre postmodern dönem, modern dönemin sonu anlamını taşımaktadır. Postmodernliği dünyanın "yeniden büyülü hale getirilmesi" olarak değerlendiren sosyolog'dur.

Zygmunt BAUMAN'ın postmodernizm ile ilgili söyledikleri: Postmodernlik illa da modernliğin reddi, itibarsızlaştırılması değildir. Posmodernizm değişme gereksinimi hisseden modernlikten başka bir şey değildir. Rüştüne ermiş modernliktir. Kendi imkansızlığını kabul eden modernliktir.

Evrensel ve sarsılmaz temellere sahip, kusursuz etik kod hiçbir zaman bulunmayacaktır, müphem olmayan ahlak, evrensel olan ve "nesnel temellere dayanan" bir etik, pratik olarak imkansızdır.

Zygmunt BAUMAN'ın Eserleri: 
  • Küreselleşme, Toplumsal Sonuçları
  • Parçalanmış Hayat
  • Modernlik ve Müphemlik
  • Postmodern Etik
Zygmunt BAUMAN, postmodern koşullar altında bireylerin esas olarak tüketici/oyuncu olarak inşa edildiklerini ileri sürmektedir.

Zygmunt BAUMAN'a göre modernlikten posmodern döneme geçişin altında yatan en önemli nedenler: Bireyin toplumsal olarak inşa biçimde, kitlelerin toplumsal olarak bütünleştirilmesinde, sistematik yeniden üretim sürecinin yapıştırılmasındakiderin değişiklikte yer alır.

Küreselleşme fikrinden çıkan en derin anlam dünya meselelerinin belirsiz, kuralsız ve kendi başına buyruk bir doğasının olmasıdır.

Zygmunt BAUMAN'a göre modern koşullarda yaratılan bireyin sahip olduğu özellikler:
  • Modern koşullarda inşa edilen bireyler disiplinli aktörlerdir.
  • Modern koşullarda bireyler üretici asker olarak inşa edilmektedirler.
  • Modern koşullarda bireyler eş güdümlü baskıya tabi tutulduğunda monoton davranabilen aktörlerdir.
  • Modern koşullarda bireyler yalnız başlarına tamam olmayan anlamlı bütünler oluşturabilmeleri için öteki birimlerle birleşmesi gereken şeylerdir.
Zygmunt BAUMAN'a göre bütünleşmenin ve parçalanmanın birlikte yaşadığı sürece küreselleşme denir.

Küreselleşme ile ilgili düşünceleri: Küreselleşme birleştirdiği kadar da bölmektedir. Yerkürenin tek tipliliğini artıran nedenlerle bölen nedenlerin özdeş olduğunu ileri sürer. Bazıları için küreselleşme olarak görülen şey bazıları için yerelleşme olarak görülür. Bazıları için yeni bir özgürlüğün emaresi olan şey başkalarının üzerine davetsiz ve kötü bir kader olarak çullanmaktadır.

Zygmunt BAUMAN'a göre Postmodern koşullarda yaratılan bireyin sahip olduğu özellikler:
  • Yaratıcı
  • Yeni deneyimler arayan
  • Kendi kendisini güdüleyen
  • Uygunluk ve formunu koruma

Postmodern Sosyal Teori

FELSEFE Ders Notları 3
Çağdaş Sosyoloji Kuramları
Postmodern Sosyal Teori

Postmodernizm, modern kültürel ürünlerden farklı olarak sanatta, filmlerde, mimaride ve benzeri alanlardaki kültürel ürünleri ifade eder. Posmodernite ise tarihsel anlamda modern dönemi izlediği düşünülen sosyal ve politik çağı betimler. Dolayısıyla, Posmodern oluşumlarla ilgili önemli nokta modernitenin bittiği ve postmodern çağın başladığı düşüncesidir.  

Posmodernizm nedir? sorusuna verilecek en temel yanıt modernizmin radikal bir biçimde eleştirisidir.

Öte yandan Fredric Jameson, günümüzün hakim eleştirel ve biçimsel ideolojik paradigması olan postmodern düşüncenin bir yenilik olarak estetiği, kendi ekseni etrafında döndürerek ve dönüşümler geçirerek bir yenileme yolu arama zorunda olduğunu belirtir. Bu ise "modern kalarak postmodernizme dönüşmeye çalışan modernizm" anlamına gelir. Jameson'ın bu yorumu modernizmin kendi içinde biz çözülme yaşadığı yönündedir.

Modernizmin köküne bakıldığında Fransız Devrimi, Aydınlanma Düşüncesi, bilimsel gelişmeler ve Sanayi devrimi görülmektedir.

Postmodernizm kavramı 1950 ve 1960'lardan itibaren birçok yazar tarafından kullanılmaya başlanmıştır.

Bugün, postmodernizmin merkezinde yer alan bazı temaların modası geçmiş olduğu ifade edilmesine rağmen birçok entellektüelin zihnini meşkul ettiği açıktır. Bu temalar; öznenin ölümü ve dönüşü, temsilin reddi ve kamusal alanın çöküşü, bireycilik, bireyin kimliği, anti-hümanizm, Heidegger ve Nietzsche felsefesi, nihilizm ve Paris 1968 geleneği olarak sıralanmaktadır.

Modernleşme varlığını sürdürmek için kapitalizm, ulus devlet, kentleşme ve pozitivizm gibi unsurları dayanak olarak kullanır. 

Aydınlanma, bir ütopya olarak insanın özgürleşmesi ve yücelmesi amacını taşımaktadır. Aydınlanma düşüncesi 17. ve 18. yüzyıllarda Batı Avrupa'da yayılan bir felsefi akıma işaret eder. Aydınlanma akımı yapısında eşitlik, özgürlük, insan aklına duyulan güven, bilim ve ilerleme barındırır.

"Akıl Tutulması" kavramını Horkheimer kullanmıştır.

Postmodern kuramcıların Aydınlanma dönemine yaptığı eleştiriler: Aydınlanmanın aklı getirdiği nokta, bireyin slinişi biçiminde olmuştur. Aydınlanmanın aklını mit olarak nitelemişlerdir. Aklın toplumda çatışan çıkarlara hizmet ettiğini belirtmişlerdir. Aklın araçsal boyutunun geliştiğini  ve yeni bir egemenlik biçimini gerektirdiğini ifade etmişlerdir.

Nietzsche'e göre aydınlanma projesi iyimser öncüllerin aksine bir yabancılaşmanın, acımasızlığın ve vahşetin egemen olduğu bir biçime dönüşmektedir.

Geneloji, herhangi bir nesneyi kaynağından alıp tarih akış sürecinde nasıl değiştiğini inceleme anlamına gelmektedir.

Nietzsche aydınlanmanın akıl, bilim ve ilerleme anlayışlarına eleştiriler yöneltmiştir.

Sanatta postmodern anlayış, ilk kez 1960'larda New York sanat çevrelerine  modern sanatın karşıtı olarak girmiş ve sanatta yeni bir postmodern estetik anlayış döneme hakim olmaya başlamıştır.

Modern Sanat anlayışının özellikleri:  Özgürlük ve özgünlük, yansıma ve misyon, kütür ve sanat ürünlerinin metalaşması, seçkin olması.

Postmodern Sanat estetiğinin özellikleri:
  • Estetik ölçüde sanatçının kendi için bilincini, topluma göre daha çok ön planda tutmaktadır.
  • Sanatçının topluma karşı bir misyon ve anlatısı bulunmamakta, bunun yerine montaj ve eklemleme geçmektedir.
  • Gerçek açık uçlu olarak bırakılmakta ve gerçekliği yansıtmak yerine belirsizlik ve kararsızlık önem kazanmaktadır.
  • Bireyin bütünleşmiş kişiliği ve tutarlı olması değerleri bir tarafa bırakılarak hümanist değerlerden arındırılması öncelenmiştir.
  • Posmodernizmde yüksek sanat ve kitle sanatı ayrumu yadsınarak taklit ve yapıştırma teknikleri ile sanat yapıtının üretimi esas alınmıştır.
Postmodernistler modern sanat ve estetik ölçütlerine iki eleştiri getirmektedirler: Birincisi sanat yapıtının misyonu olması, içinde bulunulan durumu eleştirerek çıkış yolu aramasıve geçmişten kopmuş bir yeniyi inşaya kalkışması olarak değerlendirilmektedir. İkincisi, modern sanatın seçkinci anlayışına yönelttikleri eleştirilerdir.

Ziyouddin Serdar'ın postmodernizm ilkeleri arasında şunlar vardır:
  • Modernizmde geçerli olan her şeyin  postmodern zamanda tümden geçersiz ve eskimeye yüz tutmuş olması
  • Gerçekliğin reddedilmesi
  • Elimizde olan gerçeklik yerine imgeyle maddi gerçekliğin arasında kaybolmuş olan dünyanın olması
  • Çoklukla ve çeşitlilikle ilgilenmesi
Modernizm ve Postmodernizm karşılaştırmaları arasında şunlar yer alır: 
  • Modernitenin romantik ve iyimserliği postmodernitede toplumsal sorunları kapsayan ve dadaist anlayışıyla kendini göstermektedir.
  • Modernizmde her şeyn rasyonel ölüler içinde yürütülmesi düşüncesi, postmodernizmde aklın tükenmişliği olarak yorumlanır.
  • Modernizmde toplumsal mesafeler önemli iken, postmodernizmde konumların belirsizliğine dikkat çekilir.
Posmodernizm denince akla ilk gelen düşünürlerden biri olan Lyotard'ın postmodernizme ilişkin görüşleri çoğunlukla "Postmodern Durum" adlı kitabında bulunabilir.

Toplumların bilginin konumunun değiştiğinden söz eden  düşünür Jean Francois Lyotard

Lyotard'ın Ayrımları:
  • Temel iddiaları meşrulaştırmak üzere  üst anlatılara başvurulması
  • Meşrulaştırmanın kaçınılmaz doğal sonucu olan gayri meşru kılma,
  • Dışlama homojen epistemolojik ve ahlaki reçetelere duyulan arzu.
Jean Francois Lyotard toplumların postmodern çağa girmeleri ile birlikte bilginin konumunun değiştiğinden söz eder. Son kırk yıl içerisinde bilim ve teknoloji, dil ve bilgi üzerinde yoğunlaşmıştır. Bilgisayar dilleri, iletişim teknolojileri, bilgi depolama ve veri bankaları bunun örnekleridir. Bu teknolojik dönüşümlerin bilgi üzerinde önemli etkileri olduğu söylenebilir. Araştırma ve öğrenilmiş bilginin aktarımı  bu etkilerin yaşandığı başlıca işlevlerden ilk ikisidir. Birincisi araştırma, ikincisi öğrenmedir.

Dolayısıyla bilgisayar çağındaki bilgi sorunu günümüzde her zamankinden çok daha büyük ölçüde  yönetim sorunudur. Bu bağlamda düzenlemenin, yani yeniden üretim işlevlerinin yöneticilerden geri alınarak makinalara emanet edildiği ve bundan böylede hep edileceği öne sürülmektedir. Günümüzde gittiçe önem kazanan soru; makinalara ilişkin alınan bu kararların doğruluğunun garantisini kimin verebileceği sorunudur.

Bilginin biçimininde  giderek değişmesi sonucunda postmodern çağ içinde bilgi satılmak için üretilmekte ve tüketilmektedir. Bilgi kendinde bir amaç olmaktan uzaklaşmakta ve artık kullanım değerini kaybetmektedir.

Postmodernizmi en iyi açıklayan ifade: Modernizme meydan okumasıdır.

Bilişsel Haritalama Kavramı : Jameson tarafından kullanılmıştır.

Jameson'un postmodernizm teorisi olan  geç kapitalizm, Ernest Mandel'in teorisine dayanır. Geç Kapitalizm, kapitalizmin üçüncü aşaması olan çok uluslu kapitalizme  denk düşer.

"Dünya çılgın bir seyir aldığına göre, biz de dünyaya ilişkin çılgın bir bakış açısı edinmeliyiz" Kötülüğü Şeffaflığı'nın girişinde yazan bu sözler; Baudrillard'a aittir.

Modernlik ve Demokrasi - Alain Touraine

FELSEFE Ders Notları 3
Çağdaş Sosyoloji Kuramları
Modernlik ve Demokrasi - Alain Touraine

Alain Touraine günümüzün önde gelen toplumbilimcileri ve demokrasi kuramcıları arasında yer alır. Sosyoloji literatüründe yoplumsal hareketler sosyologu olarak anılır. Touraine'in bu sıfatla temayüz etmesi onun 1968 öğrenci hareketleri üzerine incelemesi ile başlayan, Polonya'daki sosyalist rejimin çöküşünü hazırlayan Dayanışma Hareketi ve Fransa'da nükleer karşıtı hareket üzerine incelemeleri ile devam edip, bundan böyle gündeminden hiç düşmeyecek olan diğer çalışmaları ile alakalıdır.
Bu diğer çalışmalardan biri olan "The Return of the Actor (Aktörün Dönüşü ) 1988" onun modernlik, demokrasi ve toplumsal hareketler arasındaki ilişkilerin sistematik bir çözümlemesi yönündeki önemli bir aşamayı, daha sonraki ayrıntılı çalışmalarının adeta bir taslağını oluşturmaktadır.
Touraine'e göre (1971), sanayi sonrası toplum ya da programlanmış toplum sanayi toplumundan daha fazla iktisadi büyümeye odaklanmıştır ve sanayi toplumunun sahip olduğundan çok daha fazla yatırım kabiliyetine sahiptir.

Touraine'in sanayi sonrası toplum tezine göre 1970'lerden itibaren sanayi toplumunun yerini bilgi ve teknolojinin önemli hale geldiği sanayi sonrası bir toplum almaya başlamıştır. Sanayi sonrası toplumun en önemli özelliği bilgi teknolojisi kullanımının sağladığı denetim gücüdür.

The Return of the Actor çalışmasında toplumsal hayatın merkezinde üç unsurun yer aldığını belirtir.
  • Örgütlenmiş uygulamaların birbirinden uzaklaşması ve bir bilinç olarak özne,
  • Merkezi toplumsal çatışmaların konusu olan bilişsel, iktisadi ve etik kültürel modeller (tarihsellik)
  • Bu kültürel modellere toplumsal bir biçim vermek için birbirleri ile mücadele eden toplumsal gruplar olarak toplumsal hareketlerdir.
Touraine'e göre modern toplumların en temel sorunu toplumsal birlik ve dayanışma içinde kültürel çeşitliliğin nasıl sürdürülebileceği sorunudur. 

Kolektivizm  terimi en yaygın kullanımıyla, üretim ve dağıtım araçlarının komünal (ortak) ya da devlet mülkiyetinde olmasını teşvik eden siyasal ya da sosyo-ekonomik kuram ve uygulamaları anlatır.

En temelde modernlik, "Akıl ile Özne, akılcılaşma ile ferdiyet kazanma, Rönesans'ın ruhu ile Reformasyon'un ruhu ve bilim ile özgürlük arasındaki gergin bir ilişkidir."

Kültürel Demokrasinin Amaçları
  • Ekonominin üzerindeki toplumsal ve siyasal kontrolü azaltmak
  • Herkese eşit toplumsal ve kültürel hak garanti etmek
  • Üretim ve yönetim sistemlerinin teknik akıcılığına sahip tüketicilerin sağlık, eğitim, bilişim alanlarındaki taleplerini dikkate almak
Touraine'in nazarında, demokrasi fikrinde hiçbir ilke devlet gücünün temel haklara saygı talebi tarafından sınırlanmasından daha merkezi bir öneme sahip değildir. 

Totoliteryenlik Kavramı: Halkın bütünüyle ya da hemen neredeyse  bütünüyle devlet tarafından tahakküm altına alındığı bir atıfta bulunur.

Otoriteryenlik Kavramı: Bireylere yada gruplara karşı keyfi uygulamalara yönelebilen bir siyasal yetki biçimine atıfta bulunur.

Touraine'nin 1970'lerden itibaren sanayi toplumunun yerine bıraktığı toplum programlanmış toplumdur.

Touraine toplumsal değişim süreçlerine aktif olarak katılacak bir eylemci sosyoloji önerir.
Touraine göre, özne, özgürlük demektir.

Touraine Demokrasi ile ilgili şunları söyler:
  • Demokrasi bir dizi kuramsal garanti ya da menfi özgürlükler değildir. 
  • Demokrasi özne siyasetidir; öznenin var olabilmesinin ön şartıdır. 
  • Demokrasinin büyük görevi kitle  kültürü için de çeşitlilik üretmektedir.
En temelde öznelerin, kendi kültürleri ve özgürlükleri bağlamında sistemlerin mütehakkim mantığına karşı yürüttükleri savaş  ya da özne siyaseti, demokrasinin var olabilmesinin koşullarını yaratma ve sürdürme siyasetidir.
 
Touraine göre özgürlük arzusu bireyliği, kültürel kimlik özelciliği (particularism) ve akıl ise evrenselliği temsil eder.

Touraine göre demokrasinin boyutları: Temel Haklara Saygı, Vatandaşlık, Siyasal liderlerin temsil edilebilirliği,

Toplumla İlgili Hareketler: Toplumsal, siyasal veya kültürel bakımdan müspet amaçlara sahip olan ve ahlaki bir çağrıyı toplumsal olarak tanımlanmış bir toplumsal aktör ile diğeri arasındaki açık bir çatışma ile birleştiren hareketlerdir.

Tarihsel Hareketler: Egemen sınıfa değil, seçkin bir gruba meydan okuyan ve halkı devlete karşı harekete geçirmeye çalışan hareketlerdir.

1973 tarihli bir çalışmasında, kendi tabiriyle "toplum sosyolojisi yerine aktörler sosyolojisini"  koyacak ve böylece sosyolojide mevcut olan nesnel-öznel ya da sistem-eylem kuramları şeklindeki yanlış bölünmeyi aşacak yeni bir kuram geliştirmeye çalışır.

İktisadi bir doktrin olarak liberalizm serbest ticari ve ekonomide bireysel girişimcilikte devlet müdahelesinin olmaması gerektiği anlamına gelen laissez-faire (bırakınız yapsınlar) düşüncesini savunur. Kültürel bir doktrin olarak liberalizm hoşgörüyü ve akılcılığın çeşitli oluşunu savunur. 

Cemaatçilik klasik liberalizm ile kolektivizm arasında bir orta yol bulmaya çalışan bir toplumsal kuramdır. Cemaatçiler hem klasik liberalizmin aşırı bireyciliğine hem de kolektivizmin aşırı toplumculuğuna karşı çıkarlar.

Touraine temel bölünmenin ve çatışmanın artık üretim araçlarının mülkiyeti ve denetiminden kaynaklanmadığını, aksine bilgiye erişme ve kullanma gücünden kaynaklandığını savunur.

Modernleşmeyi çok genel hatları ile tarım toplumundan sanayi toplumuna geçiş olarak ifade etmiştir.

Taouraine sosyologların toplumsal değişim hareketlerini, onların içinde doğrudan yer alarak inceledikleri "sosyolojik müdahalecilik" yöntemini önerir.

Touraine göre  Rönesans'tan Fransız Devrimi ve büyük ölçekli sanayileşmeye kadar olan dönem klasik modernliğin aşamasıdır.

20.yüzyılın faşist ve sosyalist rejimleri totoliteryen rejimlerin örneklerini teşkil ederler.

Sanayi Sonrası Toplum - Daniel BELL

FELSEFE Ders Notları 3
Çağdaş Sosyoloji Kuramları
Sanayi Sonrası Toplum - Daniel BELL

İçinde bulunduğumuz çağın, tanık olduğumuz toplumsal değişmenin niteliklerini belirlemek oldukça zor görünmektedir. Bugüngen geçmişe baktığımızda sosyolojinin gelişmesine neden olan sanayi devrimi ve sanayi toplumunun yarattığı dönüşümleri anlamak için sosyolojinin kurucu isimlerinin sosyoloji teorilerini anlamaya ve yorumlamaya çabalarken eksiklerini ve eleştirilebilecek yanlarını tesbit edebilmek kimi zaman eğlenceli bir uğraş halinede gelebilmektedir. Öte yandan kurucu sosyologların en önemli özellikleri içinden geçtikleri olağanüstü değişim ve dönüşüm dönemine karşın bugüne dek kalıcılığını koruyabilen çalışmalar ortaya koyabilmiş olmalarıdır. Zamana karşı direnen klasikleşmiş çalışmaların odak noktası ise sanayi devriminin ortaya çıkardığı sanayi toplumunun neden olduğu toplumsal değişimlerdir.

Daniel BELL'in Sosyolojisi
Daniel Bell'in sosyolojisinin temel amacı "kuramdan çok toplumsal çözümlemeye" ağırlık vermesidir. Sosyolojide varolan bir yaklaşımı temsil eden bu tarz toplumsal önkestrim (social forecasting) olarak adlandırılmaktadır. Toplumsal önkestirim, klasik sosyoloji perspektifinin bir parçası olan makro kuramsal perspektif ile günümüz koşullarını dile getiren, yenilenmiş "uygun" ve "kullanışlı" bir sosyoloji ilgisini harmanlar. Bell toplumsal olayların ve olguların tahmin edilmesiyle önkestirimi birbirinden ayırır.  Ona göre tahmin olayların sonuçları ile ilgilenirken, toplumsal önkestirim tarihsel eğilimler dizgesinin olasılıklarının ana hatlarını çıkarmaya çalışır. Daniel Bell için sosyolojik kuram, toplumsal yapı içindeki kalıpları (patterns) ve bu yapının sözkonusu olduğu değişimleri tanımlamakla yükümlüdür. Kuram, toplumsal eğilimleri önkestirebilecek kapasitede olmalıdır. Bell, 1950'lerde ortaya çıkıp  R.Aron ve J.K.Galbraith gibi önemli isimler tarafından benimsenen yakınlaşma (convergence) teorisinin önde gelen temsilcilerinden biri olarak kabul edilmektedir. Yakınlaşma teorisine göre toplumsal organizasyonların teknik ve ekonomik zorunlulukları toplumsal yapının biçimlenmesinde siyasal  ideolojilerden çok  daha etkilidir.

Daniel Bell sosyolojinin belli oranda geleceğe dönük çıkarımlarda  bulunmasının sosyal bilimsel, olgusal temelleri olması gerektiğini ve geleceğe dönük dayanıksız çıkarımlardan ayrı değerlendirilmesi gerektiğini ile sürmektedir.

Sosyoloji teorileri içerisinde Bell'i bir yere oturtmak gerekirse, geliştirmeye çalıştığı sanayi sonrası toplum kavramında ve kapitalizmin kültürel çelişkileri tezinde yapısal işlevselcilik ve çatışmacı yapısalcılığın bir karışımı olarak karşımıza çıkmatadır. Bell "kapitalizmin kültürel çelişkileri" adlı eserinde Batı uluslarının toplumsal yapılarının  ve kültürel formasyonlarının evrimini ele almış ve üretim ve tüketim alanları arasında bir ayrışma olduğunu ileri sürmüştür. Bell'e göre üretim ve tüketimin temel değerleri farklıdır.  Üretim çalışma etiğine ve tatminin ertelenmesi ilkesine dayanırken tüketim hedonizme (hazcılığa) ve kişisel tatmine dayanır. Bu argüman sosyal sistemleri nispeten sabit bir normatif çerçeve içinde bütünleşmiş sistemler olarak gören işlevselcileğe yönelik bir eleştiridir. Çünkü Bell'e göre kapitalizmin ahlaki değerleri belirsiz ve kaygandır ve böyle olmayada devam edecektir.

Daniela Bell'e göre ideoloji seküler bir dindir: Hayatın tüm yönlerini dönüştürmeye çabalayan, "tutkuyla aşılanmış" bir düşünce setidir. İdeoloji düşünceleri toplumsal hareketlere dönüştüren önemli bir işlevi yerine getirir. Bell'e göre bu konuda din çok daha etkilidir. ancak Bell bugün ideolojilerin bittiğini vurgular.

Daniel Bell'e göre sanayi öncesi toplumlarda; toplumsal yaşam birimi geniş hane yapısıdır. Bu yapı el emeğini ve çoğunlukla göreli olarak çok sayıda ev içi hizmetçi kullanımını kapsamaktadır.

Bell'e göre 19.yüzyılında başındaki sanayileşmenin ortaya çıkardığı yeni toplumsal formasyonun özelliklerini sanayi toplumu kavramını kullanarak açıklayan ilk sosyolog Saint Simon'dur.

Bilgi post endüstriyel toplumlarda gücün temel kaynağıdır.

"Sanayi sonrası toplum" kavramının yerine alternatif olarak kullanılan kavramlardan bazıları şunlardır;
  • Post endüstriyel toplum (en temel kurumu üniversitelerdir.)
  • Bilgi Toplumu
  • Kıtlık sonrası toplum
  • Network Toplumu
Daniel Bell'in sanayi sonrası toplumu değerlendirmede kullandığı temel boyutlar:
  • Hizmet Ekonomisinin oluşumu
  • Profesyonel ve teknik sınıfın üstünlüğü
  • Teorik bilginin önceliği
  • Teknolojinin Planlanması
  • Yeni entellektüel teknolojinin yükselişi
Daniel Bell'in sıraladığı önkestirim alanları: Teknolojik, Demografik, Ekonomik, Siyasi, Toplumsal

Bell'e göre İdeolojilerin bitmesinin nedenleri:
  • Sosyalist rejimlerin kendi halklarına karşı uyguladıkları şiddet içerikli baskılar
  • Kapitalist pazarın en olumsuz etkilerinin iyileştirilmesi ve refah devletinin ortaya çıkışı
  • İnsan doğasının mükemmel olduğunu vurgulayan romantik felsefelerin yerine insanlığın varoluşuna stoacı yaklaşan yeni felsefelerin ortaya çıkışı
1958'de Dawid Riesman'ın "endüstri ötesi toplumu","boş zaman toplumu" olarak adlandırılmıştır. 

Sanayi sonrası toplumun tanımlayıcı ekseni bilginin üstünlüğüdür.

Ritzer Bell'in sanayi sonrası toplumla ilgili olarak öne sürdükleri hem endüstri hem de endüstri öncesi toplumları kapsayan çok geniş bir toplumsal değişme süreciyle ilişkilendirildiğine dikkat çekmiştir.

Sanayi sonrası toplumun en temel karakteristik özelliklerinin görüldüğü alanlar: Teknoloji, Ekonomi ve Toplumsal yapıdır.

Bell'e göre post-endüstriyel toplumun endüstriyel açıdan özelliği; mal üretiminden hizmet ekonomisine geçiştir.

Bell'in çağdaşları olarak sayılabilecek isimler arasında: Thomas Kuhn, Kleinberg ve Alain Touraine yer almaktadır.

Bell'e göre sanayi sonrası toplumların önemli insanları: mühendisler, bilimadamları, teknisyenler ve entellektüellerdir.

Sanayi sonrası toplumlarda imalat sanayi yerine ticaret, finans, sigorta, gayrimenkul, bireysel ve profesyonel hizmetler ile alım satım onarım hizmetleri ve genel devlet işlerini kapsayan hizmet sektörü, toplam üretim içinde daha büyük bir paya sahiptir.

Endüstri sonrası toplumlarda öne çıkan metodolojiler: Soyut Teori Modelleri, Simülasyonlar, Sistem Analizleri

Sanayi sonrası toplumun iki temel özelliği bulunmaktadır. Bunlar;
  • Bilim ve akıl yürütmeye dayalı değerlerin rolünün toplumun temel kuramsal gereksinimleri olarak öne çıkarması
  • Kararların daha teknik bir nitelik kazanması, böylece de bilimcilerin ve ekonomistlerin politik sürecin içine daha doğrudan girmeleridir.
Bell'in "Sanayi Sonrası Toplumun Gelişi" kitabında belirttiği işevsel "situs"lar şunlardır:
  • Bilimsel
  • Tekno-Mantıksal
  • Yönetimsel
  • Kültürel
Bell'in Sosyolojisinde Kültür
20.yüzyılın ikinci yarısından itibaren kültür, değişimi teşvik etmektedir ve ekonomide bu değişim arzusunu yerine getiren bir araç haline gelmiştir. Kültürün bağımsız ve özerk bir kurum haline gelmesi Bell'e göre sosyoloji disiplini için sorun teşkil eder.

Post-endüstriyel toplumun ekonomik meselelere odaklı toplumsal yapısında rasyonalite ve verimliliğe yönelik bir ilgi hakimken kültürel alanda irrasyonel, kendini gerçekleştirme ve tatmin etme ilkeleri hakimdir. Bell, böylesi bir kültürün verimliliğin ve rasyonalitenin egemen olduğu bir toplumsal yapıya aykırı düştüğünü savunur ve bu noktada irrasyonel ve hedonistik düşüncelerle ilişkilendirdiği post-modernizmi eleştirir.

Sanayi Sonrası Toplum Teorisine yönelik Eleştiriler
Bell sadece en tepedeki yapılarla ilgilenir. Yeni bilgiden, yeni bir yönetici elitten bahseder; toplumun bütün değer sisteminin değişip değişmediği meselesi ile ilgilenmez.

Sanayileşme sonrası toplum kavramını ciddiye almak için bu meselenin de  ele alınması gerekir. Örneğin sanayileşme beraberinde aileye ilişkin ciddi dönüşümleri getirmiştir. Aileyle ilgili en belirgin dönüşüm, sanayileşmenin iş ve aile arasındaki bağı bütünüyle değiştirmesinde gözlemlenir.

İmalata dayalı üretimin yerine hizmete dayalı bir ekonominin aldığı bu yeni ekonomik yapıda, Bell, mavi-yakalıların ekonomideki ağırlığı azalırken işgücü içindeki etkinliğinin belirgin bir biçimde arttığını iddia etmektedir.

Sanayi sonrası toplum teorisine yöneltilen eleştirilerin odak noktası "sınıfsal eşitsizliğin kalıcılığı, sınıf çatışması, ekonomik kaynakların birkaç elde yoğunlaşması, beyaz yakalı işcilerin vasıfsız niteliğe ve tüm mesleklerde profesyonelleşme normunun sulandırılmasıdır."

Copyright 2013-2017 | İbrahim BAYRAKTAR /dev/null Web Günlüğü